Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği için baskıda bulunan ABD’ye yanıt olarak “Amerikalılar dış politikalarını kendi çıkarlarına göre belirler ama bu durumun Avrupa içinde geçerli olması gerekmez. Ben de bu durumda onlara Meksika’yı da eyaletlerinden biri yapmayı öneriyorum” diyen Hristiyan-Demokrat Parti lideri Angela Merkel’e, Meksika basınından sert tepki geldi.
Angela Merkel’i cehaletle suçlayan Gazeteci-Yazar Guadalupe Loaeza, “Hangisine tepki vermeliyiz, kara cehaletine mi, yoksa aşırı muhafazakarlığına mı?” diyor dün yazdığı yazısında. Meksika’nın saygı duyulan radyo haber programlarından Reporte 98.5 ‘in sunucusu gazeteci Guillermo Ortega ise, haber programında , Türkiye’nin AB’ye girmesini destekleyen konuşmasında, ülkelerin ve kültürlerin aralarındaki bariyerleri kaldırarak kaynaşmasına destek verdiklerini söylerken “Meksika hiç bir zaman ABD’nin bir eyaleti olmadı ve olmayacak da! Bunlar maalesef az düşünülerek yapılmış konuşmalar, belli ki Bayan Merkel’in bu konuyla ilgili bilgisi eksik” dedi.
Merkel’in sözleri her ne kadar politik olarak yanlış olsa da, Türkiye ve Meksika’nın dış politika ve yakın tarihlerinde bir çok benzer taraflar bulunuyor. Avrupa’da ne kadar Türk gurbetçi varsa, ABD’de ondan daha fazla Meksikalı işçi var. 40 milyon Meksikalı yada Meksika kökenli insan yaşıyor Amerika’da. Bunların 11 milyonu izinsiz çalışıyor ve resmen Amerika ekonomisi tüm bu insanları sırtında taşıyor. Yine Türklerin Avrupa’da yaşadığı gibi Meksikalılar da ırkçılığa kurban gidiyorlar. Ama elbette, ülkeye giren her yeni kültür, o ülkeye kaçınılmaz olarak dilini, geleneklerini ve mutfağını da getirdiği için, ülkede bir renk ve çeşitlilik oluşuyor. Amerikalıların çoğunun ıngilizceden başka bir dil konuşmadığını biliriz, ama her biri Latin yemeklerini, özellikle de Meksikalı ! yemekleri ısmarlayabilecek kadar İspanyolca konuşur. Aynı Avrupa’da Türk kebapları ve isimlerinin çok iyi bilinmesi gibi, Amerikalılar da ….tacos…fajitas…enchiladas demeyi çok iyi bilirler. Nasıl bizim okullarımızda ingilizce de dahil olmak üzere bir Avrupa dili seçme zorunluluğu varsa, bu ABD’de zorunlu olarak ıspanyolcadır.
Kısacası, Türklerin Avrupa ile yaşadığı gibi, Meksikalıların da ABD ile aşk nefret ilişkisi var ve her iki ülke göçerlerinin fiziksel koşullarında daha bir çok benzetme yapılabilir ama, en önemlisi T.C., 40 yıldan beri, Avrupa’nın tam ve eşit üyesi olmaya çalışıyor, ancak Meksika, Kuzey Amerika Gümrük Birliği (NAFTA) üyesi olmasına rağmen, ABD ile hiç bir siyasi birliğe girmek istemiyor. Zaten, 1840lı yıllarında ABD’nin, Meksika nın yarısını isgal ederek Kalifornia, Teksas, Yeni Meksika ve Arizona eyaletlerini ülke topraklarına eklemesi gibi her an kanatılabilecek bir yara varken, Angela Merkel’in yaptığı açıklama doğal olarak Meksikalıları rahatsız etti. Guadalupe Loaeza’nın, Merkel’in açıklamasını cehaletle suçlaması ve “Bu istila, bir tek ülkeye değil, Meksikalıların ruhuna da yapılmış bir istilaydı ve hala sarılamayan bir yara bıraktı” derken çok da haksız değil.
Ancak her ülke, kendi tarihini ve dinamiklerini yaşıyor ve bunu onaylayan, destekleyen, reddeden yorumlar alması da o kadar doğal. Angelica Merkel’in Türkiye’ye yönelik tutumunu eleştiren Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer de “Bayan Merkel ve çevresindekiler, Türkiye konusunda, Irak’takinden de büyük bir hata yapmak üzereler. Hristiyan Demokratların yaptığı gibi, ‘Biz Avrupa’nın sınırlarını tartışmak istiyoruz. Türkiye Avrupa’ya ait değil’ demek; kör, dar görüşlü ve tehlikeli bir yaklaşım.” dedi.
İngiliz Times gazetesinin yazarlarından Anatole Kaletsky, Angela Merkel’i, eski İngiltere başbakanlarından Margaret Thatcher’a benzetilmesine; bir bilim diploması ve taşıdığı el çantasının, Merkel’i yeni bir demir leydi yapmayacağını söylerken, Merkel’in arz yanlısı ekonomi polilitikalarını ‘mazoşist’ buluyor ve bunların Avrupa çapında piyasalara yönelik reformu, 10 yıl daha durduracağını söylüyordu, ancak 18 Eylül’de gerçekleşen seçimlerden Merkel’in yenilgiyle çıkması, Türkiye ile müzakerelerin en azından şimdilik, biraz daha sorunsuz geçmesine sebep oldu
