Ne kadar samimi?

“29 Mart bitti, 19 Nisan’a Ankara karışmasın” diyenler ne kadar samimi?

29 Mart 2009 akşamı Türkiye’de Yerel Seçimlerin sonucu ortaya çıktıktan sonra her kesim kendi bakış açısından yorum yapmaya başladı. Başkanı olduğu CHP’yi büyük bir yenilgiye daha uğratan “kahraman komutan ve Ergenekon Avukatı” Deniz Baykal buyurdu “artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacakmış!”. Çok doğru bir dahaki seçimlerde MHP ikinci parti olursa şaşırmayacağız. Bence Deniz Baykal bunu da başaracaktır. Aslında “yatıp kalkıp AK Parti’ye dua etmeli”. Eğer Ankara ve İstanbul belediye başkanları kendi partileri tarafından bu derece yıpratılmış isimler olmasaydı belki CHP şu an ulaştığı sonuca bile ulaşamayabilirdi. Seçimi “koparamadığı ihalelerin öcünü almak” için büyük bir fırsat olarak gören Doğan Medya Grubu’da kaybedenler arasında. Aynı Davos sonrası olduğu gibi “yanlış ata oynayan” bu grup bu sefer de amacına ulaşamadı. Gene de tüm güçleri ile “AK Parti kaybetti” haberini kafalara sokmak için ellerinden geleni yapmaktalar.

Gerçek ise açık. AK Parti kaybetmedi. Ama hataları seçmen tarafından ona açık bir şekilde gösterildi. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde, geniş Alevi seçmen kesimlerinde, CHP’ye oy vermek istemeyen ama bazı AK Partili politikacıların radikal çıkışlarından rahatsız olan turizm bölgelerinde kısacası Ayşe Arman’ın kaleme aldığı gibi “Kabul Türkiye İzmir olmayacak ama Konya’da olmasın” diyen çevrelerde destek bulamadı. AB Reformları söz konusu olduğunda çok olumlu adımlar atan, Ergenekon Davası ile demokrasinin işleyişine verdiği değeri kanıtlayan ve Kıbrıs Politikası’nda tutarlı bir çizgi izleyen AK Parti’nin bu uyarıyı ele alması ve gerekli rota düzeltmelerini yapması şart. Bu yönde sinyaller de gelmeye başladı.

Kuzey Kıbrıs’ta 19 Nisan 2009 günü gündeme gelen “Erken Genel Seçim” Küresel Kriz ile boğuşan ABD ve AB tarafından doğal olarak ana konulardan biri olarak ele alınmamakta. “G-20 Zirvesi’nde” Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy şimdiden beklenildiği gibi ortalığı karıştıran demeçler vermekte. “One minute” diyerek zirveyi terk etmekle tehdit ediyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel de Fransa’nın pozisyonunda çok uzak değil. “G-20 Zirvesi” dünya ekonomisine bir reform öneremezse küresel kriz ile başa çıkmak çok zor olacak. İngiltere ve ABD’ye karşı Fransa ve Almanya tartışmaları sürdüğü ve taraflar anlaşamadığı sürece çözüm bumak da imkansız. Bu gelişmeleri ciddiye alacak olursak bırakın Kıbrıs’ı, AB’nin hali hazırda Türkiye ile ilgili olarak pek vakti yok aslında. Doğu Avrupa’daki AB üyesi ülkeler memurlarının maaşlarını ödeyemez durumdalar. AB’yi taşıyan çekirdek devletler için Bulgaristan ya da Romanya gibi “enkazlar” büyük bir yük konumundalar ve taşınmaları her geçen gün daha güç hale geliyor.

Bu arada kayda geçmekte yarar var Arnavutluk ve Hırvatistan NATO üyesi oldular. NATO üyesi olan ülkelerin sayısı 28’e çıktı.

İşte dünyada bunca gelişme olurken KKTC’de 19 Nisan 2009 Erken Genel Seçimi’ne yönelik olarak kimileri “Türkiye KKTC’nin iç işlerine , seçime müdahale etmesin” tarzı açıklamalar yapmaktalar. İşin ilginci bu açıklamaları yapanlar çoğunlukla geçmişte hep susanlar. Onlarca yıl boyunca Mümtaz Soysal’lar, Şükrü Sina Gürel’ler, Özbek’ler ve diğerleri Kuzey Kıbrıs’ı “içinden çıkılmaz politikalara sürüklerken” KKTC’nin İç İşleri’ne karışılmasına karşı çıkmayanlar şimdi AK Parti’den aynı nedenle çekiniyorlar.

Oysa geçmişte bazı siyasiler seçim mitingi yaptığında kışlalarda kimsenin kalmadığını, dükkanlarda kot pantolun ve tşörtlerin tükendiğini ve miting alanındaki çoğunluğun askerlik çağında ve de kısa saçlı erkeklerden oluştuğunu unutmamakta yarar var. Türkiyeli’lerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde TC görevlilerinin ve bazen üniforma bile çıkarma ihtiyacı duymayan şahısların seçmenlere “Ankara’nın adayı” konusunda bilgi verdiklerinin anlatıldığını ben bile duydum. Nedense geçmişte “anavatanın seçimleri etkilemesinden medet uman ve buna ses çıkarmayanların” bugün AK Parti Hükümeti söz konusu olduğunda Afrika Gazetesi’nden daha fazla Kuzey Kıbrıs Bağımsızlığı savunur olmaları oldukça ilginç. Afrika Gazetesi’nin görüşlerine katılmasam da bu konuda samimiyetinden şüphem yok. Ama daha düne kadar bu eleştireleri dile getiren Afrika Gazetesi pozisyonlarını üstlenenlerin samimiyetinden şüphem var.

Evet artık Ergenekon Ankarası yok! Bugünün Ankarası demokratik bir Ankara ve Kıbrıs’ta adil bir çözüm konusunda da kararlı.

Yunanistan’ın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin İç İşleri’ne karıştığı kadar Ankara’da sanırım kayıtsız kalamayacak bir zorunluluğa sahip. Gönül isterdiki bu böyle olmasın ve Kuzey Kıbrıslılar kendi kaderlerini kendileri belirleyebilsin ve gerektığinde sonuçlarının da sorumluluğunu taşısınlar. Ancak böylesine karmaşık bir dünya ortamında Türkiye gibi bulunduğu coğrafyada dev bir güç olan ülkenin 19 Nisan 2009’da ne olup biteceğine kayıtsız kalmasını beklemek de çok saf bir tavır olabilir. Düşünsenize 29 Mart’ta ortaya çıktığı gibi “kendi keline merhemi olmayan” DSP bile Kuzey Kıbrıs’ta parti kurultaylarını ihmal etmiyor.

UBP, CTP ve ÖRP gibi partiler arasında hangilerinin iktidara geleceğinin belirleyeceği bir seçim ortamında sanırım AK Parti’nin bu üç partiye kendi bakışı ve değerlendirmesi vardır. CTP-ÖRP Koalisyonu devam etse de ya da bir UBP-CTP Koalisyonu gündeme gelse de Ankara ve Lefkoşa arasındaki bugüne kadar süre gelen istikrarlı işbirliğinin devamıdır sanırım Ankara için önemli olan. Ankara’nın kendisiyle sıkı işbirliğini yürüteceğinden emin oldukları ve kesinlikle sorun yaşayacağından kaygılandıkları arasında bir seçim yapma hakkı legitim. KKTC’deki seçmenler de sanırım Ankara’nın beklentileri doğrultusunda oy verip vermeme özgürlüğüne sahipler. Sonuçta sandığa giden her seçmen isterse “Kuzey Kıbrıs’ta Ankara ile istikrarlı işleyen” bir kombinasyonu, isterse “Ankara ile işlemesi imkansız” bir kombinasyonu seçme durumunda. Bu da demokrasinin güzelliği.

Bu nedenle bence “müdahale var mı, yok mu?” ya da “hangi parti burada hangisine kaç seçim otobüsü gönderiyor?” tartışmaları ve “Türkiye’den kimler Karpaz’da tur atıyor” iddiaları ile uğraşmak yerine seçmene “kendi hedef ve programlarını” anlatarak onu kazanmaya çalışmak daha doğru olsa gerek.

Örneğin Eylül 2009’da Almanya’da gündeme gelecek Genel Seçim’de Türkiye’de AK Parti’ye karşı Doğan Medya’nın yanında tavır alan CDU ve AK Parti, CHP gibi partiler tarafından tercih edilen SPD’ye yönelik olarak Almanya’daki Türkiye kökenli seçmenler olarak biz de sonuçta sandık başında bağımsız kararımızı vereceğiz. Bu konuda oyumuzu CDU’nun ve SPD’nin politikaları belirleyecek son tahlilde!

1616990cookie-checkNe kadar samimi?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.