İngiliz casusu olduğu söylenen Londra’dan hemşehrimiz Nakşinendi şeyhi Nazım Kıbrısi’nin önünde diz çöken Kuala Lumpur’un çiçeği burnundaki büyükelçisi Merve Kavakçı’nın fotoğrafı geçen hafta ortalığı karıştırdı…
Londra Alexandra Palace’da 2006 yazında düzenlenen Dünya Müslüman Kadınlar Konferansı’na katılan Merve Kavakçı’yla karşılaşmıştım… Konferansın öğle arasında foto muhabiri arkadaşım Kadir Aktay ile Kavakçı’yı Green Lanes’de Türk çayı içerken söyleşi yapmaya davet ettik. O da kabul etti…
TBMM^de başörtülü yemin etmesi engellendiği için 1999’da milletvekili olamayan ve ABD vatandaşı olduğunu Türkiye’ye bildirmediği için de Türk vatandaşlığından çıkarılan Kavakçı belki de üslendiği misyondan dolayı başörtüsüne getirilen kısıtlamayı başçelişki olarak görüyordu. Kavakçı, sohbetimiz boyunca akademik kariyeri olduğu için bilimsel konuşmayı tercih ediyor, konu metafiziğe gelince de tıkanıyordu.
“Başörtüsünde Türkiye’de bazı solcular ve feministler başörtüsünün devletin öne sürdüğü gibi ‘siyasi amaçla kullanıldığı için yasaklanması’na karşı çıksalar da ‘Kadının erkeği günaha sokmamak için başını örtmesi’ni edilgenlikle değerlendirip, eşitlik ve kadın haklarına aykırı görmesini’ nasıl yorumluyorsunuz?” sorumuzu “Bu dini bir mesele… Kur’an’ı Kerim’de açıkca ifade edilen, kul ile yaratıcısı arasında bir mesele…” diye yanıtlayınca söz bitiyordu…
Ne diyeceksiniz ki? İnançla tartışılır mı? Tartışılmaz. Ben de tartışmıyorum ve yalnızca küreselleşen dünyada inancına göre yaşama isteğinin yaşamı zorlaştırmasına değinmek istiyorum.
Garp’ın Şark değil, Doğu’nun Batı’yı anlayacağı bir dünyaya entegre olduğunuzu unutmamalısınız. Eğer başörtüsünde vaatler veren AK Parti de yüzünü Batı’ya dönmüşse, ülkeniz İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne uymaya söz vermiş ve Avrupa yasalarına yasalarınızı uyumlaştırıyorsa inançlarınıza göre yaşamak zor. Bu bağlamda yaşamın pratiği de inançlar doğrultusunda yaşamayı sıkıntıya sokuyor zaten.
Daha çarpıcı olması açısından Nijerya örneğini vermek istiyorum. O yıllarda Nijerya’daki ‘recm’ cezası dünya gündemindeyken Nijeryalı Müslümanlar İslami kuralların uygulandığı ve batının kendi inançlarına karışmaması gerektiğini savunmuştu. İşte sözünü ettiğin İnsan Hakları Evrensel İlkeleri’ni savunan ülkeler Nijerya’ya “Bu sizin kendi içişleriniz ya da dininiz ne yapalım” demedi. İnsan hakları savunucularının da baskısıyla Nijerya’da recm’e izin verilmedi…
Kavakçı bu çelişkiyi (başörtüsü konusunda AİHM’i anlatırken) şöyle ortaya koyuyor:
“AİHM büyük bir hataya düşüyor… ‘Bir kadın başı örtülüyken erkeğe eşit olabilir mi?’ diyor… Kendini bir yerde islam alemi konumuna koymuş oluyor. Ve sonuç olarak da ‘Hayır hiç bir zaman da olamaz!’ diyor. Benim perspektifimden karar verip ‘Olamaz’ diyor…”
Kavakçı ayrıca Batı değerlerine baştan da karşı çıkıyor… Feminizm hakkında yorum yaparken ilk cümlesinde “Feminizmin zaten doğuşu batı kaynaklı…” diye reddiyor velakin başörtüsüne özgürlük için bir başka batı kurumu AİHM’e başvurmayı çelişki görrmüyor? (AB’ye karşı çıkan Erbakan da aynı şeyi yapmıştı)
Eğer Avrupa Birliği değil de Ortadoğu Birliği olsaydı. Avrupa’nın bütün ülkeleri de Ortadoğu Birliği’ne girmek için çabalasaydı bu sorunlar olmazdı tabii. Dediğim gibi Garp’ın Şark’ı değil, Doğu’nun Batı’yı anlayacağı bir dünyaya entegre olunuyor… Yani sanayi devrimini yapıp da kültüründen, çağdaş yaşam kurallarına bütün üst yapısını bir tarih evvelinden inşa eden ülkelere özenilerek yaşam kurulmaya çalışılıyor.
Biz küreselleşmeye karşı çıkarken ve AB ile kaynaşırken bütün renkler baskın bir rengin gölgesinde eksilmeden varlığını sürdürsün istiyoruz. İnsanlar inançlarına göre yaşasın. “Herkes istediklerini özgürce giyebilsin”i savunuyoruz. Ama bütün bütün bunların özünde de “beğenilmeyen batıdaki” Fransız Devrimi’nin bize hediye ettiği eşitlik, özgürlük ve kardeşlik yatsın istiyoruz…
Öz olarak Tayyip abisine şükran duygularındaki Kavakçı, aslında kökleri taaa Fransız Devrimi’ne dayanan bir şansla Kuala Lumpur’a yola çıktığını bilmiyor. Yazık…
Haftaya gazeteci dostum Kemal Erdemol’un kaleminden fotoğrafın diğer kahramanı Nakşinendi şeyhi Nazım Kıbrısi’yi aktaracağım. Bir solukta okuyacaksınız…