Metin Kaçan’ın anısına…

Ağır Roman Metin Kaçan’ın Taksim-Tarlabaşı’nı anlattığı kitabıydı. Oradaki yoksulluğu, eşitsizliği, adaletsizliği, gözlerin görmek istemediği hayatları, köşede bucakta sıkışmış kalmış, normal insanların normal bulmayacağı, ötekileştirilmiş insanların yaşamlarını konu almaktaydı. Bu hayatları yaşamak zorunda bırakılan insanların sahipsizliğini, terk edilmişliğini, dışlanmışlığını irdeleyen bir eserdi. Kısacası acımasız güç savaşlarının olduğu yırtıcı bir dünyada ayakta kalmaya çalışan insanların ortak hikayesiydi bu… Star’da yayınlanan ve kısa bir süre önce yayından kaldırılan ‘Ağır Roman’ dizisi ise kitabın günümüzde çok yakıcı bir sorun olmaya başlayan Kentsel Dönüşüm sürecine uyarlanmış şekliydi. Metin Kaçan’ın bu kirli dünyaya daha fazla dayanamayıp intihar etmesi çok anlamlıydı bu açıdan. Belki vakitsiz bir ölümdü Metin Kaçan’ınki ama o ardında çok değerli bir eser bırakmıştı. Dünya var oldukça var olacak ‘insanın kurdunun yine insan’ olduğunu anlatan kitabı ‘AĞIR ROMAN’ ve diğerlerini bırakmıştı… Bu yüzden bu yazıyı sevgili Metin Kaçan’ın anısına atfediyorum…

‘KENTSEL DÖNÜŞÜM’ AĞIR ROMANI’I YAKTI…

Türkiye’de son yıllarda ‘Kentsel Dönüşüm’ adı altında tatlı bir masal anlatılıyor; reklamlarda, medyada her yerde insanların rüyalarını süsleyecek evler sergileniyor. Oysa o evlerin yapılabilmesi için önce o sitelerin inşa edildiği yerlerde yaşayan insanların ayakaltından temizlenmesi gerekiyor; çünkü oralar boş araziler değil binlerce insanın yaşadığı yerler, yuvalar…

Haritada evlerinin işaretlenmesi ile yaşamları değişmeye başlıyor orada yaşayanların. Bir anda dozerlerin, belediye ajanlarının, inşaat firmalarının cirit attığı, insanların canlarından bezdirildiği, zorla ikna edilmeye çalışıldığı, tehdit edildiği, kamulaştırma tehdidiyle korku salınan, her türlü psikolojik taciz ve baskının kol gezdiği, insan yaşamının pazarlık konusu gibi görüldüğü acımasız bir süreç hakim olmaya başlıyor rant kıskacına alınan bu yerlerde. Kirli işler, kirli dolaplar, kirli ilişkiler, kirli paralar havada uçuşuyor; en önemlisi belediye ve sermaye omuz omuza devletin bütün imkanlarını kullanarak halka saldırıyor. Bu gerçekleri ucundan ifşa eden kim lursa yanıyor! Tıpkı bir süre önce Star’da oynayan ve gerçek bir dönüşüm alanında, Fener-Balat-Ayvansaray’da çekilen Ağır Roman dizisinin başına geldiği gibi… Evet Ağır Roman dizisi benim de 5 yıl önce bir ev alıp yerleştiğim ve mahallelilerle birlikte evlerimizi kaybetmemek için mücadele verdiğimiz Fener-Balat-Ayvansaray’da gerçek bir hikayenin ortasında çekiliyordu.

Oyuncu arkadaşlarla da tanışma ve dizinin içeriği hakkında sohbet etme şansım olmuştu. Onlarla konuştuğumda benim diziye ilişkin eleştirim şunlardı: dizi inşaat firmalarının evlerimizi, mahallelerimizi nasıl hedef haline getirdiğini, tapuları ele geçirmek için her türlü entrikaya başvurduğunu, insanlık dışı yöntemleri kullanmaktan çekinmediğini, mahalleyi ele geçirmek için mahalledeki her insanın hayatını tek tek mercek altına alarak insanların zayıf noktalarını kullanarak nasıl insanların özel hayatlarına kadar müdahale edildiğini; zamana yayarak bu bölme ve parçalama operasyonunun nasıl sürdürüldüğünü; aile, komşuluk, dostluk ilişkilerinin zaman içinde nasıl büyük yaralar aldığını çok iyi işliyordu. Yani sermayenin kirli yüzünü, iyi deşifre ediyordu ama belediyelerden hiç söz etmiyordu. Tüm bunların devlet politikası olarak, devlet eliyle, yasalarla desteklenerek yapıldığı göz ardı ediliyordu.

Evet, direnmekten, birlik olmaktan, tek evin bile satılmaması gerektiğinden, kaybedilen her tapunun davayı kaybettireceğinden bahsediyordu. Bu iyi bir şeydi ve motive edici bir mesaj içirmekteydi ama dizide mücadele örgüsü tamamen mafyatik düşmanlara karşı mafyatik düzlemde kurulmuştu. Yani onlar hangi yöntemlerle saldırıyorlarsa, onlar ne kadar çirkinleşiyorsa Kolera halkı da o kadar saldırganlaşıyor, çirkinleşiyordu ve bunların hesabını soran bir devlet ortada yoktu. Varsa bile kanunsuzlardan yana çalışıyordu ve kanunsuzlar hep kazanıyordu… Yoksul halkın adaletini ise sadece mahallenin olağan üstü yetenek ve güce sahip kahramanları sağlayabiliyordu. Oysa gerçek dünyada kahramanlar, kahramanlıklar yoktu… Ayrıca mahalle ikiyüzlülüğün, hırsızlığın, kumarın, yalanın, şiddetin, ölümün kol gezdiği, polisin yetemediği tam bir batak olarak gösterilerek kentsel dönüşüme uğrayan yerlerle ilgili sistemin değersizleştirme politikası bilinçli veya bilinçsiz olarak dizi tarafından da meşrulaştırılmış oluyordu. Sonuçta önerilen mücadele, örgütlü bir halk mücadelesi olmaktan öte kahramanca ama gerçeklerle ilgisi olmayan bir yeraltı mücadelesine dönüşüyordu.

Oysa haklılık her şeyi yapma hakkı vermez bizlere, bu bir halk ve haklılık mücadelesi olsa bile. Gerçekte insanlara ‘evlerinizi bu yöntemle savunun’ demenin yanlış olacağını, dizinin mağdur insanlar için faydalı yönleri olmasına rağmen çok önemli sakıncaları da olduğunu söyledim dizi oyuncularına. Tabii ki bu bir diziydi ve çok şey yüklememek gerekirdi, ama dizi gerçek bir mekanda gerçek bir hikayenin ortasında çekiliyordu. Üstelik oyuncu arkadaşların çoğu toplumsal duyarlılığı olan arkadaşlardı. Bu yüzden bu dizinin halka daha yararlı hale getirilmesi için kendimce çaba sarf ediyordum ki koktuğum başıma geldi, dizi kaldırıldı…

Sistemler çirkinleştikçe, adaletsizlik ve eşitsizlikler arttıkça, halka yapılan zalimlikleri ve zulmü anlatan, üstü kapatılmak istenen gerçekleri aydınlatmak isteyenlerin cezalandırılmak istenmesi doğaldı; gücün kanunu buydu… Ve ne yazık ki her yeni yaşadığımız olay bizi daha kötü günlerin beklediğine işaret etmekteydi…. Son ODTÜ olayları ve rektörlerin ODTÜ’lüler aleyhine başbakana sundukları destek gibi, sistem kendini meşrulaştıran adalet sistemini, bütün mekanizmaları yarattığı gibi kendi üniversitelerini de yaratıyordu… En azından yaratmaya, dayatmaya çalışıyordu. Buna rağmen umut verici gelişmeler de var… Türkiye’nin her yerinden akademisyenlerden, öğrencilerden tepkiler geliyor; başbakan dalkavukluğu yapan rektörleri protesto eden imza listeleri elden ele dolaşıyor; toplum silkinip baskıcı düzene karşı önemli bir refleks gösteriyor… Bu tepkiler azalmıyor, artıyor; bu da yarınlarımızı kurtaracak mücadele azmini taşıyanların bu ülkede hala çok olduğunu gösteriyor…

1080820cookie-checkMetin Kaçan’ın anısına…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.