İNGİLTERE’DEN… Gerçek bir trajedya

Argos dergisinde yayımlanan son makalesinde, üzerinde artan baskılar karşısındaki tedirginliğini ifade etmek için “Tıpkı bir güvercin gibiyim…” diye yazıyordu Hrant Dink, ama güvercin olduğu için değil bir Anka Kuşu olduğu icin vurdular onu.

Ermeni jenositinin tartışılabileceği, Ermenistan ile sınırın açıldığı ve bu kanaldan yol katederek tüm azınlıkların huzur ve eşitlik icinde yaşayabileceği hoşgörülü bir Türkiye özlemi taşıyordu Hrant. Bu anlayış ve özlemlerin boyutları kuşkusuz Kürt sorununu da kapsıyordu.

Ne yazık ki böylesi bir projede ona baş aktörlük rolu verilemezdi. Ülkenin bekası için bu proje, olsa olsa, hakim sınıf temsilcileri tarafindan yerine getirilmeliydi. Başcavuş rütbesine bile layık görülmeyen birinden Türkiyenin değişmesinde bir rol üstlenmesi nasıl düşünülebilirdi? Özlediği gibi bir Türkiyenin önünün açılması için ölmesi gerekiyordu.

Öldürülmesinin ardından, ülke çapındaki tepkiler, yaygın dayanışma ve sempati dalgası, hatta geçmişte onu azgın salyaları ile boğmak isteyen, onu vatan haini olarak ilan edip hedef gösteren köşe yazarlarının birçoğunun bile ölümünün ardından yazdıklarna baktığımızda, Türkiye bugün tam da Hrant’ın düşlediği bir ülke manzarası arzediyor. Kendi ölümü ile, özlediği daha toleranslı ve daha insancıl bir Türkiye’ye doğru bir adım atılmış olunuyor. Karşı karşıya olduğumuz bütün unsurlarıyla gerçek bir trajedya.

Trajedinin bir diğer yanı ise, Türkiye’deki gayrimüslim azınlıkların kendi içlerinden öne çıkan, karşılaştıkları baskıları ve ezilmişliklerini dile getirebilen ve ayrımcılığa karşı mücadele eden insanların bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar az olması.

Zira ülkemizde bu gerçekten cesaret isteyen bir iş. Düzene, ve düzenin eşitsizliklerine karşı olan azınlık toplumlardan insanlar genellikle ya sosyalist ya da komünist olurlardı. Daha adil ve eşitlikçi bir toplum için mücadelede bu nispetten kolay olan seçenekti. Ama doğrudan kendi azınlık sorunlarını öne çıkarmak ve bunları hakim ideolojiye ters düşen bir söylemde savunmaya çalışmak, doğrusu  bu Türkiye’de mangal gibi yürek gerektiren bir girişim sayılmalıdır.

Rumlar geçti gitti Türkiye’den, tek bir örneği yok. Süryaniler de keza, gerçi belki Doğu’da izole durumda olmaları bunu pek de mümkün kılmıyordu. Yahudilerden ise bugüne kadar bir tek kişi söz konusu ama ya onun da yazıp çizdiklerinin çektiği tepkinin boyutları; Yalçın Küçük ve benzer düşünenlerin başını çektiği yaygın anti-semitizim literatürü, her nekadar bu bir Sabetaycılık komplosu örtüsü altında sunuluyor ise de, kısa sürede şaşılacak derecede popüler olmadı mı?

Ermenilerden de tek bir örnek vardı. 80 küsur yıllık Cumhuriyet tarihinde kendi halkının tarihsel ezilmişlik sorunlarına eğilen ve bunu tartışmaya açmaya çalışan tekil bir örnekti, Hrant Dink… Öldürülmesiyle yaratılan boşluk pek kolay doldurulamıyacak, belki de hiç bir zaman.

Hepimizin başı sağ olsun.

1081140cookie-checkİNGİLTERE’DEN… Gerçek bir trajedya

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.