Muhafazakar Parti ve iktidardaki koltuk değneği Liberal Demokratlar, yasal oturumu olmayanlara, onların deyimiyle “kaçaklara” karşı savaş ilan ettiler… Aslında yabancılara… Bizlere…
İtalya yakınlarında batan göçmenleri taşıyan gemilerin bir garip şekilde peşi sıra batması ve yüzlerce çocuklarıyla birlikte feci şekilde boğulmasının faturası döndü dolaştı yine göçmenlere çıkarıldı. İnsan hakları kuruluşları dışında İtalya’ya “Sahile yarım mil uzaklıktaki felaketi nasıl önleyemedin kardeşim!” diye hesap soran olmadı.
İngiltere’de sınır güvenliğini sağlayan kurum geçmişte bir dizi skandallarla gündeme gelmişti. Hükümet garip bir kararla bu kurumu iyileştirmek yerine, “Kaçakların ülkeye girişini engelleyemiyoruz, bari içerde yakalayıp postalayalım” derdine düştü.
Başbakan David Cameron, kendisini uyanık sanan bir bürokratın oto-kontrol önerisini yasalaştırmak için kolları sıvadı. Tasarıya göre kaçakların yaşam alanlarını daraltmak için herkes sorumlu, üstelik muhbir olmak zorunda kalacak. Adı yabancı olan herkese de potansiyel kaçak gözüyle bakılacak…
Örneğin ev sahibi, kiracı adayının adı yabancıysa “Hop birader senin oturma iznin var mı?” diye soracak. Bizimkisi “Hık mık” yaparsa hemen aynasızlara gammazlayacak…
Hani formlardaki “kişisel bilgileriniz başka kurumla paylaşılmayacak” sözü var ya… Külliyen yalan olacak. Diyelim ki bir bankaya hesap açtıracaksınız… Adınız ya da soyadınız yabancıysa, banka çaktırmadan “sizin yasal oturumuz var mı?” diye bilgisayardan kontrol edecek. Eğer bir pürüz varsa gereken hinliği yapacak…
Üstelik eskisi gibi “Kardeşim bu ülkede insan hakları var!” deyip, yasal itiraz etme şansınızın olduğu 17 konu da 4’e düşürülecek. Ayrıca “Hop dedik!” deyip size karşı yapılan haksız uygulama ve kararı temyiz de edemeyeceksiniz. Yani sözün özü “kazanılmış haklar” hukukla birlikte çöpe gidecek.
Bu haksızlığa karşı ana muhalefetteki İşçi Partisi’nden medet ummayın gözünüzü seveyim… İşçi Partililerin “Helal olsun iktidara, bizim yapamadığımızı yapıyorlar” diye iç geçirdiklerini düşünüyorum…
Bu tasarıyla ülkesinde güneş batmayan imparator eskisi Birleşik Krallık’ın AB’nin çiçeği burnundaki üyesi Bulgaristan, Romanya ve Polanya’dan sağladığı ucuz ve yetişkin emekle doyum halinde olduğunu anlıyoruz… Hükümetin aynı zamanda yoksul ülkelerden beyin göçüne vicdansızca çanak tuttuğu da gözden kaçmamalı…
Sermaye nasıl dünyada serbestçe dolaşıyorsa, emek de öyle dolaşmalı. Mr Cameron, atalarınızın ne işi vardı Hong Kong’ta, Hindistan’da, Avustralya’da, Afrika’da, Kıbrıs’ta ve Falkland Adaları’nda? Afganistan’da ve Irak’ta ne dolaplar çeviriyorsunuz?
Sömürüp kuruttuğunuz ülkelerin insanları, kendilerinden çaldığınız değerlerin mürüvetini görmek için İngiltere’ye gelmek istemeleri neden yasa dışı olsun ki? Üstelik bir tarih sonrasında, bir dünyalıya “burası bizim sınırımız hadi kış kış” demenin abesle iştigal olacağına inanıyorum…
Ayrıca adı ve soyadı yabancı olanların oturumlarının sıradan bir vatandaş tarafından sorgulanması ve ihbar edilmesi size ters düşmeyebilir ama biz yabancıların ‘raconuna’ uymaz… Bu tasarınız insanları birbirleriyle karşı karşıya getirerek, toplumsal barışı tehdit ediyor. Mr Cameron bak demedi deme ha…
İngiltere’de politika yapan bizim toplum üyelerine de bir çift lafım var. Ya bu tasarıya karşı çıkıp sesinizi duyurun ya da adınızı ve soyadınızı değiştirip bizim toplumdan çıkın…
Sermayenin serbestçe dolaştığı bir dünyada, emeğe “höst” demek kimsenin haddi ve hakkı değildir… Biraz dünyalı olun yahu!