Mayınlar temizlensin!

çünkü ulus devlet olmak demek homojen olmayı getiriyordu. Yeni devletin kuruluş aşamasında homojen olmayacağımızı ilan ediyordu bu anlaşma.
 
Homojen toplum yaratma fikri, Fransız devrimi sonucu, burjuvazi tarafından ortaya atılmıştır, bu sayede ulusal sermaye birikimi yaratılacak ve yeni emperyalist güç olarak dünyaya hüküm edilecekti. Hüküm edecekleri elbette geçişten kalan ilişkiler üzerine oturacaktı. Emperyalist güçler tarafından olması gerekenler bize karşı da yapılmıştı, ona göre harita çizilmişti. Birinci ve ikinci dünya savaşında çizilen haritalar bu dengeler hesaba katılarak yapılmıştır. Bir ülke birden fazla sınıra ayrılırken, orada yaşayan halkın çoğunluk ve azınlık olarak varlığı korunması esas alınmıştır. Osmanlı devleti parçalanırken, Osmanlı’dan ayrılan ülkelerin sınırlarına bir bakın, halklar bir mozaik olarak dağılmasına özen gösterilmiştir. Sınırlar aynı dili konuşan haklar arasına çizilmiştir.
 
Fransa kendi içindeki diğer kültürleri asimile etmek için yok saymış, onlara karşı acımasızca saldırmıştır. Fransa’da Almanların yaşadığı Alsas bölgesinde tüm sokak isimleri Fransızca ama konuşulan dil almancadır. Yok sayma kültürü sadece bize ait değildir. Fransa’da Fransızlara karşı direnen her zaman ötekiler olmuştur.
 
Ulus devlet doğduğu topraklarda homojen ideal devleti yaratamayacağını anlamıştır, o yüzden eskisi gibi katı kurallar yerine, özerklikler vermeye başlamış ve bu ulus devletinin de değişim gösterdiğini kabul etmiştir. Ulus devlet fikri dünyamız üzerinde yıkıcı etkisini yakın tarihimizde göstermiştir. Bir çok kültür, bir çok insan bu uygumla ile sonsuzluğa uğurlanmıştır. İnsanlık tarihin en fazla can ve mal kaybı ulus devlet süreci içinde gerçekleşmiştir. Birinci ve ikinci dünya savaşları bu fikrin sonucunda ortaya çıkmış ve kardeş kavgaları da bu dönemde boy göstermiştir.
 
Ulus devleti fikri, bizim topraklarımızda da bir çok devletin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Parçalanma korkusu, devletlerin ortaya çıkması ile bütün benliğimize işlemiştir. Ulus devlet olmayan Osmanlı devleti, uluslaşmaya giderken, zor kullanmayı hoş görmüş ve uygulamıştır. Bugün tarihimiz içinde olan, olmuş olan olayları resmi tarih tezi bakış açısı altında ele aldığımızda hiçbir gerçekliğe ulaşamadığımızı zaman bize kanıtlamıştır. Biz, yok saydığımız bir çok olay yok olmamıştır. Yok saydıklarımız sürekli olarak bir yerlerde kendini göstermeye devam etmiştir. Tarih ile yüzleşmek demek, atalarımızın yapmış olduğunu kabul etmemiz ve onların bedelini taşımamız anlamına gelmektedir. Bu bedeli taşıyabilecek olgunlukta kaç insanımız var?
 
Bizim uluslaşma sürecimiz tamamlanmadan sona ermiş gözüküyor, çünkü yeni bir dünya kuruluyor ve bu kurulan dünyada yerimizi almamız için, eski alışkanlıkları çabuk üzerimizden atıyoruz. Gelişmeleri, yarım yamalak yaşayan ve tam içselleştirmeden yeni arayışlara gidenler gibi şaşkın ve olaylar karşısında nasıl bir tavır alacağımızı bilemez konumdayız. Tutarsızlığı, tutarlılık gibi algılıyoruz. Bize göre her şey, doğal ve normal gibidir. Siyasi olarak değişim elbette ekonomik değişimin sonucu olmuştur. Bugünkü ekonomik durumuz ne ise siyasi durumuzda odur.
 
Bugün ülkemiz toprakları içinde azımsanamayacak kadar II. Abdülhamid hayranı vardır, o dönemi özlem ile bekleyen tarih bölümü öğrencileri de vardır. Onun ölüm yıldönümünde ruhunu çağıran toplantılar yapmışlardır. Bizim tarih eğitimimizin ne konumda olduğunu gösteren çıplak bir fotoğraftır. Tarih eğitimi hala kahramanlıklar ve destanlar üzerine oturduğunu göstermektedir. Tarih, geçmişi özlemek olmadığı, anlamak olduğunu bilmeyen öğrenciler var.
 
Ulus devlete geçiş sürecini anlatan bu dönem içinde acılar, haksızlıklar olmuştur. Darbeler bu dönemde kanıksanmıştır, savaşa girip yenilgiyi zafer gibi göstermeler yine bu döneme rastlar. Resmi tarih tezinin oluşması, kendimizi olduğumuzdan farklı gösterme ihtiyacı, baskı aracını bir yönetimin vazgeçilmez olarak görmemiz yine bu döneme rastlar. Devletin parçalanması, haklar arası düşmanlıkların kök salması, ayrımcılık, hortumculuk ve her türlü iş bilirlik bu geçiş sürecin yansımasıdır ama nedense o olumsuzluklar görülmez, kahramanlar yaratılır ve onların durumu ile övünürüz. Gözümüzde büyüttüğümüzün aslında, kendi ülkesinde sürgün yaşadığını, Fatih yasaları gereği öldürülmesi gerektiğini unuturuz. Fatih yasaları gereği tahtan indirilen boğularak öldürülürdü. Tahta gelen ise ilk yapacağı iş, kardeşleri ve onların eşlerinin ortadan kalkması için cellatları görevlendirmesi gereklidir. Bir padişahın kendisine halifeyim demesi, onun halife olduğunu kanıtlamaz. Geçiş sürecinde var olan halife, İslam dünyasına hakim değildir, çünkü yapmış olduğu çağrıya İslam dünyasının önemli bir kesimi yanıtsız bırakmıştır. Halifelik fiilen ortadan kalkmıştır. Kısaca,  o güne kadar gelen geleneklerin ortadan kalktığı bir döneme rastlar. Cumhuriyet yeni dönemi sembolize eder ve o döneme uygun olarak kendini örgütler.
 
Ülkemiz, ulus devletleşme sürecini tamamlamadan, uluslaşma sürecini sona erdirmiştir. Uluslaşma süreci zaten bizim için mayın tarlasında yürümeye benziyordu, çünkü bu süreci hazırlayan koşullar topraklarımıza mayınları döşemişti. Yeni bir sürece doğru evrildiğimiz bu günlerde, yürüdüğümüz topraklardaki mayınları temizlemek zorundayız.  Homojen toplum anlayışını terk edip, yeni bir anlayış ve kavrayışı kendi içimize sindirmemiz gereklidir. Kısaca olması gerekeni olduğu gibi kabul etmek zorundayız.
 
Cumhuriyet döneminde baş gösteren bütün ayaklanmalar, bu mayınlara çarptığımızı kanıtlar. Geleceğimiz bir arada yaşamak üzerine kuruludur, farklılıklarımıza rağmen, heterojen bir dünyada, özgür, bağımsız yaşayabilmek için bugünlerde topraklarımızdaki mayınları temizlemek zorundayız.



http://www.cemoezkan.de
http://cemoezkan.blogcu.com

714680cookie-checkMayınlar temizlensin!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.