Medya Rezaletleri (IV): Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir

Van’daki ikinci depremde yaşamını yitiren DHA muhabirleri Sebahattin Yılmaz (52) ve Cem Emir’i (25) toprağa vereli henüz bir ayı doldurmadı. Geride kalan gözü yaşlı aileleri unutmaya başladık bile.
Doğan Grubunun basın şehitleri için bundan sonra ne yapacağını bilemeiz ama bundan önce bu emekçiler için hiçbir şey yapılmadığı ortada.

Ben Simavi ailesi ile medya dünyasının yüzde 50’sini kontrol eden Doğan ailesinin gazetecilik anlayışı ve çalışana verdikleri değeri mukayese ederken çok önemli detayları gündeme getirmeye çalıştım.

Birincisi Aydın Doğan döneminde en az beş yıl sigortasız çalışan profesyonel gazetecilerin olduğunu biliyoruz.
Stajyerlik ayağına sigortasız ve güvencesiz emekçi çalıştırıldığını biliyoruz.
Öğle yemeği ve servisten yararlanıp aylarca bedava çalışanları da biliyoruz.
Bu devrem sayesinde öğrendik ki, vergi cezasından ağzı yanan Aydın Doğan, yöneticilerine yasalara göre çalışanların sigortalarının kesinlikle yatırılmasını istemiş. Böylelikle sigortasız çalışan kalmamış.
Alkışlamak lazım.
Telifle çalışanlar da yine yasalara göre işlerine devam ediyorlarmış.
Bravo..
Bunlar hep yeni aşamalar.

Gelgelelim kimlerin kapsam altında olduğunu bilemediğimiz yaşam sigortası uygulaması fikir işçilerine yapılmamış.
Yani Doğan Holding çatısı altında en az iki sigorta şirkeri varken, çalışanların ne şekilde olursa olsun, ölümleri halinde ailelerine ödenecek sigortalanma işlemlerti hayata geçirilmemiş.

Oysa Erol Simavi dönemimde herkesi yaşan sigortaları her yıl yenilenirdi.
Hani başımıza bir şey gelirse eş ve çocuklarımıza oldukca yüklü miktarda sigorta parası kalma şansı verilmişti.

Benim esas bu olaydan sonra kafama takılan en önemli sorulardan biri de “Acaba ölen arkadaşlarımızın kaldıkları otel kaçıncı sınıf oteldi?” sorusuydu.

Bu çok önemli. Çünkü Simavi dönemini anlattım. İster deprem izleyelim, ister toplantıya katılalım, istersek yurt içinde siyasileri takip edelim bizler yanı fikir işçileri, yani muhabirlere belli miktarda harcırah verilirdi. Yani bütün masraflar dışında diyelim ki o günün şartlarına göre günde 50 lira (bugünün parası ile) verilirdi. Yurt dışı için harcırah da döviz bazında oldukça yüksek miktarda ödenmekteydi.

Harcırahı bir kenara bırakıyorum. Acaba otel seçimi nasıl oluyordu.
Kıstasları neydi?
Seçimi kim yapıyordu?
Muhabirler hangi sınıf otellerde kalmak zorundaydılar?

Aydın Doğan öncesi, Simavi ve yöneticilerin kesin emri vardı: Gittiğiniz yerdeki en iyi otelde kalın. Faturanızı alın yeterli. Gittiğini kentlere göre bu oteller, varsa beş yıldızlı olmalıdır.

Ben bu sorunu kafaya taktıktan sonra Van’da birinci depremde görev yapan arkadaşlardan biriyle konuşma ihtiyacı duydum.

DHA muhabiri bazı ihmallerden çok ölen arkadaşlarına patronun neler yapacağını merakla bekledikleri aktardı.
Ben ise “Yıkılan ve altında kalan arkadaşlarımızın oteli kaç yıldızlıydı?” diye sordum.

Doğan Haber Ajansı muhabiri arkadaşımızla daha sonra aramda şu konuşma geçti:

“Neden sordunuz?”
“Sadece merak”
“Kaldığımız Bayram Oteli üç yıldızlıydı abi.”
“Neden üç yıldızlıda kalıyordunuz?
“Ben de aynı otelde kaldım abi. Şehirde kalacak yer yoktu.”
“Peki kaç yıldızlı oteller var Van’da?”
“Dört yıldızlı da var, beş yıldızlı da var.”
“Peki üç yıldız yerine arkadaşlarınız dört veya beş yıldızlı otele yerleşseler ve orda kalsalardı yönetim bir şey der miydi?
“Bilirsiniz, öyle bir şey yaparsak oldukça cazırdarlar. Yani haddinizi bilin demektir bu. Ama ne fark eden abi, dört ve beş yıldızlı otellerde de hasar vardı. Orda kalsak pek fark etmedi ki…
“İyi de o oteller yıkılmadı. Hasarlı olmalarına rağmen kimsenin burnu kanamadı. Ama sağlam denilen üç yıldızlı otel yıkıldı ve iki muhabir enkaz altında can verdi… Oysa biraz daha iyi otellerden birinde kalabilselerdi belki şu an aramızda olacaklardı…”
“.??????????? …”

Evet durum-vaziyet bu.
Anlattıklarımı olayın küçük bir ayrıntısı gibi görenler olabilir.
Hatta ölümleri “Kader” diyenler çıkabilir.
Ama bir gerçek var ki, Aydın Doğan Holding çatısı altında çalışan üst kademe yazar ve yöneticiler dışında muhabirlerin, emekçilerin, fikir ve beden işçilerinin öyle lükse denebilecek güvenli dört veya beş yıldızlık otellerde kalması meğerse hayalmiş.

Sevgili meslektaşım, Londra’dan yayın hayatını sürdürün Açık Gazete Portalının sahibi yazar arkadaşım Faruk Eskioğlu üç beş soru sordu Aydın Doğan’a.
Ortaya ihmaller çıktı, yanlışlar çıktı, açgözlülükler çıktı. İnsana verilen değerin ölçüleri ortaya çıktı.

Yine 20-30 yıl geriye gidiyorum.
Simavi dönemi çalışanları ne şanslıymış değil mi?
Hiç olmazsa üç-beş kuruş fazla kazanayım açgözlülüğü yapmayan bir patronla çalışmışız..
Ne mutlu bizlere…
Çok yazık oldu genç arkadaşlarımıza.
Allah ışıklarını eksik etmesin.
(SON)

1628150cookie-checkMedya Rezaletleri (IV): Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.