Neo-Liberal şarkılardaki hüzün

Cem Evi’nin Festival etkinliği kapsamında düzenlenen paneli Pazar günü İAKMC’nin salonunda yapıldı. Mehmet Tüm yönetiminde gerçeklerşen panelin, konuşmacıları, CHP MYK üyesi Ercan Karakaş ve Birgün Gazetesi yazarı Turan Esen’di.

Panelin konusu, “Türkiye de Anayasa Çalışmaları” olmakla birlikte, “Taksim Gezi Parkı” eylemlerinin yarattığı sıcak gelişmeler panele damga vurdu.

Ercan Karakaşın, konuşmasıyla başlayan panelde Karakaş; kapsamlı bir konuşma yaptı. Taksim Gezi Parkı eylemlerinin yarattığı etkileri, daha çok CHP açısından analiz etmeye çalıştı. Gezi Parkı eylemlerinin ortaya çıkardığı demokrasi ve özgürlükler sorunu üzerinde durdu. Karakaş, dinleyenlerin ortak düşünsel desteğini kazanma eksenli yaptığı konuşma, yumuşak, uzlaşabilir üslubuna da uygundu. CHP’ye yönelik eleştirilere ilkesel düzlemde yanıt vermesi, politikacı kişiliğiyle örtüşen bir durumdu.

Panelin ikinci konuşmacısı Turan esen de konuşmasına Taksim eylemlerini değerlendirmeyle başladı. Esen, konuşmasının girişi denilebilecek kısmında, çizdiği düşünsel tablo, genelde herkesin üzerinde birleşebileceği bir resimdi.

Mehmet Esen, eylemlerin yarattığı coşkun etkiler içinde ortaya koyduğu yaklaşım, Cem Evinin sıradan üyelerinin desteğini almaya yönelik, (ne anlamı varsa!) politik yönü ağır basan, bir algı içinde dinledim.

Sayın Esen, 19. Yüzyıl sol politikaların eleştirisi ile başlayan konuşması, ne anlama geldiği pek de anlaşılamayan “ihtiyarlamış siyaset dili” eleştirisi ile sürdürdü. Esen’in konuşması içinde sıraladığı pek çok doğruların, eğilip bükülme işlemi içinde sunulması, ortaya pek çok tartışma noktaları üretti.

Konuşmacının, Taksim gezi Parkı eylemleri ve değerlendirilmesi, yeni bir fetişizmin akımının doğmasının haberlerini uçlandırdı adeta. Tarihsel deneyim, örgütlenme, sınıf bilincinin ve sınıf perspektifinden yoksun eylemleri salt popüler anlayışla ele alan bakış açısı dün de bugün de yanlışdı. Ayrıca, Taksim Eylemleri salt popular yaklaşımla ele alınmayacak denli, kapsamlı boyutları var.

Dünyamızın dominant güçlerinin yarattığı, düşünsel söylemine uygun düşen yeni söylemleri yüksek sesle haykırmanın “piyasa değeri” olabilir ama, gelecek açısından fazla bir değeri olamaz. Öncülüğünü neo-liberal aydınların yaptığı, inkarcı tarih eleştirisi, Alevi aydın ve yazarları da derinden etkilemeye devam ediyor. Ama geldiğimiz aşamada inkarcı tarih teorisi, artık geçer not almaya yetmiyor. Taksim eylemlerinden çıkarılabilecek nesnel sonuç, bir ulusun tarihsel başarılarının, yeniden kitlelerin tarih bilincine dönüşmüş olmasıdır. Taksim Eylemcilerinin baş eğmeyen mücadelelerinin en temel yanı, ulusal tarihleriyle birleşme kararlılığı, herkesin üzerinde birleştiği ortak bileşendir. Taksime yapılmak istenilen Topçu Kışlası ve Yavuz adı üzerinde oluşan direniş, tarihsel miras değilse nedir? Bu tarihsel miras, eylem üreticilerinin enerji tribünlerini doldurmaya devam ediyor.

Neo-liberallerin reddettikleri tarihsel mirası, Alevi aydınlarının da reddetmesini anlamak oldukça zor. Taksim eylemcileri, en azından burjuva materyalist anlayışa sahip oldukları için, kendi içlerindeki farklılıkların ortak paydasını, birlikte mücadelenin dengesini sağlayabiliyor. Türkiye Cumhuriyetini “başından beri sünni devletin yaratılması” diye damgalandığı zaman, “ayağa kalkan” özgürlükçü gençliği anlamak zor. İşte o ayağa kalkan gençliğin ortak paydası, Kemalizm’in teori ve pratiği üzerinde gelişen eylemleridir.

Bilimsel sosyalizm teorisi, (Esen’in 19.yüzyıl siyasetinin yaşlı dili dediği) işçi sınıfı devrimi için gerekli olduğu kadar, toplum ve doğa tarihini anlamak için de gerekli. Neo-liberalleri , ürkek-çekingen bir şekilde izleyen bazı aydınlar, olguları analiz etmekte, küçük üretici köylü mantığı hatasına düşüyor olmaları, istemeyerek bağlandıkları, bir türlü kopamadıkları, gerçekte eskimiş olan teorilere bağlanmaları.

Konuşmacı, politikaya temel felsefi yaklaşımların reddi üzerinden yaklaşınca, bilimsel düzlemdeki yaklaşım açısı, geniş açıya dönüşüyor. Bu dönüşüm içinde oluşan zıtlık, eleştirmemiz gereken pek çok konu üretiyor.

Bilimsel düşünceler, köylü üslubu içine sığmayacak denli derindir. Köylülük, kapitalizm öncesi bir toplumsal şekildir. Kendi içinde pek çok çelişme barındırır. Etnik ve meshep kimliği, kapitalizm öncesi toplumlara özgü bir kimlikti. Mehmet Esen’in konuşmasında sık sık vurguladığı etnik-kimlikler vurgusu, kapitalist-emperyalist evrede sadece, eski kültürel dokulardır. Kapitalizm öncesi kültürler üzerinden tanımlanabilecek bir dünya ne yazı ki kalmadı. Eski toplumsal değerler ve kültürler, sadece müzelerde yaşayabilir. Materyalist tarihsel gelişim, bireylerin ve toplumların iradelerini aşan gelişmelerdir.

Dünyanın ve ortaya çıkan değişkenlerin tanımı için, yeni kimlik algısı gerektirir. Yeni kimlikten anladığımız, ya neo-liberel kimlik, ya da, modern proleter kimlik olabilir. Mehmet Esen “19. Yüzyılın ihtiyarlamış siyaset dili” ifadesi ile modern proleter kimliğe yönelttiği eleştiri, daha eski üretim ilişkisinde olabilen “siyaset dili” ile örtüşüyor.. Dünyamızın içinde bulunduğu kargaşarlık ve dünya emekçi hareketine dayatılan , neo-liberel dayatmalar, belli ölçülerde etkili olduğu için, pre-kapitalizm öncesi kimlikler, kimlik fetişizim biçiminde karşımıza çıkıyor.

Yaşayan, canlı ve dinamik tüm uluslar gibi, Türk ulusu da, yeni çalkantılar ve yeni oluşumlar içinde, yeni değerler üreterek, tarihsel yürüyüşünü sürdürüyor. Taksim Gezi Parkı eylemleriyle başlayan ve dalga dalga tüm yurda yayılan eylemler, bu halkı, tıpı yüzyıl önce olduğu gibi yeni bir tarih yaratma rayına oturtmuştur. Halkımızın, yönelimi içinde ortaya çıkan yeni umutlar ve yeni söylemler, neo-liberal şarkıların, akordunu bozuyor. Gelişme böyledir… 17.06.13

764280cookie-checkNeo-Liberal şarkılardaki hüzün

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.