Orhaniye

Küçük notlar alarak bizim için özel olanları yazarak daha sonra hatırlamamızı sağlayabiliriz. Gezilerimizde kalacağımız yerleri seçerken özen göstermek de bir alışkanlıktır. Bütçemiz, zevklerimiz, beklentilerimiz çok önemlidir.  Bazen çok küçük ve adı duyulmamış bir yerleşim yeri zenginlik barındırabilir. Gizlenmiş zenginlikleri yakalamak bize de önemli birikimler sağlar.    


Orhaniye köyü iki koy üzerine kurulu iki mahalleden oluşur. Keçibükü ve Merkez mahalle. Hisarönü yönünden gelişte karşınıza çıkan Keçibükü, bölgedeki yatların ihtiyaçlarını önemli ölçüde karşılayan "Bay Marina"nın, antik kilise ve bazı yapı kalıntılarının bulunduğu küçük bir koydur. O koyun bitiminde ise, ortasında Rodos Şövalyelerinin kullandığı kale ve adasıyla Orhaniye Koyu ve ilginç coğrafi yapısıyla Kızkumu yer alır. Her açıdan ve her yükseklikten bambaşka güzellikler sergileyen Orhaniye, günün ilk saatlerinde çarşaf gibi düz bir denize sahip.


Dağların yüksekliği nedeniyle güneş doğuşunu daha geç gören koy, gün boyunca Akdeniz lacivertindedir. Gün batımında ise kırmızı, turuncu, pembe ve mor renklerin cümbüşüyle yıkanır.


Kızkumu Efsanesi


Marmaris’e 1.5km uzaklıktaki Kızkumu’nun öyküsü her zaman ilgi çeker.
Kralının kızı ile  balıkçı birbirlerine aşık olmuş. Bir prenses ve balıkçı alışılmış aşk öykülerinden biri gibi görünür. O günlerden bir efsaneyle de olsa, geriye kalanlar  sevgiyi anlatır. 


Bir prensesle balıkçının evliliği sınıf farkı nedeniyle o çağlarda istenilen bir şey değildir. Kral bu evliliğe izin vermez. Her yasaklanan olayda hemen hemen yaşandığı gibi prenses ile fakir genç, gizli gizli buluşmaya başlamışlar. Kral buluştuklarının haberini habercilerinden alınca, emir vermiş; izlenmelerini istemiş. 


Bir gece yarısı kralın askerleri sahilde, aşık gençleri beklemeye başlamışlar. 


Balıkçı denizden yola çıkmış, prenses kumsalda onu bekliyormuş. Prensesin elinde ışıktan bir işaret varmış. Balıkçı kızın iaşretine doğru doğru yönelmiş. Bunu gören askerler krala durumu bildirmişler.  


Bir sonraki gece Kral askerlerine; kızını yakalamalarını onun yerine kumsaldan balıkçıya işaret göndermelerini buyurmuş. 


Ertesi gece hava kararınca askerler kızın peşin takılmışlar. Kızı yakalayıp işaret göndermesini engellemişler.  Balıkçı askerlerin gönderdiği işareti kız gönderiyor sanmış, o sahile doğru yönlenmiş. Heyecanla kayığın küreklerine  asılmış.  Balıkçı kıyıya yaklaşıp, sandalından atlar atlamaz, kendini  bir  manga askerin içinde bulmuş.


Bu sırada Askerlerin elinden kurtulup,  prenses koşmaya başlamış. Balıkçı koyun öbür başında olduğu için ona ulaşması olanaksızmış. Kız içindeki aşkla kendini sulara atmış. İşte o anda bir mucize gerçekleşmiş. Kızın adım attığı her yer kumsala dönüşürken, peşinden koşan askerler bastıkça denize gömülüyorlarmış. Prenses balıkçı sevdiğinin kayığına kadar koşmayı başarmış. Tam o sırada  bir okçu balıkçıya okunu fırlatmış. Atılan ok prensese saplanıp kalmış. Balıkçı ile prenses birbirlerine sarılmışlar. Balıkçı prensesi kaptığı gibi oradan uzaklaşmış. Derler ki; o kumlar, kızın kanı denize karışınca kırmızıya boyanmış… Sonrasını ne gören var ne duyan.


O sulara, kuma ve denizin ortasındaki yola baktığınızda bir aşk yaşandığını hemen anlayabilirsiniz.


www.filizinkalemi.blogspot.com
www.dusodkampi.com
www.filiztosyali.com

709640cookie-checkOrhaniye

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.