Ne mutlu Türküm diyene!

Sevgili Hrant, Seni gözbebeğimiz gibi kollamamız gerektiği halde, beceremedik, sana kıymalarını engelleyemedik.

Agos’un önünde sana kalkan olmaya çalışan aydınlara inat, faşistler, gazete önündeki eylemlerinde “Bir gece ansızın gelebiliriz,” dediler ve dediklerini yaptılar, gecenin karanlığına sığınmaya bile gerek duymadılar.

Senin katilin 301’dir, milliyetçiliktir desem, belki soyut kalacak ama biliyorum öyle. Mahkeme koridorlarında, “İşini bitireceğiz,” “Kafanı koparacağız,” diye tehdit edenler, şimdi arkandan şiddete nasıl karşı olduklarını anlatıp, bizlerle alay ediyorlar.

Valilikte ayağını denk almanı söyleyenler, şimdi suçüstü yakalanmanın paniğini yaşıyorlar.
Linç girişimlerini, “Vatandaş tepkisi,” olarak görüp, onaylayan Baykal, konunun milliyetçilikle ilgisi olmadığını söyleyip, “Milliyetçiler bana cinayet işliyor dedirtemezsiniz,” masalını tekrarlamaktan hiç utanmıyor. “Cenazeye katılacak mısınız?” diye sorduklarında, hiç sıkılmadan “Programıma bakacağım, partime danışacağım,” diyebiliyor.

“Kurtlar vadisi” dizleri gibi, insan olmayı değil de kurt gibi olmayı gençlerimize telkin edenler, şimdi kına yakabilirler.

Hrant’ı ve aydınları hedef olarak gösterenlerin siyasi sorumluluğu ortada, onu koruması gereken devletin ağır sorumluluğu var. Bir avuç Ermeni’ye tahammül edememek, nasıl bir akıllara ziyan durumdur? Azınlık mülklerini talan edenler, sahiplerine hiç dayanamıyorlar.
Diyeceksiniz ki mahkemelerde onu doğru dürüst koruyamayanların, niye böyle bir niyeti, derdi olsun? Belki de haklısınız.

Bayezıt’ta haberi duyduğumda, kendim 15 dakikada Agos’ta olabilirken, Cumhuriyet Başsavcımız bir saatin sonunda teşrif edebiliyorsa, daha ne konuşuyoruz ki?
Senin çokkültürlü ve çok kimlikli Türkiye özlemini paylaşamayanlar tetikçi bulmakta hiç zorlanmadılar. Bu ülkede nefret ekenler, seni hemen ilk fırsatta biçebildiler.
Kadıköy’de “Birarada yaşamı savunalım” mitinginde alanda dolaşırken ne kadar umutluydun.

“Bu ülkede güvercinlere dokunmazlar,” diyen yazını okuyunca, keşke dedim, keşke yaşasaydı da, hafta sonu buluşmamızda onu yine uyarsaydım.

Bayezıt meydanında hızla arabasını sürüp bir güvercini öldüren adamın umursamazlığının hikayesini seninle paylaşsaydım ve deseydimki sana, “Sevgili Hrant, bu memleket, bu İstanbul, artık senin yurttaşlarının terk ettiği eski İstanbul değil.”

Sevgili kızının dediği gibi, “Alçaklar seni ancak arkadan vurabilirlerdi.” Önüne çıkmaya cesaret edemediler. Fikrinin karşına, fikir inşa edemediler.

Sen her davada ölüyordun zaten, her kem söz seni bitiriveriyordu zaten. Hep toplumun kendisiyle ve tarihiyle yüzleşmesini istedin. Yüzsüzlüğün alıp başını gittiğini görmek istemedin.

Faşist güruhlar seni öldürdüklerini sanıyorlar. Halbuki sen onları nefretleriyle başbaşa bıraktın.

Kulağımda eşinin, “Keşke gitseydik bu memleketten, keşke sözümü dinleseydin,” feryadları… Canım çok sıkkın; siz aldırmayın bu yazdıklarıma ve her gün bağırmaya devam edin: “Ne mutlu Türküm diyene,” diye.. Eğer gerçekten kendinizi mutlu hissediyorsanız…

 

 

1584050cookie-checkNe mutlu Türküm diyene!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.