Poster Kızına asılmayın, garaja gider…

Bettie Page’in adını hatırlayan pek çıkmaz, ama onu bir vakitler oto-yağlamacısından tamirhaneye kadar oralarda asılı takvim yapraklarında, 5.sınıf motel odalarında, suç işlenmesi her ân beklenen benzincilerden tutunuz tahtakurusu tadında berbat viski satan iğrenç barlara değin hemen her yerin duvarında, hatta sonradan gelişmiş entelektüel zevkiyle Manhattan’ın snobbish salonlarına ait pahalı çerçevelerde görebilirsiniz; O bir poster güzelidir…

Bettie, poster-kızı olarak şöhret salmıştı, bir filmi eksikti, onu da seyrettik.

Pin-Art diye adlandırılan, aslında Türkçeye birebir çevrilirse, ¨İğnelenmiş sanat!¨ denmesi gereken posterlerin seksi kadını Bettie teyze, 85 yaşındayken, Amerikan standartlarına göre epeyi genç bir yaşta, 2008’de Dünya’ya veda etti.

Bettie Page, bana kalırsa, 20.yüzyılın tarihi sadece onun üzerinden dahi yazılabilecek bir kadındı. Cinsel taciz hafif kalır, tecavüze kadar varan saldırılarla feminist tarihçiler için bulunmaz bir kaynak olacağı gibi, Basın tarihi açısından Playboy dergisinin keşfettiği ve kullandığı bir isimdi.

Yirminci yüzyıla ait Amerikan modeli bir mitolojik isim aranırsa, ondan daha iyisi bulunamıyacağından, bence, Bettie Page aynı zamanda sinema ve Hollywood tarihi, dolayısıyla siyaset-cinayet-hamaset-feraset-ünsiyet-cinsiyet gibi ne varsa tümüne dair yazılacak çalışmaların tamamında yer alabilirdi.

Bettie, Playboy dergisinin, ki bahsedeceğimiz tarihlerde Playmate adıyla yayımlanıyordu, yani 1955 tarihlerinde yayımcısı, kadın düşkünü ve uzmanı-womenasier , hani şu adı magazin basınında tavşan-kızlarla sık sık geçen, Hugh Hefner tarafından keşfedilmişti.

Bay Hefner, 1950’lerin seks ahlakı açısından gayet sıkı kurallarına karşılık Bettie’ye bir şans tanımış, onun fotoğraflarını ressam elinden geçirip Poster-Kızı yaratmıştı.
Bettie, yoksul bir ailenin kızıydı, Amerikan folk müziğininin başkenti Nashville’de doğdu. Kötü bir tahsil gördü, berbat bir çevrede yaşadı. Babasının elle tecavüzüne uğramıştı evvela, ne büyük bir yıkımdı bu! Ardından ailede hemen herkes, kardeşleri, yeğenleri, uzak yakın akrabaları tecavüz etti, en azından buna yeltendi. Bu durumda Protestan kilisesinin korumasına sığınacaktı, ama orada da başına gelmedik kalmadı. Bettie en sonunda, battı balık yan gider diye kendisini New York’a, batacaksan büyük denizde bat şiârına uygun olarak Dünyanın kozmopolit kentine attı.

Olağanüstü denilecek ölçüde, Dünya ve/veya Kâinat güzellerini solda sıfır bırakacak kadar düzgün bir vücudu, beden ölçüleri, yüz güzelliği vardı; nâtıka desen sıfır!
Yani aptal sarışın dedikleri Amerikan kültüründe yer etmiş kadın modeliydi.

Bettie teyzemiz de işte bunu gayet iyi kullandı.

Fareden korkan kadın, kedisine süt verirken çorabı düşen ev hanımı, çocuklarını okula götürürken şemsiyesi avret yerine kaçan şaşkaloz kadın, sütçüye merhaba derken memeleri görünen ev hizmetçisi, evin erkeğini yolcu ederken rüzgârdan etekleri açılan eş, köpeği gezdirmekteyken itin dişlediği kaçık çoraplar, yerleri paspas ederken donu düşen kadın, postacıdan mektup alırken sütyeni sarkan hatun, hasılı bunlara dair bir sürü fotoğraf çekildi; bunların tamamı orta-sınıf Amerikan yaşamına aitti.
O fotoğraflar renklendirildi, resme dönüştü ve ardından Pin-Art oldu.

Bikini diye plajlarımızda göz alan ve avret yerlerini-cinsel organları örten kumaş parçalarını ilk evvela Bettie’nin üzerinde gördü, Amerikalı erkekler…

Fakat Bettie, fotoğraflarını öyle önüne gelene çektirmiyordu, arkadaşı Bayan Bunny Yeager’ı tercih etmekteydi. Bunny de bir Poster-Kızı’ydı. Nasıl poz verileceğini gayet iyi biliyordu. Bunny’le Bettie’nin yaptıklarına PLAYBOY’un çapkın patronu Bay Hefner sahip çıkınca, işte bildiğimiz o meşhur poster kızları ortaya çıktı.

Amerikalı belgesel film yönetmeni Mark Mori‘nin uzun soluklu bir çalışma sonucunda ürettiği ¨Bettie Page Her Şeyi Ortaya Döktü¨ başlıklı yapıtı, gerçi üzerinden iki yıl geçse dahi şu sıralarda gündemi meşgul ediyor.

Amerikan ve Kanada film sektörlerinde bu sanata ait eleştiri yazan kalemlere bakılırsa, Bettie’nin belgesel filmi pek başarılı değildir.
Beş üzerinden iki buçuk verilmektedir.

Ama olsun, her şeye karşılık, film bir dönemin ve bugüne kolları uzanan kült-sanatın anlaşılması için önemliydi.

Türkiye’de, bana göre kalemiyle para kazanmak ısrarındaki tek sanat ve kültür eleştirmeni olan Ali Şimşek, bilmem ki bu işe el atmış mıdır? Gözünden kaçtıysa, şimdi, bir gazeteci gözlemiyle Kuzey Amerika’dan bu notu kendisine ulaştırırız.

Bettie bir poster kızıydı, Türkiye’de 1950-60 arası NATO’laşma-Amerikanlaşma sürecinde kültürümüze sızıverdi.

Bettie’nin az çok, posterlerini Dolapdere tamirhanelerindeki duvarlarda yer alan takvimlerde biz çocukken, hatta delikanlı olduğumuzda hep gördük, dikizledik!
Sonradan yerini porno aldıysa da siz buna aldırmayın, poster kızının yeri gönlümüzde bir başkadır.

Zira poster kız dediğin hayalimize seslenir, siz neresinden O’na bakarsanız size kameranın o açısından poz verir.

Bettie Page’in yerini belki tutar diye öne sürülmüş günümüzün fotomodeli, 21 yaşındaki Kate Upton ise, anlaşıldı ki daha kırk fırın ekmek yemeli, ancak bir gram dahi almamalı, şişmanlamaya meyilli vücuduna dikkat edip ondan sonra poster kızı olmalıdır.

Fakat bütün bunlardan ne size, ne de onları tanıyanlara kısmet çıkmamıştır; ümitlenmeyiniz, sadece seyrediniz.

Eski İstanbul’da Garaja giden tramvaylara bedavacılar asılmasın diye sürücü-vatmanların lakırdısıyla söylersek, ¨Poster Kızına Asılmayın Garaja Gider…¨

_________________________

* [email protected]

1593320cookie-checkPoster Kızına asılmayın, garaja gider…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.