Oturduğumuz yerde

Biz bir şey yapmayalım ama her şey güzel olsun duygusallığı tuzu kuru yarı aydınlarımızın dünyasını belirliyor. Herkes tıpış tıpış sandığa gitsin ve bizim için en uygun olanı seçsin, kurtulmanın başka yolu yok anlayışı emek vermeden sonuç almaya çalışanların şaşmaz formülüdür. Sandık üzerinden bu kaçıncı kurtuluşumuz bizim, hiç saydınız mı? Dünyayı maşayla tutmak budur. İşini yoluna koymuş orta kesim insanımız toplumsal görevlerini yapmak açısından bu sandık iyimserliğine pek sıkı bağlanmış, buna yurttaşlık görevi diye de bir ad takmıştır. Ancak bu ayakları yere basmayan iyimserliğin yaşamda bir karşılığı yoktur ve bana nedense Karun gibi zengin rahmetli teyzemin özellikle zemheride yoksullar için dizini döverken gözünden akıttığı iki damla yaşı anımsatır. Biz bir şey yapmayalım ama bizim için iyi şeyler yapmak isteyen insanları destekleyelim. Bizim için iyi şeyler yapmak için can atan o insanlara her zaman arka çıkmalıyız.

Bu iyimserliğin altında kımıldanan şey iyileşmez bir vurdumduymazlığın ve iflah olmaz bir uyuşukluğun ürünü olan bir rahatlıktır. Vurdumduymazlığın ve uyuşukluğun üstünü örtmek adına düzenlenmiş bir hesaplılık sözkonusudur burada. Bakın biz yalnızca kendimizi düşünmüyoruz ülkemizi de düşünüyoruz, gelgelelim cahil ve çıkarcı kesimlerle başedemiyoruz görüşünü gerçek bir fikir olarak öne sürenler de vardır duygusal bir oyun olarak sahneye koyanlar da vardır. Safların oyunculardan daha kalabalık olmadığını söyleyebiliriz. İki bakış da aynı kapıya çıkar: hep birlikte davranalım ve yaşamı sandığa giderek dönüştürelim. Kimse bu kötü koşullarda toplumun uzun yüzyıllar boyu kendine uygun gördüğü olumsuzlukların büyük payı olduğunu düşünmek istemiyor. İlgisizliklerimiz tembelliklerimiz bencilliklerimiz aldırmazlıklarımız bizden neleri aldı götürdü, bunu düşünmüyoruz. Yaratamadığımız değerleri yaratmak ve yitirdiğimiz değerleri yeniden etkin kılmak yolunda bir kültür çabası gösteremezsek, bu yolda bir kültürdönüşümünü gerçekleştiremezsek bugünkü koşulların bir adım ötesine geçemeyiz. Toplumsal yaşamda sandıktan tavşan çıkarmanın olası olamayacağını bilmemiz gerekiyor.

Bizim sayıları milyonları bulan yarı aydınlarımız gerçekte hiçbir şeye aldırmadan yaşarlar. “Olmak ve “sahip olmak” için çabalarlar, her şeyi kendileri ve yakınları için tasarlarlar, bu arada gerçek aydın saygınlığı kazanmak isterler. Geçmiş zamanlar bu insanlar için daha uygun daha verimliydi: halk eskiden ünlere unvanlara zenginliklere önem verirdi. Şimdi çoğunluğun gözü biraz olsun açıldı, palavraya pabuç bırakanlar azalıyor. Böyle giderse halkın bizim yarı aydın dediğimiz kimselere hiç güveni kalmayacak. Buna karşılık bu orta kesim okumuşlarında herhangi bir kıpırdanma yok. Yarı aydınlar genelde orta kesim insanlarıdır. Bu insanların bir bölümü sıkıntı içinde olsa da büyük bir bölümü az emekle iyi yaşıyor. Pek de ucuz olmayan otomobilleri var, yazlıkları var, kızlarını oğullarını evlendiriyorlar, onların iyi bir iş sahibi olması için olanaklar yaratıyorlar, dünyalarında eksik olan tek şey ara sıra bir zonklama gibi duydukları gerçek aydın olma istemidir. Böyle bir istemin rahat ve dingin yaşamlarını zehir edeceğini de biliyorlar. Ünler unvanlar zenginlikler hele belli bir dayanışma düzeninde kolay elde ediliyor ama gerçek bilim adamı gerçek felsefe adamı gerçek sanat adamı olmanın vergisi ağırdır. O zaman sevinç dolu da olsa çileli bir yaşamı benimsemek gerekecek, dış dünyaya sırtını dönmek, kendini okumaya ve araştırmaya vermek, aykırı ve kavgacı insan imgesi oluşturmaktan korkmamak gerekecek. Sinirler o koşullarda çok kötü yıpranacak, belki yakınlarla ilişkiler bozulacak, düşmanlıklar suçlamalar başlayacak.

Bunlara hiç gerek yok. Siz yazlığınızda çam ağacının gölgesinde uzun sandalyenize kurulup düşler kurun, zihninizi diri tutmak için bilmece çözün, bu arada bir de tavlacılar topluluğu oluşturun. Kılıbıklık diplomaları düzenleyin. Bilime felsefeye falan boşverin. Dünyalığı doğrulttunuz, emekli oldunuz, yazlığı da aldınız, geçmişte çok yorulmuş olmasanız da dinlenmek hakkınız şimdi. Evinizin önünde gül bahçesi, evinizin arka bahçesinde meyve ağaçları. Rakı dokunuyorsa akşamları ne yapıp yapıp bir kadeh kırmızı şarap için, iyi gelir. Tadını çıkarın mutluluğunuzun. O güzel torununuz akşam yemeğinden sonra size mandolinle o çok sevdiğiniz Gene bir gülnihal’i çalsın. Ara sıra arkadaş toplantıları düzenleyin, bu toplantılarda sonumuz ne olacak sorusuna yanıt arayın. Geçmişi anın bol bol. Hey gidi günler! Şu ölümlü dünyada hiçbir şeyi dert etmeyin. Mehmet bey’in inatla sandığa gitmemesini kafanıza takmayın.

Oy verdikten sonra yakınlarınıza komşulara eşe dosta içimize sinmedi ama diye güzel bir söylev vermeyi unutmayın.

645510cookie-checkOturduğumuz yerde

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.