En bilindik cümlelerdendir, devenin “boynun neden eğri” sorusuna verdiği cevap.
Yazık ki toz kondurmadığımız KKTC’nin devlet dairelerine çok uyar bu söz. Genç, umut vadeden siyasilerin dobra ve alkışlanacak hitabetleri bile bu gerçeği gölgelemeye yetmez. Tanınmamışlık safsatasına bel bağlayan bizler, işimize gelince milli kimliğini bir kenara itekleyip, başkalarının kantarında kendimize gramlıkyer edinmeye çalışır, hatanın bizde olabileceğini aklımıza bile getirmeyiz.
Avrupa’da devlet vatandaşa hizmet eder, bizde vatandaş devlete. Her işimiz yokuştur, devlete işi düşenler, inim inim inletilmedikten ve en az bir tam gün feda etmedikten sonra salıverilmez. Aycıca bizdeki devlet daireleri hizmetten çok kâr odaklı çalıştığından kurumları zora sokan uygulamalarda bulunmaktan çekinmez.
Niye mi kızıyoruz, anlatalım; Dün bir arkadaşım bankaya gider. Bankada, 9 liralık pulların (9 kuruş muydu acaba) imha edilmesi için tutanak tutulduğunu görür. Niçin imha edileceğini sorar, vergi dairesinin artık 10 liralık pul istediği yanıtını alır. Arkadaşım akıl verir, “2 yerine 3 pul kullansanız da-veya 4… Neye tekabül ediyorsa işte- imha etmeseniz!” “Olmaz, kabul etmiyor devlet” derler. Arkadaşım bir fikir daha verir: “Posta Dairesi’ne iade edin, onun bedeline yeni pul versin…” Posta Dairesi’nin geri almadığını söylerler. Kıymetli bir evrak olan pul geri alınmıyormuş!
(Vurgulayalım, pul bir kağıt parçası değildir. Aynen kağıt para gibi kıymet ihtiva edildiğinden, pulu imha etmek, milli geliri imha etmek demektir. Burada mesele genelde Posta Dairesi, özelde devletin bir ticarethane mantığıyla hareket etmesidir.)
Velhasıl, imha etmek kaçınılmazmış! İş bu kadarla da bitmez tabi… Banka bu pulları kullanmadığı için vergiden düşmek adına birde vergi dairesini haberdar edecektir.
Arkadaşım saçları diken diken anlatır bu olayı. Yenecek, içecek, kullanılacak her malın kusurlu, ayıplı çıktığı durumda değiştirilebildiği, bankaların tedavülden kalkmak üzere olan paraları koşulsuz aldığı, paranın bozulabildiği, bozuk paranın bütünletilebildiği dünyada, devlet kurumu olan Posta Dairesi’nin kendi bastığı pulu almamasına anlam veremez haklı olarak, bizim de veremediğimiz gibi…
CEZAEVİNDE ELEKTRİK TASARRUFU ŞART DA, DİĞER DEVLET DAİRELERİNDE?
Bir memleket düşünün… Her tarafı denizlerle çevrili… Sabah akşam balık yesek, yine yeter diyebileceğimiz, asla aç kalmayacağımızı düşündüğümüz bir ülke… Ekmek elden, su gölden… Görünüş öyle ama yok işte. Yine yok, yine yok. İnsanların hedefleri, birilerinin çarkını döndürmekten öte bir işe yaramadıkça, ‘gör beni göreyim seni düsturu’ benimsenince olmuyor…
Düzen tutmuyor bir türlü, akılda olanlar/hedefler/idealler hayata geçirilemiyor çünkü kimse bir milim feragat edemiyor rahatından.
Güçlü olan tek şey mukavemet. O da mevcut tayını azaldığı zaman devreye giriyor. Onun dışında gelen ağam giden paşam veya bana dokunmayan yılan bin yaşasın meselesi. Şikayette mangalda kül bırakmayan bizler, iş tuğla üstüne tuğla koymaya gelince, birbirimizin yüzüne bakıyoruz.
Geçtiğimiz gün TAK muhabirinin sorularını yanıtlayan Gardiyanlar Birliği Başkanı Hüseyin Şen cezaevinin “küçük bir köy kadar” elektrik harcadığını ve çeşitli tasarruf politikaları uygulanması gerektiğini söylüyor. Türkiye’deki sistemi örnek veren Şen, Türkiye’de mahkûmlara aydınlatma için yetecek miktarda elektrik ve kişisel temizliği için gereken miktarda su sağlandığını, bu miktarı aşanlardan elektrik ve su için ücret alındığını anımsatıyor.
Bu sistemde harcamaların akıllı sayaçlarla kontrol edildiği bilgisini veren Şen, bu şekilde elektrik ve su israfının önleneceğini savunuyor.
Şen’in yerden göğe kadar haklı olduğunu söylemek isterdim ama aklıma evvelsi yıl Mağusa’daki bir devlet dairesinin gece çalışan klimaları geldi aklıma… Hani sebebini sorunca “sabah geldiğimizde soğuk oluyor bunun içi, bizde kapatmıyoruz” yanıtını aldığımız!
________________
(Kurbağa dertlenirmiş, “anlatacak çok şeyim var ama ağzımı açarsam su dolacak diye korkuyorum…”Benimkisi de o hesap işte…)
