Memleketten insan manzaraları

Ağustos tatil ayı… Londra neredeyse boşaldı… Toplum üyelerinin çoğu eskiden yalnızca “tatil” yerine aile ziyaretine memlekete giderdi… Şimdi bir kaç hafta da olsa deniz, güneş ve kum tatili için gerçek anlamda “tatil”e de kaçar oldular. Hatta memleket yerine İspanya’dan Küba’ya program yapan Londralı hemşehrilerimizin çoğalması da toplum olarak vizyonumuzun büyüdüğünü gösteriyor hani…

Her geçen yıl Türkiye değişiyor. Bir ülkenin değişimini; her ne kadar dışarıdan gazel de okusanız, içinde yaşayanlardan daha iyi gözlemleyebiliyorsunuz.

Otomobiller hala trafik lambasına uymuyor ama 20-30 yıl öncesi gibi korna çalmıyorlar en azından… Eskiden yola tükürenlere de rastlardınız… Şükür, bu berbat görüntüye uzun süredir rastlamıyorum. Eskiden dilenenlerin sayısı da çoktu gibime geliyor… Bir de sıraya kaynak olayı eskiden çok yapılırdı galiba…

Bunlar iyiden yana değişimler… Bir de eskiyi aratan görüntüler var… Örneğin eskiden rüşvet, adam kayırma, iktidarın kendi adamına ihaleyi kazandırma gibi olaylardaki hak ve adaletteki kantarın topuzu böylesine kaçmazdı… Basın o zamanlar daha çok basına benzerdi… Bu zevat da o zamanlar basının 4’ncü gücünden harbi olarak çekinirdi…

Bu yıl memleketteki baskın kültürün, 1980 darbesinin palazlandırdığı Özal ve şürakasının istediği olgunluğa ulaşmış olduğunu düşündüm… Tabii bu garip kültürün günahı mubalı, 80 faşist darbesinin solu ezmesi ve Özal geleneğinin AKP ile yolun devam etmesine ait…

Memlekette 2013 yazında bir kere insanlar eskisinden daha çok mutsuz ve birbirleriyle kavgalı… “Biz” külliyen gitmiş, “Ben” gelmiş… Her koyun kendi bacağından asılıyor, kendi gemisini kurtaran “kaptan” sayılıyor, bal tutan parmak da yalanıyor. Zaten ataları da bu sözleriyle bu güruhun yoluna epey ışık tutmuş…

Günümüzde tatil yapmak, eksiksiz beyaz eşyalara sahip olmak, altına iyi bir otomobil çekmek, tek göz de olsa bir ev sahibi olmak ve çocukları kaliteli okullara göndermek artık zorunlu bir ihtiyaç… Talep böyle evrilirken talebi sağlayacak sistem kapitalizm olunca iş değişiyor. Kapitalizme göre; ulusal hasıladan aslan payını yoksullara verirseniz tüketime, zenginlere verirseniz yatırıma harcanır… (Yatırım sonucu yapılan üretimi, yoksullar tüketemeyince de kriz çıkar) Ayrıca açgözlülük temelinde kurulan, sosyal fayda yerine yalnızca patron kazancını hedefleyen bu sömürü çarkında emeğin olabildiğince ucuz, hammaddenin mümkünse bedava, satışta fiyatın da olabildiğince kazık olması da işin doğasından dostlar…

Bu iletişim ve bilişim çağında yukarıda saydığım taleplerin gerisine düşmek bir birey için büyük hayal kırıklığı… Hayalleri ucundan yakalamak ise bu kapitalist çarkın dönmesi için gönüllü dişli olmaya yetiyor gibi. Gezi Parkı’na karşı çıkarken yalnızca kendi cirosunu düşünen bir esnaf, kimlerin olduğunu açıklayamadığı “dış müdahale”ciye ve “faiz lobisi”ne habire saydırıyor… İktidarın yarattığı kavram kargaşalığı, şaşılacak biçimde yazısı okunmayan doktorun reçetesi gibi prim yaptığını görünce ben bile şaşırık oluyorum valla…

Memlekette yaşamın temposu eskiye göre daha hızlı sanki… Koşturmacada çiğnenen karıncaların yasını tutmak eski bir romantizm artık… Karıncalara çizik atınca gerisi kolay. Olup biten ve işlenen her günah işin doğasından… Zaten amaca ulaşmak için her yol mübahı savunan Makyavelizm’in Arapçası takiyye de işin içine girince kim tutar seni yavrum… Olur da işin cılkı çıkarsa da “münferit” denilip çamura yatmak adetten… Ama en iyisi kavramları zamana uydurup, bir insanoğlu icadı olan “ayıp” kavramından kurtarmalı…

Rüşvet mi? “Avrupa’daki öncelikli hizmetin özel fiyatı demek daha uygun…” Borç verilmez tabelası mı? “Yahu herşeyin bir maliyeti var artık, sen hangi devirde yaşıyorsun Allahaşkına… Bizim faiz kaybını öyle kuru bir ‘teşekkür’ün kapatması da reva mı Allahaşkına?” İktidar devlet olanaklarıyla çevresini zengin ediyormuş… İktidar her devlet yatırımını partililere ihale ediyor, onlar da taşaronlar aracılığı ile kendi tabanını nemalandırıyormuş… “Yahu kim yapmadı ki… Geç bunları anam babam… Bunların hiç olmazsa kesesi dolu. Kesesi boş geleceklerden sen kork asıl!”

Türkiye dışında uzun süredir yaşayanların gittikleri gibi kaldıklarını, memlekette değişen bu ince hesapların dışında kendilerini koruduklarını düşünüyorum… Bu açıdan yurtdışındakilere daha samimi, daha içten ve daha dürüst denilebilir mi? Bilmiyorum ama memlekette insanı inanın kurdu eden, assı üstüne yalaka kılan, medyayı iktidara yandaş yapan bu garip dengenin dışında, velakin daha eyvallahsız yaşadıklarını sanıyorum…

NOT: Geçen haftaki köşe yazımda THY’nin yanlış stratejisinden dolayı uçak biletlerinin uçtuğunu yazmıştım… Bu hafta rastladığım bir haberde Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, havayolu taşımacılığında bilet fiyatlarına tavan fiyat sınırlaması getirilebileceğini söylüyor. Bakan, “Bu konuda da zaten bir çalışma içindeyiz. Maliyet bazlı bir çalışma. Fırsatçılık ayrı bir şey, arz talebin buluşması ayrı bir şeydir” diyor… Bu konuda çıkar grupları da devrede… Yolcuların lehine bir karar çıkacağını sanmıyorum… Bekleyip göreceğiz…

1084050cookie-checkMemleketten insan manzaraları
Önceki haberTerbiye başka şeydir
Sonraki haberBağış, Gezi Parkı eylemcilerine yüklendi
FARUK ESKİOĞLU
Faruk Eskioğlu, (1958, Akşehir) gazeteci ve yazar. 1985'ten bu yana yaşadığı Londra'dan Türkiye'deki ulusal medyaya yönelik muhabirlik, temsilcilik yaptı. Londra'da yayınlanan Türkçe toplum gazetelerinde çalıştı ve bazı gazetelerin kuruluşunda yer aldı. Halen sosyolojik değeri olan haber ve araştırmalara ağırlık veren yazar, halen 2004'te kurduğu Açık Gazete'yi (acikgazete.com) yönetiyor ve köşe yazarlığını sürdürüyor.Eskioğlu, 13'üncü yüzyılın sonunda Horasan'dan Akşehir Maruf köyüne yerleşerek tekke kuran Hasan Paşa soyundan geliyor. Hasan Paşa'nın oğlu Şeyh Hacı İbrahim Veli Sultan'ın "Mülk Allahındır" felsefesiyle Anadolu'da bir ilk sayılan kendine adına kurduğu yoksullara yardım vakfı ise halen faaliyettetir.Eskioğlu, ilk ve orta öğrenimini Akşehir'de tamamladıktan sonra 1979’da AİTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. 1984’te Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi’nde "master" yaptı. THA’da gazeteciliğe başladı. Aralık 1985’te kendi deyimiyle "siyasi sürgün" olarak geldiği Londra’da ilk 2 yıl baba mesleği kasaplık yaptı. İngilizce öğrendikten sonra medya okudu. Uzun yıllar Nokta dergisi İngiltere Temsilciliği, Hürriyet Londra bürosunda habercilik yaptı. Gazeteciliğin yanısıra 1986-98 arasında grafiker tasarımcı olarak çalıştı. Ayrıca pek çok siyasi afiş ve logo tasarladı.1998’de Türkiye’ye döndü. Hürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi’nde haberci ve star.com.tr’de ekonomi editörü olarak görev yaptı. “Basında etik ve toplam kalite yönetimi” üzerine araştırmalar yaptı, bu konudaki konferans ve panellere katıldı.Türkiye’deki 2001 ekonomi krizinde Londra’ya dönerek grafiker tasarımcılık ve gazeteciliği sürdürdü. Toplum gazetelerinden Olay’da genel yayın yönetmenliği yaptı. Londra’da ilk Türkçe internet gazetesini çıkardı ve toplum gazetelerine ilk ajans hizmeti sundu. 2004’te dünya haberleri veren acikgazete.com’u kurdu. İki ayrı toplum gazetesini yayına hazırladı. Türkiye’deki bazı tv kanallarına haber geçti, uzun süre Akşam Londra Temsilciliği’ni üstlendi.Londra'da 2004’te "İçimizden Birisi: Vanunu" başlıklı bir kısa film çekti. Londra'daki toplumu anlatması açısından bir ilk sayılan "Aşkolsun! Adı Aşkolsun" başlıklı belgesel romanı 2007’de Türkiye’de yayımlandı. Türkiye'den 150 ve Kıbrıs'tan 100 yıllık İngiltere'ye göçün anlatıldığı 3 ciltlik "Londra'da Bizim'Kiler" başlıklı araştırması 2019 sonunda çıktı. Eskioğlu’nun Su ve Defne (2004) adlı ikiz kızları bulunuyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.