İNGİLTERE’DEN… Sansür: bir kamu hizmeti!

‘İfade özgürlüğü’nü medeniyetin en önemli özelliklerinden biri sayarsak, geriye doğru yol aldığımızı  kesinlikle söyleyebiliriz. Bugünkü Guardian (29 Kasım 2007) gazetesinin ‘Associated Press-Ankara’ kaynaklı olarak verdiği haberde, İngiliz asıllı evrimsel biyoloji uzmanı Prof.Richard Dawkins’in yakın bir zaman önce Türkçeye çevrilen “Tanrı Yanılgısı” adlı kitabı hakkında, dini değerlere hakaret ettiği gerekçesiyle savcılık tarafından soruşturma açıldığını öğrendim.

Bu haber, bugünkü Türkçe yazan gazetelerde yer verilmedi, ya da benim gözümden kaçtı. Oysa, Avrupa Birliği’ne girme sürecinde Türkiye’nin ‘karne’ notlarını etkilediği için, İngilizce yazan gazetelerin gözünden kaçmamıştı.

Giderek artan bir oranda hurafelere teslim olan resmi kurumlar, ‘w’ harfine bile tahammül edemeyen ‘Türk adaleti’ ne yazık ki, bu tür haberlere bizi alıştırdı. Ama Batı demokrasilerinde de karşıt görüşlere karşı artan bir tahammülsüzlük görüyoruz. İki gün önce (27 Kasım 2007) Independent gazetesinin birinci sayfasındaki, öfkeli öğrencilerin bir resmiyle birlikte verdiği haber  şöyle diyordu: “Faşizme karşı isyan: Öğrenciler Oxford Üniversitesi Tartışma Klübü’nü bastı.”

Olay, Oxford Üniversitesi Tartışma Klübü’nün düzenlediği geleneksel tartışmalara bu defa aşırı sağcı İngiliz Ulusal Partisi’nin (BNP) lideri Nick Griffin ve Yahudi soykırımını reddeden tarihçi David Irving’in davet edilmesi üzerine patlak vermişti. Yabancıların sınır dışı edilmesini savununan Griffin, daha önce ırkçılığı teşvikten yargılanmış ve 9 ay hapis cezasına çarptırılmış ve cezası ertelenmişti. Ayrıca, “İslam ahlaksız ve tehlikeli bir dindir” dediği için yargılanmış ancak beraat etmişti. Tarihçi David Irving ise, “Hitler’in Savaşı” adlı kitabında, Hitlerin Yahudilerin katledilmesi emrini vermediğini ve 1943 yılına kadar da bundan haberi bile olmadığını ileri sürmüştü. Bu görüşleri nedeniyle, bir seminer için gittiği Avusturya’da yargılanmış ve bir yıldan fazla hapis yatmıştı.

Ne ki, Oxford’daki tartışmanın konusu, ne yabancılar, ne de Yahudilerdi. Tartışmanın konusu, ‘ifade özgürlüğü’ydü. Yine de 184 yıllık tarihiyle ifade özgürlüğünün simgesi haline gelmiş, bir zamanlar Malcolm X, Gerry Adams, Mother Theresa’nın konuştuğu  bir kürsünün bir ırkçı ve holokost inkarcısına verilmesi yanlıştır dendi. İşte tam bu noktada, ifade özgürlüğünün sınırları olması gerektiği, açıkça söylenmese de kabul edilmiş oldu.

Voltaire’in sık sık alıntı yapılan, “Söylediklerini tasvip etmiyorum, fakat bunları söyleyebilme hakkını ölünceye kadar savunacağım.” sözü, içinde yaşadığımız çağa uymuyordu anlaşılan. Tartışmayı düzenleyen, Oxford Üniversitesi Öğrenci Derneği Başkanı Luke Tryl haklı olarak soruyordu; kimin konuşup, kimin konuşmaması gerektiğine sınırlama getirirsek nerede duracağız?

Asıl ilginç olan, Irving ve Griffin’in bu kürsüde konuşmalarına karşı çıkanların genellikle, ifade özgürlüğünü ilkeleri arasında en yükseklere yerleştiren sol kesimden gelmesiydi. Bir zamanlar kendisi de öğrenci derneği başkanı olan ve şu anda İngiltere’nin ‘Irklar Arası Eşitlik Kurulu’ başkanı Trevor Phlips, toplantıyı “utanç verici” olarak değerlendirirken, düzenleyen öğrencileri “beyinsiz”likle suçladı.

Bu olayda bir kez daha görüldüğü gibi bazı çevreler, ifade özgürlüğünü kesin ve mutlak bir hak olarak algılamıyor. O zaman hemen akla şu soru geliyor: Bu anlayışın kolaylıkla, iktidarı elinde tutan kişi ve kişilerin belirlediği bir “hak”a dönüşmesinin önündeki engel nedir? Sorduğunuz kişiye göre ifade özgürlüğünün sınırları değişecekse, böyle bir özgürlüğün varlığından bahsedilebilir mi?

Diyorlar ki, malum, zor bir dönem geçiriyoruz, biraz sabır. Dünyanın başında terörizm felaketi, Türkiye’yi bölmeğe çalışanlar… vb. Bunları bir halledelim, (yani susturalım) bak nasıl her şey daha özgür olacak. İnsanlık tarihinde hiç bir sorunun olmadığı bir dönem var mıydı? Elbette yoktu, olmayacakta. Bu takdirde sonsuza kadar ertelemiş olmuyor muyuz özgürlükleri..

Konuşma özgürlüğünün sınırlandırılması ve sansürler yeni değil. Roma imparatorluğu, hatta eski Yunan medeniyetine kadar giden bir tarihi var. Krallar, dini otoriteler, hükümdarlar ve devlet kendi egemenliklerini sürdürebilmek için karşıt görüşleri her zaman bastırdılar. Kısıtlamaların kaynağı ve gerekçeleri değişmesine rağmen hep güçlü olanın elinde bir silahtı sansür. 19. yüzyıldan sonra, özellikle de 20. yüzyılda belirgin bir şekilde  siyasi yaşamın bir parçası oldu.

Günümüzde ifade özgürlüğüne sınırlar koyan kurumlara baktığımızda ise, çok daha geniş bir şemsiye altında toplandıklarını görüyoruz. Örneğin İngiltere’de, eğitimden, belediye hizmetlerine, spordan, sağlık sektörüne kadar toplumun her alanında kamu ya da özel kuruluşun kendine göre uyguladığı bir sınırlamalar kılavuzu vardır. Bu sınırlar, nelerin söylenebileceği, nelerin söylenemeyeceği, hangi davranışların kabul edilebileceği, hatta giyim kuşama kadar uzanan bir tür sansürü içerir.  Yani sansür kurumlaşmıştır artık. Bunlar bazen öylesine katıdır ki, ihlal durumunda, eğer davranışınız mahkemeye itikal etmese bile işinizi kaybedebilirsiniz. İş kontratlarında, gerçekte işin niteliği ve çalışma ortamınla ilgili olmayan çok sayıda sınırlamalar dile getirilir.  Örneğin, iş yeri menejerini ulu orta biryerde eleştirdiğinizde, bu eleştiri tamamen çalışma koşulları ile ilgili ve yapıcı olsa bile, iş yeri ile ilgili “sırları” açıkladığınız gerekçesiyle işten kovulabilirsiniz. İtiraz etme hakkınız, daha baştan imzaladığınız, bu konudaki maddeyi içeren kontratla elinizden alındığı için, hakkınızı da arayamazsınız.

Bu örnekte vurgulanması gereken nokta; sizin olduğu gibi, menejerin de bazı hakları olduğudur. Doğrudurda. Her birey gibi onun da hakları vardır. Ancak sorun, herkesin, her grup ya da kurumun kendine göre bir ‘hak’lar listesi hazırlaması ve bunun sınırlarını belirlemesiyle, çalışma ve giderek yaşama alanlarının ortadan kaldırıldığı, ‘siyaseten doğruluklar bölgeleri’ (Olağanüstü hal bölgesi gibi işleyen) yaratılmasıdır. Bu nedenle, konuşma/ifade/düşünce özgürlüğü hakkı, gücenmeme, hatırı kırılmama hakkıyla sürekli bir çatışma halindedir. Sorun böyle formüle edilince, uygulanan sansür, otoritelerin -görüşlerini tasvip etmedikleri- birey üzerindeki tahakkümü değil, bunun karşısında yer alan muhtaç ya da mağdur bireyin korunması için alınan önlemler paketi olarak sunulmaktadır. Bugün durum öyle bir hale gelmiştir ki, gerçek anlamda ifade özgürlüğü, hiç kimsenin giremediği ya da ancak risklerini göze alarak girebildiği mayınlı bir alan gibidir.

Değişen tartışma kültürüyle birlikte devlet, eskiden iktidar adına yaptığı sansürü, şimdi bireyi koruma adına yapmaktadır. Yani, ifade özgürlüğünün öznesi ve nesnesi yer değiştirmiştir. Sorunun kaynağı artık devlet/iktidar değildir. Bireyler, gruplar, azınlıklar arasındaki kişisel ilişkilerdir. Bireyin kendisidir. Devlette, bu ilişkileri düzenleyen rolü üstlenmiştir. Psikolojik olarak yaralanabilecek bireyi korumak ilkesi, tüm toplumu içeren gerçek ifade özgürlüğünün önüne alınmıştır. Bu perspektiften, devletin yaptığı sansür ve müdahaleler, iktidarı korumak adına yapılmadığı, tersine, bireyi korumak için yapıldığı görüntüsü verir. Bu temelde sansür, olumlu bir gelişme, devletin vatandaşlara sunduğu bir kamu hizmeti gibi algılanır.

Yine başa dönersek, Griffin’in görüşleri sadece bir yabancı için değil, sıradan bir demokrat için de ürkütücüdür. Bugün, söylediklerini yapabilecek gücü yoktur belki, ama sorun, hoşa gitmediği için onu susturmak değil, hiç bir zaman iktidara gelmemesinin gereklerini yapmaktır. Bu da, ancak onun argümanlarının ne kadar saçma olduğunu kanıtlayarak ortaya konabilir. (Örneğin, istatistik bilgilerin açıkça gösterdiği bir gerçek vardır. Sağlık, ulaşım, tarım vb. alanlarda, servis sektöründe göçmenlerin sağladığı iş gücü öylesine yaşamsaldır ki, bugün İngiltere’deki tüm göçmenler sınır dışı edilseydi,  yarın yaşam dururdu.)

Sonuç olarak, bir hak, kesin olmadığı takdirde, güçlü olanın, sadece  kendi gibi düşünenlere bahşettiği göreceli bir hakka, bir imtiyaza dönüşür. İster Oxford Tartışma Klübü’nde, ister Türkiye’de olsun, tasvip edilmeyen düşünceler çirkin, iğrenç, yakışık almaz, kötü, günah olarak nitelendirerek yasaklanır.

 

1632330cookie-checkİNGİLTERE’DEN… Sansür: bir kamu hizmeti!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.