Mısır’da askeri darbe ve politik yansımaları

Kuzey Afrika ve Ortadoğu merkezinde başlayan halk ayaklanmalarının politik sonuçları bakımından üzerinde durulan en önemli ülke Mısır olduğu biliniyor. Ortadoğu’nun politik ilişkileri bakımından stratejik ülke olarak Mısır önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle ülke içi dengeleri belirlemede önemli bir rol oynayan generaller, Pentagon’un politikalarına uyumlu bir strateji izliyorlar. ABD yıllarca kendisine hizmet eden Mübarek’in politik işlevini tamamladığını düşünerek çekilmesi için ordunun baskı yapması gerektiğini belirtti. Ordu, halk hareketinin gücünü de kullanarak Mubarek’in çekilmesinde etkili olduğunu ve böylelikle ‘birleştirici-kurtarıcı’ bir politika izlediği izlenimini yarattı. Sonra güçlü bir toplumsal tabanı olan ‘Müslüman Kardeşlerin’ geçiş dönemini oluşturan hükümet üzerindeki etkisi çok açık olarak devam ettirdi.

Generaller, ABD’nin bölgesel politikalarına paralel ‘Müslüman Kardeşler’in yönetime gelmesine desteklediler. ABD, özellikle ılımlı İslam politikasının ekollerinden biri olarak görülen Mursi’nin önderliğinde bir hükümetin kurulmasını, Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinde önemli bir işlev göreceği hesaplandı. Ancak beklenilen olmadı.
Mursi, başta yargı olmak üzere, polis ve ordu içerisindeki gücünü pekiştirmek için bir önemli hamle yaptı. Bu hamlelere karşı özellikle yargıda gelen direniş, çatışmaların çok daha fazla derinleşmesini sağladı. Bu bakımdan, Müslüman Kardeşler, önemli politik bir güç olmalarına rağmen, çok güçlü bir toplumsal muhalefetin varlığı, iç politik dengeleri tahmin edilenden çok daha fazla karmaşıklaştırdı.

Obama ile birlikte ABD’nin Ortadoğuyu yeniden şekillendirmek istemesi, bölgesel ilişkilerin merkez gücü olan Mısır’ın rölünü çok daha fazla ön plana çıkardı. Mısır olmaksızın küresel güçlerin Ortadoğu politikalarının etkin kılınarak başarılı olma şansının çok düşük olduğunu biliniyor. Çünkü Mısır, Ortadoğu’da ülkeleri üzerinde belirgin bir ağırlığı söz konusudur. Bu bakımdan, Mısır’ın dizayen edilmesi esasen Ortadoğu’nun dizayn edilmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu bakımdan Mısır’daki iç iktidar çatışması ve darbeler sorunu bir iç politik mesele olmayıp, bölgesel ilişkilerin en önemli halkalarından birini oluşturuyor. Bugün Ordu’nun Mursi’yi yönetimden uzaklaştırarak yeni bir süreci başlatmış olması, iktidar rekabeti bakımından önemli bir sorunlar yaratacaktır.

Mısır’ın bugün karşı karşıya olduğu politik durumun çok yönlü analiz edilmesinden yarar var. Bu bakımdan, kitlelerin öne sürdüğü toplumsal özgürlüğü içeren taleplerin kabul edilmesi için verilen mücadele ile darbelerle iktidar yönetimlerinin el değiştirilmesi meselesini karıştırmamak için objektif analizlere ihtiyaç var. Bu bakımdan askeri darbeleri’ meşrulaştıran politik yaklaşımlardan uzak durmanın önemli olduğu kadar, toplumsal değişimin temel nedenlerini de bilince çıkarmak gerekir.

Özellikle son bir iki aydır, Ortadoğu bakımından önemsenen Türkiye ve Mısır gibi ülkelerdeki sosyal hareketlerin mevcut politik rejimlerin tasfiye edilmesini hedeflemiyor, daha çok sosyo-politik reformları içeren bir özelliğe sahiptirler. Bugün Mısır’da ortaya çıkan politik duruma askeri güçlerin müdahala etmesi, esasen yükselen halk hareketinin yeniden sistem içerisine çekilmesine yönelik çok planlı ve stratejik bir hamle olduğunu bilince çıkarmak gerekir. Meselenin diğer çok önemli halkası ise, Mısır halklarının Mübarek rejimine karşı olduğu gibi Mursi şahsında ‘Müslüman Kardeşler’e karşı da demokrasi ve özgürlük talebini yükselterek tarihsel bir rol oynuyor.

Mısır’da iç politik dengeleri değiştiren sosyal ve ekonomik faktörler

Mısır’ın sosyo-politik ve ekonomik yapısı oldukça farklılıklar içeriyor. Yaklaşık olarak 85 milyon nüfusa sahip olan Mısır’da % 88’ını İslam, % 12’si Hristiyan ve diğer dinsel azınlıklardan oluşuyor. Mısır’ın büyük bir zenginliği olarak kabul gören dinsel ve kültürel farklılıklar, Müslüman Kardeşler’in yönetime gelmesiyle birlikte önemli bir tedirginliğe ve korkuya yol açtı denebilir. İskenderiye Sahra yarım adası başta olmak üzere bir çok şehirde Hristiyan azınlığı karşı yapılan çok sayıda şiddet ve hatta öldürme içerikli eylemler, toplumsal uzlaşmaya karşı yapılmış önemli bir saldırı olarak değerlendirildi. Özellikle El Kaide bağlantılı grupların Hristiyan kökenli topluma yönelik saldırılarının ‘Müslüman Kardeşler’ yönetimi tarafından görmezlikten gelinmesi ve hatta dolaylı destek sunması, Mısır’da dinsel bir çatışmanın direnleşmesine nesen bir zemin hazırladı. Mısır’da iç çatışma tehlikesinin varlığı, aynı zamanda Ortadoğu’da bölgesel iç savaşları tetikleme tehlikesini barındırıyor.

Mısır’da nüfusun % 33.9’u 0-14 grubunu, 61,4’ü 15-64 yaş grubunu, 4,7’si 65 ve üstü yaş grubunu oluşturuyor. En aktif grup olarak tanımladığımız 30 yaş grubu nüfusun yaklaşık olarak % 46’sını oluşturan Mısır’da, çok yönlü gelişen sosyal çelişki ve çatışmaların iç politik denklemin değişmesinde önemli bir rol oynamaktadırlar. Samuel P. Huntington, 1996 yılında yayınlamış olduğu Medeniyetler Çatışması adlı kitabında, genç Müslüman nüfusunun gelişmesinde kaygı duyduğunu şu cümlelerle açıklıyor: “Genç nüfus protestoya istikrarsızlığa, reforma ve devrime ön ayak olan kimseler olduğu belirtilmelidir.” 2010 yılından bu yana geçen politik sürece bakıldığında, Huntington’nun korkusu gerçekleşti. Ayrıca eğitim düzeyi artan, internet aracılığıyla dünyanın birçok ülkesindeki gelişmeyi takip etme olanağına sahip olan yeni genç kuşağın toplumsal değişimde aktif bir rol aldığını, özellikle Türkiye, Tunus, Yemen, ve Mısır’daki toplumsal gelişmelerden görmek mümkün. Mısır’da Mübarek’in devrilmesinde olduğu gibi Mursi’nin politikalarına karşı geliştirilen eylemlerde genç kuşağın çok önemli bir etkisi olduğunu vurgulamak gerek.

Mısır önemli bir ekonomik potansiyel taşımasına rağmen, halen azgelişmiş ülkeler kategorisinde bulunuyor. GSMH, 2010 yılında yaklaşık olarak 214,5 milyar dolardır. Kişi başına düşen milli gelir ise 2.450 dolar civarındadır. Genç nüfusun çok önemli bir potansiyel taşımasına paralel olarak, işsizlik oranı yüzde 30’ün üzerinde seyrediyor. Gençlerde bu oran % 50’den fazladır. Bu durum sosyal çelişkilerin derinleşmesinde önemli bir faktör olarak ön plana çıkıyor. Bu bakımdan Mübarek rejiminin yıkılmasında aktif bir rol üstlenen gençler, ‘Müslümen Kardeşler’in yönetiminde bekleneni bulamadı. Büyük bir umut bağladıkları Mursi’nin çözüm gücü olmasından çok İslamcı sistemi kurma ve hatta şeriat yasalarını uygulama kararı alması buna paralel olarak işsizlik gibi sosyal sorunlar hızla artması, gençlerin Müslüman Kardeşler’e karşı çok daha belirgin olarak tutum almasına sağladı.

Economist dergisinin verilerine göre, Ocak 2013’ten bu yana, “Mısır’ın para birimi yüzde 10 değer kaybetti. Menkul kıymetler borsasında yüzde 10 düşüş yaşandı. Mısır’ın Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYİH) yüzde 12’sini oluşturan turizm gelirleri ve dış yatırımlar ciddi oranda azaldı, döviz rezervleri de önemli bir küçülme yaşandı.” BBC Arapça servisinden Kamel Souiad, “gıda fiyatlarının da tırmandığı Mısır’da, 83 milyonluk nüfusun dörtte birinin, yoksulluk sınırı altında yaşadığına dikkat çekiyor. Yoksulluk sınırında yaşayanların oranı %30, genel yoksulluk oranı % 55 civarındadır. Müslüman Kardeşler’in hükümete gelmesiyle bu çelişkiler çok daha derinleşerek arttı.

Mısır ekonomisinin önemli kaynaklarından biri Turizimdir. Ülkenin Gayri Safi Milli Hasılası(GSMH)’nda turizmin payı % 20’dir. Eski bir petrol tüccarı olan Mahmud Yusuf’un BBC’ye verdiği demeçte, “ülkenin gayrı safi milli hasılasının yüzde 20’sini turizm oluşturuyor. Belki 10 milyon insan ekmeğini turizmden kazanıyor. Antik Mısır, piramitler ya da Nil’de gemi turu insanların hayalidir ama şimdi bakıyorsunuz bomboş. İnsanlar çalışamıyor.” Bir başka ifadeyle, Mısır ekonomisinin ayakta tutmada önemli bir rol oyanayan orta sınıfın hızla erimesi, hem sosyal çelişkilerin, hem de ülke ekonomisindeki krizin derinleşmesinde önemli bir faktör olarak ön plana çıktı. Mısır ve Türkiye gibi ülkelerin önemli bir özelliği orta sınıf tabakasının ekonomik güç kaybının politik bir reaksiyon olarak hükümetlere yansımasıdır.

Ayrıca Mısır ekonomisini kontrol eden Uluslarası Para Fonu, Müslüman Kardeşler’in yönetimine karşı fiilen bir ekonomik abluka uyguladı denebilir. Mısır’ın dış borcu, ülkenin GSMH çok daha fazla olması ekonomik ilişkilerde İMF’nin rölünü çok daha fazla ön plana çıkartıyor. Mursi’nin cumhurbaşkanı olmasından sonra 4,5 milyar dolarlık krediyi bir çok gerekçeyle geçiktirmesi, çok bilinçli bir politikadır. Amaç Mısır’ın ekonomik olarak krize girmesi ve bunun sosyal patlamaya yol açmasında bir faktör olarak kullanılmasıydı. Bu politikanın şu veya bu düzeyde bir etkisinin olduğu söylenebilir.

Mısır’da İç Politik İstikrar Sağlanabilir mi!

Mısır’da iç politik saflaşma çok belirgin olarak gerçekleşmiş bulunmasına rağmen, bu saflaşmanın kendisi esasen rejimin değiştirilmesi olarak değil, daha çok reformların geliştirilmesi olarak ön plana çıkıyor.

Mısır’daki sosyal katmanların pozisyonu değişkendir. Yaklaşık olarak 80 yıllık politik bir geçmişe sahip olan ‘Müslüman Kardeşler’in toplumsal gücünün önemli bir kısmını hala yoksullar oluşturuyor. Mübarek döneminde orta sınıf tabakısında önemli bir potansiyele sahip olan ‘Müslüman Kardeşler’in yöneticilerinin çok önemli bir kısmı, aynı zamanda orta sınıfı tabakısından geliyor. Kadınlar ve gençlik içerisinde önemli bir potansiyeli oluşturan ‘Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesinden sonra beklenilen yanıtı vermemesi, tersine Selefilerin radikal kesimlerinin etkisinin giderek artması, saflaşmayı çok daha belirginleştirdi. Yoksul kesimlerin bu hareketten beklentisi giderek azalırken, İslamcı orta sınıf tabakası ise tersine devletin nimmetlerinde yararlanarak palazlanmasının önü açıldı. Bu toplumsal çelişki, özellikle Mursi’ye oy veren yoksul kesimlerin, bu kez tersten Mursi’ye karşı bir tutum almalarını sağladı. Bütün bu çelişkilere rağmen Politik İslamcı Hareketler bir bütün olarak ele alındığında Mısır’da önemli toplumsal bir güçtürler.
Mısır’da muhalif güçler en az İslamcı Hareket kadar bir potansiyel taşımasına rağmen, çok parçalı olması onun politik gücünü belirli bir oranda kırdı. Yapılan genel seçimlerde sol adaylar dahi çok ciddi oy alabildiler. Ancak çok yönlü parçalanmışlık karşısında Müslüman Kardeşler’in örgütlü yapısı, Musri’nin cumhurbaşkanı olmasından önemli bir faktör oldu. Mulahefet, milyonları sokağa dökmesine rağmen, merkezi politik bir irade ve yönetim gücü yaratamadığı için de orduyu darbe yapmaya çağırdılar.

Mursi kendisini destekleyen belli toplumsal dinamiklerin bir kısmını kaybederken, tersten muhalefet bu toplumsal gücü örgütleyerek rejimin değiştirilmesinin bir aracı haline getirmede yetersiz kaldı. Mecvut tabloya baktığımızda iki yıl önce Mübarek’in devrilmesi için mücadele edenler ve hatta Mursi’ye destek veren liberaller, milliyetçiler, solda bir kısım örgütler ve hatta ılımlı islamcı gruplar, bugün, tersine Mursi’ye karşı tutum almış bulunuyor. Bunun temel nedeni hiç şüphesiz ki, ‘Müslüman Kardeşler’in iktidar gücü olarak, Mübarek’e benzer bir politika izlemeye çalışmalarıdır. Londra merkezli El Kudüs El Arabi gazetesi editörü Abdül Bari Atvan, “liberaller, milliyetçiler, solcular ve Hüsnü Mübarek dönemini destekleyenlerin oluşturduğu bu grupta farklı ideoloji ve siyasi akımların bir araya gelmesi” olarak değerlendirdi.

Mısır’ın El Şuruk gazetesi yazarı İmad el Din Hüseyin’in geçen hafta, Mursi’ye hitaben yazdığı bir makelede “hakimlerin, gazetecilerin, entellektüellerin, diplomatların, polisin ve muhaliflerin çoğu sana karşı… Sen ise yalnız çalışma konusunda ısrar ediyorsun.” BBC Orta Doğu Editörü Jeremy Bowen da, “muhalefet, geniş ve gayrı resmi bir koalisyondan oluşuyor. Bu koalisyonun içinde eski Mübarek rejiminin destekçileri de, bir zamanlar hayatlarını tehlikeye atarak Mübarek’i devirmeye çalışanlar da yer alıyor.” Mulalifler merkezi ortak politik bir çizgiye sahip değiller. Ancak demokrasi ve özgürlükler olarak ortaya çıkan toplumsal taleplerin, giderek rejimin değiştirilmesine doğru evrilmesinin nesnel bir zemini bulunuyor. Özellikle devrimci güçlerin pratik ve politik olarak artma etkileri ve halk kitlelerinin politik yaşam içinde radikal toplumsal değişimi yaratma potansiyeline sahip olmaları, Mısır egemen güçler bakımından önemli bir tehlike olacağı biliniyor. Bu bakımdan muhalefetin ileri sürdüğü talepleri, rejimin toptan değişmesine yol açmadan, reformlar olarak kalmasına sağlamak için ordunun darbe yapmasına olanak tanındı. Mısır’da ordu, iki yıl önce en sadık oldukları Mübarek’in gitmesinde rol üstlendiği gibi aynı şekildi Mursi’nin de gitmesinde rolünü üstlendi. Böylelikle toplumun taleplerine uygun hareket ettiğini, politika üstü davrandığını yansıtmaya özel bir önem veriyor. 1950’lerden beri iktidarın stratejik iktidar gücü olan ordunun bu yapısı halen devam ediyor.

Mısır’ın mevcut iç politik durumunu özetlediğimizde;

Birincisi, Muhalefettin ileri sürdüğü politik talepler tamamen meşrudur. Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük biçiminde formüle edilen politik taleplerin yaşama geçirilmesi, mevcut rejimin reformlarla da olsa değiştirilmesi talebi kesinlikle haklı ve desteklenmesi gerekiyor.

İkincisi, Müslüman Kardeşler’in stratejik yönelimi, Mısır’da şeriat rejimini kurmaktır ve bütün hazırlıklar buna göre yapılıyordu. Özellikle anayasanın değiştirilerek İslam hükümlerinin çok belirgin bir tarzda ‘hukuksal’ zemine oturtarak meşrulaştırılmaya çalışıldığı gibi somut pratik adımlar atıldı. Bir bakıma şeriat’ta dayanan İslamcı iktidara yönelik hazırlıkların yapılması, toplumsal çelişkileri çok ciddi oranda derinleşmesine yol açtı. Mursi, iktidar gücünü, toplumsal uzlaşı için kullanmadı tersine toplumun önemli bir kesimini ötekileştirme politikası izledi. Devletin kurumlarını ele geçirmek için çok kapsamlı yönelimlere girdi. Bir bakıma AKP ve Erdoğan’ın taktiklerini ve planlarını uygulamak istedi. Önce yargı ve polis teşkilatı, sonra devletin stratejik kurumlarını ele geçirmeye yöneldi. Ancak bu politika başarısızlıkla sonuçlandı. Mübarek tarafında oluşturulan yargı, Mursi’ye karşı direndi. Ordu’ya yönelik cılız hamleler yapabildi. İktidarını sağlamlaştırmak için acele eden Mursi, karşısında önemli bir toplumsal gücü bir araya getirdi. İzlediği politikalar toplumun farklı kesimlerini buluşturdu.

Üçüncüsü, Ordunun fiilen yönetime el koyarak, Mursi’yi cumhurbaşkanlığından uzaklaştırması kesinlikle desteklenemez. Ordu’nun amacı ne demokrasidir, ne de özgürlüktür. Genelkurmaya Başkanı Abdülfettah Sisi islami geleneğe bağlı olan biridir. Geçici cumhurbaşkanı olarak atanan Anayasa Mahkamesi Başkanı Adil Mansur da islami geleneğe bağlı biri olup, 4 gün önce Mursi tarafından Anayasa Mahkemesi Başkanlığna atanınca iyk destek ‘Müslüman Kardeşler’ tarafından oldukça olumlu görülmüştü. Bu bakımdan ordunun tek bir stratejisi var: O da rejmin temel yapısını korumaktır. Gerisi ayrıntıdır. Bu bakımdan muhalefetin içinde yer alan bazı politik güçlerin ordu’yu darbe yapmaya çağırması da meşru değildir. Böylesi bir çıkış, günlerdir gelişen ve artık halk ayaklanmasına dönüşen eylemlerin haklılığına gölge düşürmektir. Sistemin iki farklı gücünün çatışmasında taraf olmak yanlıştır. Generaller, dareye meşruluk kazandırmak için özellikle El Hezer Baş Müftisi ve Hristiyan Kilisesinin baş rahibinin de içinde yer aldığı bir kısım kurumlarla toplantılar yaptılar. Böylellikle yönetime el koymanın sosyal ve politik gerekçelerine bir meşruluk yaratmaya yöneldiler. Bundan da başarılı oldukları söylenebilir. Ayrıca Dışişleri Bakanı Kâmil Amr ile birlikte 6 bakanın, cumhurbaşkanlığının ve hükümet sözcülerinin istifa etmeleri, Savunma Bakanı’nın darbeci generallerle birlikte hareket etmesi, Mursi’ye vurulmuş önemli politik bir darbedir.

Generallerin darbesi politik istikrarı sağlayamayacağı gibi çelişkileri derinleştirecektir. Darbe, rejimi ve devlet yapısını yeniden dizayn ederek Mısır’ın bölgesel rolünü etkinleştirmeye yöneliktir. Bunu yaparken özgürlük isteyen milyonların ihtiyaçına yanıt vermeyeceği gibi toplumsal mücadele geliştikçe, bu kez tersten elindeki askeri gücü çok daha sert bir tarzda kullanacaktır.

Askeri Darbe’nin Bölgedeki Yansıması

Mısır ve İran bütün politik tarihi boyunca Ortadoğu bölgesinin en stratejik ülkeleri olarak bölgesel ilişkilerde belirleyici güç oldular. El Hezer Üniversitesi’nin İslam dünyasında belki de tek otoriter güç olması, Mısır’ı İslam dünyasında ayrıcalıklı ve etkili kılan önemli bir faktördür. Bu bakımdan Ortadoğu’ya belirlenen bütün stratejilerde Mısır politikası belirleyicidir.

Bu bakımdan Mısır’daki her değişim Ortadoğu dünyasını önemli oranda etkiler. Mübarek’in devrilmesi ve daha sonra ‘Müslüman Kardeşler’in seçimleri kazanması Mursi’nin cumhurbaşkanı olması, özellikle Körfez devletlerinde açık ve gizli bir sevinç yarattı. Müberek’ın oluşturduğu dengeli Ortadoğu politikası körfez ülkelerinden hemen her dönem kaygılya karşılandı. Politik İslamı temsil eden bir hareketin yönetime gelmesi ve rejimi şeriatle yönetme istediğini çok belirgin olarak ifade etmesi, bölge devletlerinin bir kısmında destek gördü.

Mursi’nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle, Mübarek’in İsrali politikasını değiştireceğinin sinyalini verdi ve buna uygun bir politika izledi. Bu durum hem İsrail’de, hem de Amerika’da önemli kaygılara yol açtı. Filistin meleselinde mevcut politikasını daha da aktifleştirme kararı aldı. Sınırdaki uygulamaların önemli bir kısmını kaldırdı. Yaklaşık 30 yıl sonra İran’ı ziyaret eden tek Mısır lideri oldu ve İran ile politik ilişkilerinin geliştirileceğinin sinyallerini verdi. Ayrıca Suriye’de Baas rejiminin yıkılması için de Körfez ülkelerine destek verdi.

Katar, Mursi’nin cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra beş milyar dolarlık bir yardım yaptı. Ayrıca Libya petrolleri için önemli anlaşmalara imza atıldı. Bütün bunlara rağmen Mursi, Ortadoğu’da beklenilen liderliği yapmada önemli bir zaafiyet gösterdi.

Mısır’in iç politikada sürekli bir istikarsızlık içinde olması nedeniyle, Körfez sermayeli bölgesel küresel tekeller, Mısır’daki yatırımlarını ya durdurdular ya da minimum düzeye çektiler. Böylelikle Mısır’ın körfez sermayesi için güvenilir çekim merkezi haline gelememiş olması, onun politik liderlik rolünü de önemli oranda etkiledi.

Ordunun yönetime el koyması, Ortadoğu’daki politik ilişkileri önemli oranda etkileyecektir. Bu gelişme özellikle radikal Politik İslamcı Hareketlerin gücünü önemli oranda kırabilir. Lübnan’da sol eğilimli El Sefir gazetesi yazarı Mustafa El Labad, “Mursi’nin devrilmesinin yalnızca Müslüman Kardeşler değil, bölgede ve dünyada birçok farklı ülkeyi de etkileyeceği, Müslüman Kardeşler’in bu ülkelerdeki ağlarını sarsabileceğini” belirtiyor. Bu değişim özellikle yapay Körfez devletlerini nasıl etkileyecektir sorusu çok daha fazla ön plana çıkacaktır. İlginçtir, bir kaç ay önce Mursi’yi aktif olarak destekleyen Suddi Arabistan ve Katar gibi aşiret devletler, bu kez Mısır ordusunu ilk alkışlayan ülkeler oldular. Ekonomik olarak önemli destekler sunacağını açıkladılar. Hala şeriatla yönetilen ve burjuva demokrasine dair en ufak bir kırıntının bulunmadığı aşiretsel körfez devletleri Suriye’de diktörlük ve demokrasi olmadığı iddiasıyla radikal İslamcılara aktif destek sunarlarken, bu kez tersten Mısır’ın darbecilerine aktif destek vereceklerini belirtiyorlar. Mısır’daki darbe özellikle körfez ülkelerindeki politik dengeleri yeniden şekillendirecektir. Mısır’ın önümüzdeki bir yıl içerisinde alacağı politik pozisyon, Körfez ülkelerinin genelindeki yansımaları çok daha kapsamlı olacaktır. Bahariyen Kralı’nın tahtında feragat ederek yerine reforumcu olduğu iddia edilen oğlunun gelmesi, Ürdün’de Krallığının sarsılma sinyalleri vermesi, Körfez devletlerinin Suddi Arabistan merkezli ‘Birleşik Devleter’ gibi bir yapıya doğru evrilmesi için politik zeminin oluşmaya başlaması önümüzdeki bir kaç yılın sorunlarından bir kaçıdır.

Ortadoğu’nun en güçlü politik hareketi olan ‘Müslüman Kardeşler’in, özellikle bundan sonra Mısır’da ne tür bir politik çizgi izleyeceklerine dair henüz somut bir veri ortaya çıkmamış olmasına rağmen, kendi içerisinde radikaller ve ılımlılar olarak bölünme olasılığı bulunuyor. Ancak bir bütün olarak radikal İslamcı politik güçlere karşı en azında ‘kuşatma-çevreleme’ politikası izlenerek izole edilmesi, aynı zamanda körfezin mevcut devletlerindeki değişimleri de kaçınılmaz olarak gündeme getirecektir.

AKP iktidarının bu sürecin dışında kalmayacağı da çok açıktır. AKP ve Cemaat devlet içerisinde kurumsallaşmış bir güç olmakla birlikte bölegesel ve uluslarası ilişkilerde alacağı tutum, onun politik geleceğini önemli oranda belirleyecektir. AKP, özellikle Suriye eksenli radikal İslamcı harekete vermiş olduğu aktif destek, yarın tersten kendisine karşı bir politik reaksiyona dönüşecektir. Bu bakımdan AKP bölgesel gelişmeleri iyi takip ediyor. Olası gelişmelere göre taktik politikalar belirlemeye çalışıyor. AKP, Cemaatle ilişkisine bağlı olarak oy oranını nispeten koruyabilir ama politik olarak gücü önemli oranda kırılmaya başlamış bulunuyor. Yakın zamanda olmazsa da bölgesel ve uluslararası ilişkilerin ve küresel sermayenin uluslararası planlarına bağlı olarak cemaatin çocukları olarak bilinen generaller, tersten AKP-Cemaat iktidarına karşı harekete geçebilirler.

Mısır Askeri Darbesinin Uluslararası Yansıması

ABD ve AB sürece müdahil olması bir bakıma zorunlu ve kaçınılmazdır. Merkez Ortadoğu’nun bütünlüklü olarak kırılgan bir noktada durduğunu bilen küresel güçler, politik istikrarsızlığın ciddi siyasal sonuçlara yol açacağının farkındadırlar. Mısır, enerji yatakları bakımından zengin değildir ama Arap dünyasında önemli bir ağırlığa sahiptir.
Bu bakımdan ABD’nin belirleyeceği politika son derece önemlidir. ABD, daha önce ‘Müslüman Kardeşleri’ küresel sistem içine çekerek uyumlu bir politika izleyerek etkinliğini arttıracağını hesapladı. Mursi ile ABD arasında yakın ilişkilerin olduğu biliniyor. ABD için ılımlı bir kimliğe sahip olan Mursi’nin Mısır’da önemli bir etki gücü oluşturacağı ve bir bakıma ılımlı İslam çizgisinin uygulanmasında bir lider olarak ön plana çıkacağını düşündü. Böylelikle Türkiye modelinin bir başka versiyonu olarak Arap dünyasına sunmayı hesapladı. Ancak Müslüman Kardeşlerin izlediği politika özellikle Obama yönetimini hayal kırıklığına uğrattı. Bugün ortaya çıkan politik tabloyu ne doğrudan destekliyor ne de karşı çıkıyor. Ordunun atacağı adım ABD bakımından önemli olduğu kadar, generaller ABD’nin onayı olmaksızın stratejik adımlar atmazlar. Bu bakımdan ABD’nin pratik olarak ordunun yönelimini desteklediği anlaşılıyor.

Ortaya çıkan bugünkü tablo, Mısır’ın Ortadoğu’daki stratejik önemini yeniden teyit edilmesi anlamına mı geliyor? Ortadoğu ülkeleri üzerinde Mısır’ın politik etkisi çok daha ciddi oranda artacak mı? Bu sorulara doğrudan yanıt vermek zor. Bunu belirleyen çok yönlü faktörler bulunuyor. Özellikle ABD’nin arka planda Ordu ile Mursi’yi ‘uzlaştırma’ politikası sürecin temel taşını oluşturacaktır.

Dikkat çekilmesi gereken bir başka nokta da, AB ve ABD’nin demokrasi kriterlerinin arka planında uluslararası ve bölgesel çıkarları bulunuyor. Bu bakımdan AB’nin askeri darbeye açık tutum almaması tersine Mursi’nin politikalarına eleştirel yaklaşarak darbeyi destekleme eğilimi içinde olması, ABD’nin Ordu’ya yönelik tek bir eleştiride bulunmaması bölgesel politikalarıyla bağlantılı olduğu açıktır. Bu bakımdan ABD-AB politikalarına yön veren temel olgu özgürlükler ve demokrasi sorunu olmayıp, stratejik çıkarlarıdır.

Sonuç; Mısır’daki halk ayaklanması ve demokrasi ve özgürlükler için ileri sürdüğü talepler tamamen meşrudur. Halkın, Mübarek rejimine karşı direnişi nasıl ki haklıysa, Müslüman Kardeşlerin anti-demokratik uygulamalarına karşı yürüttüğü mücadelede sonuna kadar haklıdır ve desteklenmelidir. Ancak, bölgesel ve uluslararası küresel güçlerin çıkarlarına hizmet eden askeri darbeye karşı çıkılmalıdır.

Çözüm halkın ileri sürdüğü bütün demokratik taleplerinin karşılanmasıdır.

________________

[email protected]

1608160cookie-checkMısır’da askeri darbe ve politik yansımaları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.