İnsanı kontrol etmek*

Yıllar önce televizyonda, ölüm döşeğinde yatan yaşlı bir adamın göğsü üzerine yerleştirilmiş üç haftalık bebeği gördüğümde hem şaşırmış, hem de merak etmiştim.

Unutamadığım bu görüntünün ne anlama geldiğini çözebilmem için uzun zaman geçti. Eceliyle cebelleşen adamın tükenmiş bedeninden süzülen yaşam enerjisinin, bebeğin taptaze enerjisiyle takviye edilmek istenildiğini anladım. 

Ayrılmaz bir parçası olduğumuz evren, değişik titreşimlerden oluşan dinamik bir enerji bütünüydü ve her insanın içinde varolan “yaşam enerjisi”nin güçlendirilmeye ihtiyacı vardı.

Doğu felsefesinde ch”i olarak adlandırılan yaşam enerjisi, evrenin yüksek frekanslı enerjileriyle (meditasyon, dua vb. gibi metodlarla) beslenemediği takdirde insanda yoksunluk ve zayıflık hissi yaratıyor. 

Tabiatın insanı iyileştiren, dengeleyen ve yenileyen enerjilerinden kopuk olarak yaşamaksa, hissedilen zafiyetin derinleşmesine yol açıyor.  Bu enerjetik güçsüzlüklük de insiyaki olarak kişiyi etrafındaki insanları kontrol ederek hayati enerjilerini “çalmaya” itiyor.

İki insanının bir araya gelmesiyle birlikte yaratılan ortak enerji kısa bir süre sonra dengeli bir şekilde paylaşılamıyorsa, güç mücadelesi haline gelir. Çoğu kez bilincinde olmadığımız bu süptil enerji alışverişi güç mücadelesine dönüştüğünde, taraflardan biri mutlaka kazanıp diğeri de kaybedecektir. Kazanan, kendini aniden mutlu, güçlü ve güvencede hisseder; kaybedense yorulduğunu, dengesini yitirdiğini, hatta endişelendiğini fark eder.

İşin detayına indiğimizde, çocuklukta yaşanan travmaların, yaşamın daha sonra getirdiği negatif tecrübelerle birleşmesiyle telâfi edilmek istenilen güçsüzlüğü pekiştirdiğini görüyoruz. 

Aile içinde ceryan eden enerji savaşına şahit olan ve çoğu zaman kendi enerjisinin emildiğini hisseden çocuk, kaybettiği enerjiyi geri alabilmek için değişik stratejiler üretmeye başlar.  İşte bir bireyin yaşamında egemen olan (insanları ve olayları) konrol etme mekanizması bu şekilde oluşur.

James Redfield, “Dokuz Kehanet” adlı kitabında insanın başkalarına hükmetmek için geliştirdiği stratejileri, yani “kontrol drama”larını dörde ayırıyor :  Korkutucu (intimidator), sorgulayıcı (interrogator), mesafeli (aloof) ve acındıran (poor me).

Korkutucunun kontrol metodu, “kızgınlık” ve “şiddet”tir.  Sorgulayıcı ise “eleştiri” ve “yargı”yı kullanır.  Şiddete, hiddete, yargıya ve eleştiriye maruz kalmamak; destek bulmak, sevilmek ve tasdik edilmek için enerjimizi hemen veriveririz. Acındıran ile mesafelinin stratejileri daha pasiftir. Biri zavallılığını kullanarak sempati kazanmak isterken; diğeri de ulaşılamaz, elde edilemez gibi gözükerek merak dolu ilgiyi kendine çeker.

Enerji, her zaman dikkatin ve ilginin odaklaştığı yere akar.  İşte, hepimizin ister istemez yaşadığı enerji kaybının püf noktası budur. 

______________________________

* Yazarın bu yazısı Radikal Gazetesi Cumartesi ekinde de yayınlandı…

[email protected]

1088170cookie-checkİnsanı kontrol etmek*

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.