Orospi…

¨Genç kız, üzerinde tiril tiril bir gecelik olduğu hâlde, sabah serinine aldırmadan erken saatlerde balkona çıkıp denize karşı uzun uzun gerindi, serinlik cildinde ürperme yaratmıştı, meme uçları birden dikleşti, buna aldırmayan kız iç çamaşırları olmadığından dantelli kombinezonuyla rahatça esneme hareketleri yaptı, sonra yoga için yere uzandı. Nasılsa evinin balkonu denize açılıyordu, onu gören kimse yoktu.¨
Edebiyat hocası, ardından sınıfa sorar, ¨Bu kızı nasıl anlatırsınız?¨
Sınav kâğıtlarından Laz Dursun’un cevabı, tek kelimeyle, şöyledir: Orospiii…
Orospu etiketi yapıştırılacak edebiyat kahramanları, Fransa’nın pop-kültür edebiyatçısı, bir zamanların pek fiyakalı romancısı Françoise Sagan’ın yapıtlarında bolcadır.
Sahi, siz F.Sagan’la daha tanışmadınız mı; o hâlde, bu yazıya pür dikkat kesilmek zamanıdır.

‘Hafifmeşrep kadınlara dair romanların yazarı’ diye nâm salmış Françoise Sagan‘ın küçük burjuva kızlarını, aldatılan eşleri, kocaları baştan çıkartılan kadınları anlattığı romanlarına, en baştaChristian Dior gibi, akla ilk gelebilecek büyük moda şirketleri arka çıkmıştı. Onların kâra dayalı reklam ve halkla ilişkiler pazarında bu romanlar işe yarıyordu.
Bütün bu sükseye karşılık, 1935’den beri hayat sürüp bundan on yıl evvel, 2004’de yaşamını yitiren Sagan’ın, hiç kuşkusuz ki, basit romanlarında bir büyük edebiyat dramı vardır.
Bu dram, Bovarizm diye adlandırılacaktır.
İhtiraslı, ne oldum delisi, seksi seks için değil erkeği örümcek gibi ağına düşürmek üzere, erkeği parmağında fıldır fıldırak çevirmeye bayılan kadın figürlere yer vermesinde bulunur.
Fransa’nın II.Dünya Savaşı ardından entelektüelizmine damga vurmuş existansialism-varoluşçuluk akımının ciddiyetinden ve hatta anlaşılmazlığından bunalmış sıradan Parisli, Fransız taşrasındaki okuru mutlu eden, beri yandan ağlatan romanlar yazdı, Sagan…
Kitaplarını Türkçe’de birçok kez değişik çevirmenler eşliğinde okuduk.
Ne yazık ki hem 68’li direnişci kuşak ve 78’li devrimci gençliğin entelektüel hırsı, başka kitaplara saldırmıştı: Halk Düşmanının Mezarına Tüküreceğim, türünden basit, Soğuk Savaş Dönemine ait Demirperde ülkeleri yazarlarınca kaleme alınmış hitâbatı roman saydı Türk Solu’nun genç entelektüelleri; arada Klasikleri de ihmal etti.
İhmal edilenler arasında, ¨Bunlar ancak evde kalmış kızlar okur!¨ diye burun kıvrılan Sagan romanları da vardır.
Sagan’ın, hiç kuşkusuz ki parlayan yıldızı, Bonjour Tristesse-Günaydın Hüzün’dür. Daha yirmi yaşındayken, 1954’de yayımlanan bu romanı pek sükse yapmıştı. Basit bir hikâyedir, ama anlatımı kuvvetlidir. Cécile adlı 17 yaşındaki ama vücutça gelişmiş, kocaya varmaya hazır kızın, dul babasıyla ve onun âşığı, metresi kadınlar arasındaki itiş kakışı anlatır. Hüzünlü sonu vardır romanın, fakat seks konusunda cömert davrandığı için roman keyifle okunur. Filmi de 1958’de çekilmiş, dönemin önemli isimleri rol almıştır.

François Sagan’ın Günaydın Hüzün’le başladığı yazarlık serüveni aynı minval üzre devam etti.
Ardı ardına yazdığı romanlar, skeçler, tiyatro eserleri hep aşk, aldatan kadın, aldanan erkek gibi temalar üzerineydi. Belli ki Sagan’ın cinsî libido açısından bir taşkınlığı, fazlalığı vardı. İki defa evlendi, boşandı, arada birçok tokalaştığı erkek oldu; ama en sonunda, lezbiyenlikte karar kıldı. Modacı, stilist, reklamcı Peggy Roche’la düzenli bir ilişkiye girmiş, kadın kadına yaşamaya başlamışlardı. Fakat Sagan’ın alkolizmine eşlik eden birçok uyuşturucu iptilası onu rahat bırakmıyordu. Esrar, kokain gibi şeyler sudan malzemelerdi onun için; bazen komalık oluyor, sevgilisi Peggy onu kurtarıyordu.
Lüks hayat sevdasında olan Sagan’ın, Jaguar veya Aston-Martin gibi el yapımı sayılacak özel otomobillerle sürat yaptığı da o dönemin Paris-Match gibi magazin dergilerinde sıkça yer alıyordu; kaza yaptığı da…
Bu kazalardan bir tanesini Las Vegas’ta, ötekisini Fransa’nın Monte Carlo’sunda polis raporlarına geçirtmiştir.
Sosyete hayatının içinde dolaşan Sagan’ın romanlarına yer vermemiz boşuna değildir. O, sefahat âlemlerinde yaşarken, insan ruhunun zavallı yanlarını sergilemeyi becerebilmiş, en azından bunun tutkusuyla baş edebilmiş bir romancıdır; muhakkak, en azından bir kitabı olsun okunmayı bu yüzden hak eder.
Eserlerini bir bütün olarak ele aldığımız zaman aynı akordun değişik tınılarını dinliyor oluruz, ancak başlıkları dahi ses getirir. Zira II.Dünya Savaşı ardından Fransa’dan çok şey bekleyen Batı Uygarlığına roman yetiştirmiştir.
¨Brahms’ı Sever misiniz?¨ , ¨Acı Tebessüm¨ , ¨Arsız Köpek¨ gibi kitapları ardından son zamanlarda Can Yayınları Türkçe’ye çevrilmemiş başka eserlerini de basmaya çalışıyor.
Okunduğunda geriye pek bir şey bırakmayan romanlar olması, sizi bu kitaplardan uzak tutmasın. Tersine okumak ve bir dönemin romanından beklenenleri, üstelik akıcı dille edebiyatını aktaran Sagan gibi bir yazarın kaleminden görmek, anlamak neredeyse okur için bir zorunluluk oluyor. Ben derim ki, en azından Günaydın Hüzün, Brahms’ı Sever misiniz yahut Acı Tebessüm okunmuş olmalıdır. Zaten kombinezon hafifliğinde romanlardır ki başladınız mı, sabah kahvaltısından öğle yemeğine kadar iki defa bitirirsiniz.
Günaydın Hüzün’deki Cécile, bir bakıma Elektra Kompleksi altındadır, hem babasını kıskanır sevgililerinden ve onunla bilinçaltında bir aşk yaşar, hem de ondan nefret eder. Bu nefretinin ateşini, babası yaşındaki erkeklere kur yaparak, ancak onları baştan çıkartmak zevkiyle söndürmeye çalışır. Cécile’ın genç üniversite öğrencisi hayranı, âşığı ise kızın peşindedir, ancak ¨vazifeyi tamamlamış mıdır?¨ , işte bu kısmı muğlak-belirsiz kalır; okur olarak biz de merakta kalırız.
Fakat Cécile’in babası Raymond’ın gelen giden metresleri arasında kumpas kurması, onun ilişkilerine karışması, yaklaşan bir Yunan Trajedisini bize haber verir. Nitekim beklediğimiz son, finale gecikmeden çıkar gelir. Trafik kazalarının gelecekte yaşanacağını önceden haber veriyor gibi, yazarımız Sagan, roman kahramanlarına uçurumlardan aşağıya uçan otomobilli sonlar hazırlayacaktır; romanı okumanız için burada lafımızı balla keseriz!
Cécile, bir yandan çocuksu ve Lolita tarzı seksüalitesiyle ortaya çıkacak, birçok vakit Suzan Avcı-Ahu Tuğba tarzı vamp kadın olacaktır. İşte bu ikilem içindeki Cécile, aslında bir büyük hüznün içinde acıyla kıvranıyordur.
Fakat gözünüzde Cécile’i fazla büyütmeyiniz, nihayetinde bir roman kahramanıdır, Fransızca deyişle La femme introuvable denildiği gibi bulunmaz kadın değildir ya!
Çok çok, ararsanız, romanın içinde bulursunuz.
Okuyup tanışınca, orospiii demeniz size kalmıştır.

Günaydın Hüzün
Françoise Sagan
Çeviren: Nihal Önol
Roman, 135 sayfa,
Ad Kitap Yayınları
İstanbul, 1998,

_____________________

* 35.yazı / 2014 Temmuz
Serdar Müteferrika Serhatlı

1564240cookie-checkOrospi…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.