Oğlum şiir oku…çünkü…

Hiddetini hüzne çevirir bir şair. Küfür bir dörtlüğün içinde ancak teşbihe dönüşür, dindirilir öfke, dizginlenir hınç… Şiir bir hayatı yaşanır yapmanın en güzel yoludur.


Şiir kitapları basılmıyor çünkü şiir kitapları satılmıyormuş. Neden? Şiir kitaplarının basılmayışını satılmayışına bağlamak kadercilik değildir de nedir? Bu oğlumun sorduğu sorulara benziyor. Niçin canım yanacak? Bu oğlumun acıyan dizinin yarasının hiç kapanmama ihtimalini düşünmek gibi birşey. -Neden acım geçmiyor?, -Çünkü steril bir bant yapıştırmazsam yara kendini tazeleyecek ve acın tekrarlanacak-… Kitaplar basılmıyor, okunmadığı için değil okutacak bir sinerji yaratılmadığı için… Bir yara bandı bulup iyileştirilemediği için…


Öğrenme devresi sancılıdır çocukken, büyüdükçe gereklilikler sarar etrafınızı. Ya kabul edersiniz ya mücadele edersiniz. Mücadele inanç duygusuyla büyür. Büyümek  öğrenmektir. Öğrenmeyi erteliyorsanız yaş  ilerledikçe komplekslerinize boyun eğersiniz. Benim büyümekten anladığım gelişmektir. Şiir kitapları basılmıyor, çünkü kimse şiirin büyüsüyle çocukluğunda tanışmıyor. Bir ülkeyi yok etmenin en etkili yolu çocuklarımızı okumaya ve özellikle şiire heveslendirmemek oysa. Niçin anneler ellerini manikür reyonlarından bir an olsun çekip çocuklarına şiir okumuyor? Niçin babalar çocuklarına bir uçak modelini kurmaya çabalarken, bir şiirin içindeki zenginliği anlatma çabasını eksik ediyor? Niçin toplumca bir tek aşık olununca şiir yazıp okuyoruz da, niçin sonrasında şiire karşı şuursuz bir ilgisizlik gösteriyoruz? Niçin aşkı, hayatın üzerine değil de, birinin üzerine kılıf gibi geçiriyoruz?


Elbette şiir kitapları basılmıyor, elbette şiir okunmuyor… Bir şiirin diyalektiğini anlamaktansa, akülü bir skoter in üstünde kıpırdamadan gezmek daha zevkli. şiir okumadan geçirilen bir çocukluğun duyarsız bir yetişkinliğe savrulacağı nasıl da muhakkak. Çünkü öğretmezsek bilmeyecekler bir Orhan Veli’nin İstanbul’unu. Bildikleri İstanbul’un sadece fetih tarihi olacak, sanki tarih sadece bundan ibaretmiş gibi… Rakamlar unutulabiliyor ama içindeki değerler bir kere hafızaya kazındı mı kolay kolay çıkmıyor. Güçlü bir kişiliğin tohumları da ancak böyle atılabiliyor… Şiir kitapları basılmalı, şiirler okunmalı, şairler çoğalmalı. Romanlar da öyle, hikayeler de öyle, sinema filmleri de öyle…


O zaman gazetelerin birinci sayfalarında cinnet, işkence ve namus cinayetleri okumayız… O zaman öfkesini birini öldürerek değil, öfkesini yazarak çizerek  okuyarak yani üreterek çoğaltan bir milletin çocuklarıyla çoğalırız. Şiir kitapları neden basılmıyor, niçin? Güzel bir reklam kampanyasına girişsek, bilboardlarla şenlendirsek, allayıp pullayıp satsak, satmasını bilsek olmaz mı?… Satılamayacak ne çok şey satılıyor iyi bir pazarlama tekniğiyle… Eğer magazin satıyorsa bu memlekette, magazinin içine de bir parça şiir bulaştırsak mesela. Şiir kaçsa biz kovalasak. Meraksa eğer bu işin sırrı… ve sadece oradan tetikleniyorsak… Merak etsek, şiir kitaplarını…olmaz mı?… Nereden başlanacağının ne önemi var, şiire bir yerden başlanamaz mı?


Okuma bilincimizi bu günlere taşıyan ilk Gırgır rulosuydu, beyaz diziler, fotoromanlar, teksas tommiksler… Eğlenceliydi önce ve merak ederek arşınlamaya başladık il halk kütüphanelerini. Hemingway’i durup dururken keşfetmedik herhalde. Sorumlu bir yetişkinin değiştirebileceği ne çok şey var şu memlekette. Ve sorumlu habercilerin, politikacıların, medyacıların, yayınevlerinin, annelerin, babaların… Atatürk’ü baş öğretmen ilan etmemizin bir sebebi de onun demini almış şairane sözleri değil mi?


Şiir kitapları çok satmıyor diye basılmıyormuş. Oğlumun sorusuna benziyor bu, Niçin dizim kanıyor? Niçin acıyor? Nasıl geçer, ne zaman geçer?.. Ne yaparsa canının acısının geçeceğini henüz bilmezken, birşeyler öğreten biri çıkmadıkça, yara geçmeyecek, şiir okunmayacak, para uğruna özel hayatlar satacak magazin reyonlarında. ‘A bak nasılda acı çekiyor’ melodramları satacak. Acitasyonun ve duygu sömürüsünün dibine vuracağız zamanla…


Oğlum dizin acıyor çünkü, insansın… bir yara bandı yeter. Oğlum şiir oku çünkü, insansın… zengin bir hayat ancak öyle geçer.


[email protected]


SİBEL BENGÜ’NÜN DİĞER YAZILARI


– Çok sevgili sevgililer günü için…
– Açık reçete…
– Çocuk
– Sen de kimsin?
– Kar yağarken pencerenden…
– Bayramları nasıl bilirdiniz?
– Ne kadar buradasın?
– Bu hayat nasıl geçer?
– Aşık kimdir?
– Aşk ne değildir?
– Aşk nedir?
– Herşeyin bir şeyi vardır…
– İyi insan kimdir?
– Kaygı çok kaygan bir kelimedir…
– Bumerang aşklar…
– İstanbul’da yine yağmur var…
– Kelimeler, kelimeler, kelimeler…
– Bir şairin bildiği sevgi/ Attila İlhan için…
– Nedir, niyedir? Neyse…
– İnsan bazen kendini bırakıp delice gitmek istiyor…
– 3 kadın 1 kritik…
– Hayatın şablonu mu var?
– Haydi dostlar buyrun kahveye…
– Muhakkak…
Aşk’a herşey dahil…
Bir İstanbul hatırası
Kadın dediğin
– ‘Adam gibi adam’ dedikleri…
– Mantığım intihar, ruhum serseri… 
– Hiç-bir-şey anlamıyorum… 
– Hayal adalar… 
– Kırmızı başlıklı kızın nesi var?  
– İstanbul’a bir günlük firar… 
-Bırak deli desinler… 
-‘Sen benim rüzgar gülümsün…’ 
-Pardon tanışıyor muyuz? 
-İstanbul 
-Kıymık… 
-Siz mağrur musunuz? 
-Ne kadar önemsiyoruz yarınlarımızı? 
-Küçük şeyler… 
-Yürek mahrem bir bölgedir 
-Kiler… 
-Keşke 
-Anne karabiyesi… 
-Tren garları… 
-Yangın yeridir yürek, külleri kelimeler…
-Bir gün… gemiler… geçer… 
-Önsöz 
-O fotoğraf… 
-Durup dururken… 
-İçiyorsam sebebi var…
-Susmak üzerine… 
-Zor…anlatması zor… 
– Ciddi insan… 
-Kalbim Anadolu…
-Aşk niye biter?


 

692770cookie-checkOğlum şiir oku…çünkü…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.