Moskova’yı denize bağlayan işçiler

İSMAİL BAYER – Moskova, denizlere açılmış. Üç denize birden ulaşıyor. Kuzeye Baltık’a, güneye inerek Karadeniz’e ve doğuya Hazar Denizi’ne ulaşıyor. Rusya’nın ortasında ki bir kenti, üç denize de ulaştıran, denizleri birleştiren işçiler.
20 yüzyılda, emeğin doğayı yeniden adeta yorumlaması. Bu emek, insanların yaşamını kolaylaştırmak ve yaşamı güzelleştirmek için sürekli olarak insanlar için harcanmış, üretilmiş, yapılandırımış.
Susuz kente, su getirmek için Ferhat’ın dağları, Şirin için delmesi gibi.
Mısır’da ki piramitleri düşünün. Bakıyoruz, geziyoruz. İnsanların yaşamlarını etkileyen, kolaylaştıran yapılar değil. Şimdi, turistik gelir sağlayan yapılar. Elbette tarihi değeri var. Nasıl bir insan emeğiyle geçekleştiğini düşününce, yıllarca süren bir çalışma alanı.
Moskova’yı denizlere ulaştıran emeği düşününce ise, insanın geleceği için sürekli kullanım alanı olacak, yararı her geçen gün artacak bir çalışma ve bir üretim.
İnsanları, insanlarla birleştiren, toplumları toplumlarla kaynaştıran bir yol. Yaşayan bir doğa. Bu üç yoldan, kuzeye çıkan yoldan geçtim. Moskova’dan St.Petesburg’a denize, denizden/nehirden ulaştım. Gemi ile. Peki nasıl olmuş bu. Düşününce ve gözlerinizle görünce, yaşayınca, insan emeğine saygı duymamak mümkün değil. Nehirler, göller, kanallar birleştirilmiş ve Moskova, Baltık kıyısına ulaşmış.
Siyasi açıdan çok eleştirilen bir lider. Çok sevilen, çok kızılan, hatta nefret de edilen bir lider. Stalin. Sovyetler Birliği’nin, Lenin’den sonra ki lideri. İnsanları yerlerinden etmiş, sürgünler, ölümler. Burada, şimdi bu konuları ele almıyacağız. Ayrıca bizi de aşan konular.
Ama bir projeyi, gerçekeşen bir projeyi aktarmadan da geçmek istemiyoruz. İnsan emeğinin bir ürünü, emeğin doğa ile bütünleşmesi. Elbette kayıplar var, doğada da, işin acı tarafı emeğin sahibi insanlarda da.
Geçen yüzyılı düşünün, Lenin sonrası Sovyetler Birliği’ni. 30’lara ulaşan ve 30’ları geçen yılları, Stalin dönemini.
Moskova’yı denizlerle birleştireceğiz demiş. Bir savaş-savunma projesi belki, ama günümüzde ise adeta turistik bir proje olarak yaşam buluyor. Bir çok yerleşim alanı yok olmuş, sular altında kalmış. Bir çok insan yerlerinden, yurtlarından olmuş, taşınmış.
Neredeyse kazma, kürek diyeceğiz, dönemin makinalaşma ve tekniğini düşündüğümüzde, insanlar kazarak, kanallarla, yeni nehirlere göllere ulaşmışlar. Kanallarla nehirleri, gölleri birleştirmişler. Daha çok bir el emeği sonucu bütün bunlar. Çalışma koşulları elbette bu günkü gibi değildi. Zorla çalıştırma da oldu. İş kazaları, ölümler, bir çok can kayıpları da oldu.
Yönetim, insan emeği, çalışma koşulları ve sonuç. Her biri ayrı ayrı ve birlikte, bir çok açıdan incelemeye değer.
Bu çalışma süresince, dikkati çeken günümüze ulaşan iki önemli olgu. Ders alınması gereken bir gerçeklik. Doğaya zarar verilmemeğe çalışılmış. Çevre korunmuş. İkinci önemli konu ise, bu gelişme ranta çevrilmemiş, çirkin beton yığınları ile doğa bozulmamış, korunmuş. Rant ve beton yığını yok.
Moskova’dan çıktığınızda, adeta ülkeler, toplumlar geçiyorsunuz. Köyler, kentler, başkentler geçiyorsunuz. Değişik kültür yapıları içinde insanlar. Değişik tadlar ve değişik küçük üretim birimleri. Ve gemi yavaş yavaş ilerliyor. Mavi ve yeşil arasında, bir şarkı söyler gibi, danseder gibi ilerliyosunuz. Sessizlik, sakinlik, durgunluk. Doğa ve siz baş başasınız. Bu yolculuklar, baharla başlıyor, sonbahar ile sona eriyor. Çünkü her yer kış aylarında soğukdan buz olduğu için, ne gemiler geçiyor, ne insanlar bu yoldan bir birlerine ulaşabiliyorlar.
Yaptığımız bu yolculuğu, Moskova’dan St.Petersburg’a gemi ile ulaşılan bu yolculuğu aktarmak istiyoruz. Bu yazımızda ve gelecek hafta ki yazımızla.
Doğa ve insan emeğinin sonucu açılan bu yoldan St.Petersburg’a ulaşana kadar. Bazen asansörle iner gibi, bazen de yine asansörle çıkar gibi, gemi ile indik, çıktık. İki gemi yan yana geçebilecek kadar genişlikde dar kanallardan da geçtik, Marmara Denizi’n den daha büyük gölleri de aştık. Küçük nehirler de gördük, büyük nehirler de. Kıyı boyunca bazı yerlerde duduk, bazı yerlerde el salladık bize el sallayan insanlara. Ve Baltık kıyılarına ulaştık. S. Petersburg’a gelene kadar, kuzeyin en uç noktalarına yaklaştık. Temmuz sonu, ağustos başı bu on günlük süre de, Rusya’yı tanımağa başladık diyebiliriz.
Şimdi, St. Petersburg’da bunları düşünüp, yazarken, aynı yolda yeni yollara açılarak, hem Karadeniz’e, hem de Hazar Denizi’ne ulaşmak isteğimiz de oluştu. Belki gelecek de, bu iki ylculuğu da gerçekleştirebiliriz.
Ve biz bu yazıyı hazırlarken, bir politik gelişmeyi de görmemezlikden gelmek, belirtmemek olmazdı.
Ve bu gün, Erdoğan ile Putin, St.Petersburg’da, şu an da görüşüyorlar. İki ülke arasında da, tarihi bir buluşma gerçekleşiyor. Son bir yılda neler yaşandı ve şimdi ne oluyor. Gelecek, ülkeler ve insanlar için daha iyi olsun özlemi ile bu konuya da burada nokta koyalım.
Ve yolculuğa çıkalım.
Ancak, bu günlük yerimiz doldu. Yolculuğumuza, gelecek hafta ki yazımızda devam etmek için bizimle birlikte, Moskova’dan gemi ile Baltık Denizi’ne, St.Petersburg’ a ulaşmak için hazır olun.
__________________
St.PETERSBURG. 9 Ağustos 2016.  [email protected]
2005990cookie-checkMoskova’yı denize bağlayan işçiler

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.