PKK’nin yeni savaş stratejisi: Alan hakimiyeti

PKK, yaklaşık olarak 20 yıldır, Kürt sorununu barışçıl demokratik mücadele içerisinde çözmeye çalıştı. Bunun için sayısı unutulan tek taraflı ateşkesler yaptı. Kürt toplumunun politik gücünün ana kesimini temsil eden PKK’nin aldığı her ateşkes kararı, tersten devlet tarafından bir zayıflık olarak görüldü ve saldırıların çok daha kapsamlı arttığı dönemler olarak tarihe geçti. PKK’nin özgün tarihsel koşullar nedeniyle geri çekilme taktiğini uygulandığı yıllarda ve daha sonraki ateşkes kararları süreçlerinde, gerilla kayıplarının en çok olduğu dönemler olduğu tespit edildi.
PKK’nin belirlemiş olduğu ideolojik paradigmanın felsefi temeli, her türlü devletin ve onun iktidar biçiminin reddidir. Bu politikanın somutlaşmış hali ise demokratik özerkliktir ve onun bir üst boyutu da demokratik konfederalizmdir. Savunduğu toplumsal örgütlenme modeli bakımından devlet ve iktidarı reddeden PKK, doğal olarak sistemle silahlı çatışmayı değil, ‘demokratik-barışçıl’ mücadele biçimini esas almak istedi. Öcalan İmralı’ya esir düştüğünden beri geliştirdiği felsefi görüşler, PKK tarafından yaşama geçirilmeye çalışıldı. Demokratik toplum yaratmak için yürütülen mücadelenin temel mantığı, saldırı değil savunma, yok etme değil geliştirme, tasfiye değil dönüştürme olarak tanımlanabilir. Böylelikle, şiddete başvurmaksızın, ekonomik, politik ve sosyal bakımdan toplumun farklı kesimlerini oluşturan guruplar arasında değişim-dönüşüm sürecinin olabileceği görüşü ön plana çıkartıldı. Bu nedenle toplumun ezici bir çoğunluğunu etkileyen ve savaşlara karşı barışı esas alma politikasını uygulamak isteyen PKK, masanın karşı tarafından bulunan devletle resmi görüşmelere başladı. Sorunun demokratik-barışçıl mücadele içerisinde çözümde çok samimi olan ve bu konuda ciddi bir çaba yönelim içerisinde olan PKK ve Öcalan, bu süreci sonuna kadar sürdürdü. Oslo görüşmelerinde ortaya çıkan sonuçlar dikkate alındığında, PKK’nin sorunun demokratik mücadele esasları içerisinde çözümlemek için sonuna kadar mücadele ettiğini gösteriyor. Tersine masadan kaçan ve görüşmeler sürecini de esasen tasfiye politikasını uygulamanın bir aracı haline getirmek isteyen devletin kendisi olduğu ortaya çıktı.
Toplumun farklı kesimlerinin stratejik çıkarlarını temsil eden güçler arasındaki görüşmeleri ve çözümü belirleyen temel olgu: güçler dengesidir. Güç ilişkilerini kim belirlerse, stratejik kararları vermede söz sahibi olur. Ayrıca, toplumun farklı ekonomik ve politik çıkarlarına sahip sistemler veya gruplar arasındaki ilişki de niyetlerle bağlantılı olmayıp, iki tarafın toplumsal gerçekliğiyle ilişkilidir. Buna devlet ve iktidar olan gücün kendisi eklendiğinde sosyal çatışma eksenli çözüm kaçınılmaz olarak gündeme gelir. Bu insanların ve sosyal-politik grupların istemine bağlı bir durum değildir.
Bu bakımdan PKK’nin, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında, 30 yıldır süren savaşı müzakere yoluyla adil ve demokratik esasları içeren bir anlaşmaya sonlandırılması için gösterdiği çabanın karşılığı, Kürtlerin topyekûn tasfiyesine oldu. Devlet, Kürtleri sosyal yaşamın birer bireyleri olarak dahi kabul etmek istemiyor. Öyle ki, Kürtleri haritadan silmek için savaşın her türlü kirli yöntemini uygulamaya koyuyor.
PKK’nin geliştirdiği ‘yeni’ savaş stratejisi, bu mevcut politik durumun zorunlu ve kaçınılmaz bir sonucudur. Bu bakımdan ‘Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’ giderek çok daha güncel bir sürece doğru verilmiş bulunuyor. PKK tarafından 4. stratejik hamle veya mücadele olarak tanımlanan yeni süreç, bir bakıma askeri ve politik dengelerin bütünlüklü olarak değişeceği bir süreçtir.
Devlet özellikle elindeki bütün gücünü, son silah teknolojisini ve hatta kimyasal silahları kullanarak Kürt gerilla güçlerinin etkisini kırmayı, hareket alanını daraltmayı ve sonuçta tasfiye etmeyi planlıyor. Generaller de şu gerçeğin farkındadırlar: Ortadoğu’nun bu karmaşık politik denklemi içerisinde, gerilla güçleriyle yürütülen dengeli savaş politikası bir noktadan sonra tıkanacaktır. Ayrıca bölgenin mevcut politik durumu ve Kürtlerin örgütlülük ve bilinç düzeyi, yıllara dayanan silahlı mücadele tecrübesi, devletin askeri güçleri bakımından çok ciddi bir dezavantaj oluşturuyor. Bu nedenle kısa süre içinde büyük sonuçlar almak istiyorlar.
PKK de, mevcut politik durumu analiz ettiğinde, aynı şekilde, 30 yıldır sürdürülen savaş metodunun bir tıkanmaya yol açtığını, bu tarzda sonuç alıcı olmayacağını, aynı şekilde politik denklemin her zaman gerilladan yana olmayacağını, küresel güçlerin çıkarları için çok daha büyük saldırılara yönelebileceğini hesaplamaktadır. Bu nedenle içerisine girilen süreci bir bakıma ‘final’ olarak görmeleri doğaldır. İddialı olan böyle bir söylemin ifade edilmesi sanırım salt ajitasyon içerikli bir slogan değil, sürecin politik ruhunu yansıtan bir tanımlamadır. Cemil Bayık; “Artık başarıya kilitlenerek kendi öz gücümüze dayanarak çözüme gidebilecek mücadele biçimini ortaya koymak durumundayız. Bu açıdan saldırılara karşı bizim direnişimiz sadece direnmekle kalmayacak, aynı zamanda başarıyı getirecek bir direniş olarak gereken cevabı verecek durumdadır… Kürdistan gerillasının 30 yıllık tecrübesi vardır ve tüm Kürdistan coğrafyasında hareket olanağı ve hâkimiyeti vardır. Hiçbir güç, hiçbir ordu düzeni ve hiçbir kontrgerilla faaliyeti Kürdistan’daki gerillayı yenemez.”
Devrimci Halk Savaşı ekseninde yürütülen direnişin eski yöntemlerinden farklı yönü, Kürt gerilla güçlerinin, Kuzey Kürdistan bölgesinde, ‘alan takimiyeti’ gerilla politikasını uygulamaya koymasıdır. Bu biçimsel değil, tersine stratejik bir yönelimdir. Alan tutma stratejisinin uygulanma biçiminin de çok yönlü olacağı anlaşılıyor. Dikkat çeken birkaç nokta bulunuyor. Birincisi, Gerilla Alan hâkimiyeti sağlayarak, özellikle askeri güçleri işlevsizleştirmeye yönelmiş bulunuyor. İkincisi, ‘alan savunması’ klasik bir noktada tutunma değil, hareket halindeki gerilla güçlerinin çok yönlü ve kapsamlı yoğunlaştırılmış eylemlerle, hedeflenen alan içerisinde sistemin silahlı güçlerini etkisizleştirmektir. Üçüncüsü, buna paralel olarak, devleti temsil eden diğer kurumların fiilen tasfiye edilmesi ve gelişmenin belirli bir aşamasından sonra gerillanın öncülüğünden el konulması. Bunun somutlaşmış biçimi olarak, yol kontrolü denen uygulama, hem bölgenin gerilla güçlerinin denetiminde olduğunu göstermek hem de, yabancı unsurlarının girmesini engellemek. Dördüncüsü, Alan savunması içinde bulunan ve devleti temsil eden görevlilerin tutuklanması ya da devletle çalışanların gözaltına alınması olarak ön plana çıkan bir başka uygulamadır. Örneğin, önümüzdeki süreçte, milletvekili, vali, emniyet müdürü, belediye başkanı, kaymakam, subay, sağlık, tarım gibi bölge müdürleri ve parti yöneticilerini tutuklanması çok daha yoğun olarak ön plana çıkabilir. Beşincisi, Alan hakimiyeti içerisinde olan bölgelerde veya yakın bölgelerde devletin stratejik ekonomik alanlarını tasfiyesine yönelik başlatılan uygulamalar. Boru hatlarına yönelik yapılan eylemler bunun bir sonucu olarak ön plana çıkmaktadır. Altıncısı, Alan savunma bölgeleri içerisinde, psikolojik savaş aygıt ve araçlarının yasaklanması gündeme gelebilir. Bütün bunlar alan hâkimiyetinin birer ek unsurları olarak görülebilinir.
Alan tutma, gerillanın hareket yeteneğini çok daha üst düzeye çıkardığını ve savaş gücünü arttırdığını gösteriyor. Önümüzdeki süreçte, halkın bu sürece daha aktif dâhil olmasıyla il ve ilçelerin fiili denetimini ele alma dönemi başlayabilir.
Alan savunması gerilla için nesnel bir zemini bulunuyor. Mücadele ettiği alan kendisinin doğup büyüdüğü bölge olduğu için iyi tanıyor ve biliyor. Coğrafyaya bütünlüklü olarak hâkimdir. Toplumsal tabanı oldukça güçlüdür. Binlerce yıllara dayanan sosyal ve kültürel bir yaşam tarzından ve gelenekten gelen toplumun bir bireyidir. Bunlardan çok daha önemlisi, inandıkları bir felsefeleri ve ütopyası vardır. Bunun tersine, askeri güçler böylenin yabancıları olup, coğrafya ile uyumlu olma şansı yoktur. Toplumsal dayanağı da sıfırdır. Paralı bir güç olarak, hiçbir bakış açısına sahip değildir. Tek varlık nedenleri uyguladıkları sınırsız şiddet ve baskıdır. Bu yöntem de, örgütlü toplum karşısında işlevsizleşmiştir.
Bölge coğrafyasında gelişen politik değişimler, devletin aleyhinedir. Sistemin izlediği bölgesel politikaların tamamı çöktü. Sıfırlanmış ve tükenmiş bir dış politikayla şuursuzca saldırganlaşıyor. Ortadoğu’nun bir bütününde Kürtleri tasfiye etmek istiyor. Bölgesel ilişkilerde, iç politikada sistem tarihin en zayıf halkasını oluşturuyor. Bu bakımdan özgün süreç dikkate alındığında, Kürt gerillalarının başlattığı ‘Alan Savunma’ stratejisinin başarılı olma şansı tahmin edilenden daha güçlüdür. Psikolojik üstünlük gerilladadır, toplumsal dinamikleri 4-5 aya oranla çok daha direngendir. Batı Kürdistan’ın özgürleşmesi için attığı tarihsel adımın politik etkileri çok daha sarsıcı olacaktır. Önümüzdeki birkaç ay bu bakımdan kritik öneme sahiptir.
PKK’nin bütün yöneticilerinin yaptığı açıklamalar dikkate alındığında, bu sürecin atılan pratik adımlarında finalin politik sonuçlar netleşecek gibidir. Bunun bir başka anlamı da şudur: PKK’nin bir gerillasından bir en üst düzey yöneticisine kadar, herkes, alan savunma stratejisinin aktif birer gerillası olarak rol alacaktır. Belki de PKK’nin ayrıt edici olan özelliği budur. Bürokratikleşmeye karşı politik eylem duruşunu her kademedeki kişinin göstermesidir. Bu özgün tarihsel süreçte, her gerilla bir komutan, her komutan bir gerilla olarak rol oynayacaktır. Alan savunmasının pratik mesajı budur. Politik mesajı ise, bütünlüklü özgürleşmedir.
Devletin veya ona yakın politik eğilimlerin, ‘yeni bir şans, görüşmeler, müzakerelere, adımlar, anayasalar vb gibi tasfiyeci eğilimlere itibar edilmemesi son derece önemlidir.
Ayrıca hem ‘Alan Hâkimiyeti’ni meşrulaştırmak, hem de devletin Batı Kürdistan’daki Kürt devrimini bastırmaya yönelik arayışların karış bütünleşmenin bir başka biçimi olarak BDP Milletvekillerinin artık kendilerini ‘Kürdistan Bölgesi Milletvekilleri’ olarak tanımlamaları çok daha isabetli olacaktır.
Bütün bunların başarısı, Bayık’ın şu sözlerinde gizlidir: “Haklıyız ve kazanacağız. Buna güvenmeliyiz, buna inanmalıyız. Halkımız her yerde direnmeli. Yurtsever direnişçi Kürt kadını, sevgili yurtsever anneler, yurtsever-demokratik Kürt gençliği, bütün toplumsal kesimler bu dönem direnişle kazanılacak bir dönemdir. Direnişin sonuca gideceği bir dönemdir ve direnmek bir onurdur. Onurlu duruşu bu dönemde mutlaka göstermeliyiz.”
İşte sorun bu gerçeği kavramaktır.
[email protected]

1607780cookie-checkPKK’nin yeni savaş stratejisi: Alan hakimiyeti

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.