Memleketimden manzaralar, bir kaç fotoğraf

Bir gün önce, internetten kısa bir çağrı. Galatasaray Lisesi önünden, Gezi Parkı’na kadar, “YERYÜZÜ SOFRASI” kuruyoruz. İftarımızı orada açacağız. Yemeğini alan gelsin şeklinde, reklamsız, sade bir duyuru ve istek.

Ve o akşam, Galatasaray Lisesi önünde birden, yere gazeteler serilip, tek sıra halinde karşılıklı oturmalar. Ve sepetten, bohçadan, çantadan, poşetten çıkanlar, sofraya yerleştirilmeğe başlanıyor. Acelesiz, sakin ve hatta bazen de koşarcasına, gazeteler seriliyor, sıra domino taşlarının devrilmesi gibi ilerliyor. Tek sıra, yoldan geçenlere herhangi bir engel, zorluk yok. Sokak başlarında, karşıdan karşıya geçilebilsin diye, boşluk bırakılılyor. İnsanların yürüyüş trafiğinde hiç bir aksama yok. Esnaf ve sofra da yer alanların dışında yürüyenler, önce biraz şaşkın, sonra alkışlar, gülümsemeler. ‘Allah kabul etsin’ dilekleri. Sevgi çenberi sırası, ilerliyor.

Sıra devam ediyor, beş-on dakika içinde ilerliyorlar. Tek sıra yer sofrası Taksim’e ulaşıyor, alana çıkış ise kapalı, ama sofrada yer alacak insanlar bir an duruyorlar, ellerindekilerle kısa bir şaşkınlık geçiriyorlar. Kızma, sinirlenme, bağırma yok. İkinci, üçüncü sıralar oluşuyor hemen. Fransız Kültür’ün önünden bu kez, Fitaş Sineması’na doğru, Galatasaray’a doğru sıralar oluşuyor. Arada boşluklar, yürüyenlere engel olunmuyor. Böyle bir manzarayı, rüyamda görsem inanmazdım.

Mini etekli kızla, türbanlı kız yan yana, şortluyla sakallı amca yan yana, bir nine torununu da almış gelmiş. Marka kıyafetli olan da var, basit ama temiz kıyafetli olanda. Ayırım yok. Bir renk cümbüşü adeta. Sıra ilerliyor. Bir çok insan, orada birbirleriyle tanışıyor.

Sofrada ki yemeklere bakıyorum. Zeytin, peynir, domates. Hurma pek yok. Pideler ve ekmekler ortada. Börekler çeşitli, zeytinyağlılar enfes gözüküyor, taze fasulye, dolma, köfteler, mercimek köfteleri ve çeşit çeşit salatalar var. Müthiş bir paylaşma. Bir birleri ile ilk kez orada, sofrada tanışan bu insanlar, bir birlerine yabancı değiller, komşu ya da akraba gibiler. Birisi sesleniyor. ‘Zeytin yağlı fasulye nereden geldi, kim yaptıysa çok güzel olmuş, tarifini versin.’ Termosla çorba bile getirilmiş. Patlıcan, biber kızartmaları dolaşıyor. Yemek ile tatlılar ve meyvalar bittikten sonra, yine termosla getirilen çaylar paylaşılıyor. Kısa sohbetler. Sonra birden herkes, tencere, tabak ve bardaklarını, eve geri götüreceklerini ayrı olarak torbasına koyup, kalkıp gitmiyor. Bütün bırakılanlar, oturulan ve sofra olarak kullanılan gazete kağıtları dahil, hepsi toplanıyor ve ortak poşetlere dolduruluyor.

Bir saat bile olmadan. İstiklal Caddesi’nde, bir tek bırakılmış çöp ve artıklar yok. Toplanıp, adeta yok edilmişler. Cadde olağan haline dönüyor. Toma yok, gaz yok, esnaf huzursuz değil, kapanan kepenk yok. İstiklal de yürüyüş genişleyerek devam ediyor. Ama, Taksim alan çıkışında tıkanma ve birikme başladı.

Zamanı bir buçuk saat öncesine alıyoruz. Bu kez Taksim alanı. Atatürk Kültür Merkezi’nin önü. Sanki otelden masalar indirilmiş. Bordro ve beyaz masa örtüleri. Masalara çiçekler konmuş. Sandalyeler dizilmiş. Bir düğün var gibi. Meydanın ortası. Görevliler masalara su ve bardak koyuyorlar. Etrafı çevrilmiş. Bikaç yerden görevlilerin kontolünde giriliyor. Masalar boş. Çevrede bir kaç minübüs. Sahne korulmuş. Hafif dini müzik yapılıyor. Ortaya asılan reklam afişinden ne olduğunu anlıyoruz. Beyoğlu Belediye Başkanı iftar yemeği veriyor. Bu kez çadırlar yok. Önce masalara oturanlar var. Çevreden gireyim mi, girmiyeyim mi endişesi içinde bakanlar, ayrıca burada meydanın ortasında ne oluyor diye bakanlar. Şaşkın. İstiklal Caddesi’nde ki gibi rahatlık yok. Yüzlerde biraz gerginlik ve endişe bile var. Yer yer, küçük tartışma ve toplu olmayan protesto söylemleri de oluyor. Oturanların bir kısmı, sonra masalardan sessizce kalkıp, utangaç ayrılyorlar oradan ve dışarıda ki kalabalığa karşıyorlar.

Masa örtüsünün rengindeki ceketiyle, mendili takılmış, giysi reklamına çıkar gibi, bir ayı aşkın süredir ortalıkta görülmeyen, bir televizyon programında ise konuşamayan, söyleyecek söz bulamayan, Beyoğlu Belediye Başkanı, protokol iftar yemeği konuşmasını yapıyor. Kutularla iftarlıklar dağıtılıyor. Bu güzel kutular, örtülü ve çiçekli masalar üzerinde. Gelen az galiba, yoldan geçenlere de dağıtılıyor. Bir kısmı almıyor. Sivil ve resmi kıyafetli, alandaki polisler de bu iftar yemeğini alıyorlar. İftarlarını açıyorlar.

Tekrar İstiklal’in başına dönelim. İstiklal ve Taksim bağlantısı, ortada bütün haşmeti ile Toma. Polis barikatı ile duvar arasında, iki kişini geçebileceği kadar, bir yol veriliyor. Tomayı okşayan eller de var. İçerideki görevlilere, bir isteğiniz var mı diye, paylaşmak isteyenler de var. İstiklal’den gelenler, Taksim’e girmeğe birer ikişer başlıyor.

Alanda, masaların üzerinde yarım bırakılmış iftar kutuları. Yerlere bırakılanlar. Oturan bir kaç kişi dışında pek yok. Yerlere bırakılanlarla, manzara iyi gözükmüyor. Masalar dağınık. İstiklal’de ki gibi değil durum. Görevliler, sonra masaları toplamağa başlıyor. Bedava yemek sonrası bırakılanları toplayıp, Beyoğlu Belediyesi’nin araçlarına koyuyorlar. Bu ikram, acaba kime ihale edilmiş, ya da Beyoğlu Belediyesi, ne kadar ödeme yapmış, ya da kim ödeme yapmış diye, bazı sorular aklıma takılıyor.

Gezi günlerinde, bir ayı aşkın süredir, bu Beyoğlu Belediyesi’nin araçlarını ben hiç görmedim. Sabah ve gece Divan’ı biraz geçtikten sonra, Şişli Belediyesi’nin araçları, Gezi Parkı’nda toplanan artıkları topluyorlardı.

Gezi Parkı’na ulaşıyoruz. Hafif bir esinti. Çimler’in üzerinde, banklarda insanlar sohbet ediyor. Kitap okuyanlarda var, yer yer bir şarkı mırıldananlar da var. Gezi Parkı, insanlarla yaşıyor ve soluk alıyor.

Geçtiğimiz günlerde yaşananları düşünerek, ramazan ayında bir nefes alınsa diyorum. Polisler de çok yorgun. Yurdun çeşitli illerinden gelmişler. Çalışma saatleri ve koşulları karma karışık. Yorgunluk bazılarının yüzlerinden öyle açıkça okunuyor ki.

Gece eve dönüş de televizyon ekranları, Suriye’den sonra şimdi de Mısır görüntüleri, haberleri ve tartışmları. Burada, televizyonda ki gündem de, neredeyse Galatasaray-Taksim-Gezi hattında olanların, adı bile geçmiyor. Beyoğlu Belediye Başkanı, şık giysileri ve saçları ile ekranda gülücükler dağıtarak yer alıyor bu arada. Bizim, İstiklal’de gördüğümüz insanlarımızın gündemi ile, televizyonda ki gündem farklı. Mısır daha önemli, oradamıyız yoksa. Nerede yaşadığına şaşırıyor insan. Türkiye değil, Suriye ve Mısır konuşuluyor boyuna. Bu ülkeler de ki gelişen konumlara ilişkin, elbette karşı olduğum durumlar var, amai iç işlerine bu kadar ben niye karışıyorum ki diye, düşünmekten de kendimi alamıyorum.

Ama, “Yeryüzü Sofrası”nda ki, Galatasaray-Taksim hattında, insanlarımızın bakışları, paylaşımları gözümün önünden gitmiyor. Bu hafta, PazARTesi Yazıları’nın, sergi, müzik, kültürel etkinlikler fotoğrafı. Bu fotoğrafları paylaşalım istiyorum.

Peki, ya bir hafta, sonraki günler, bu güne gelene kadar, aynı yerde, Ankara da, Hatay da, İzmir de, ya da başka yerde yaşananlar. İlaçlı tazyikli sular, tomalar, gazlar, tutuklananlar, yaralananlar, ölenler. Ramazan böyle mi karşılanmalı.

Gözlerimin önüne tekrar, geçen hafta salı akşamı, İstiklal Caddesi’nde yaşadıklarım ve o insanlar geliyor. Bu sevgi ve barış dolu gözleri içeren, insanların çoğalması ve bu fotoğrafların yaygınlaşması dileğiyle, memleket manzaralarının, acılardan, üzüntülerden arınması dileğiyle..

_____________________

Ankara. 15 Temmuz 2013. Pazartesi. [email protected]

719410cookie-checkMemleketimden manzaralar, bir kaç fotoğraf

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.