Que Sera Sera…

San Fransisco’da yaşayan arkadaşımın sıkıntılı sesi elimdeki ahizeyi bile yormuştu. Uzaktanda olsa kader ortaklığı yaptığım, milletinin tüm özelliklerini sadakatle taşıyan, ilham meleğim dostumun hayattaki en büyük gayesi ve gailesi aydınlanmaktı. Bu uğurda  ziyaret etmediği aşram, denemediği yoga metodu, tutmadığı oruç, okumadığı kitap, danışmadığı guru kalmamıştı. Disiplini disiplinle uygulamasına rağmen, boğazına düşkün olduğu için  değişik kültürlerin müstesna gastronomik mabetlerinin sunduğu nimetlerden de vaz geçemezdi. Ta ki, altı ay önce, Tanrısıyla arasına şeker bağımlılığının girdiğine karar verene kadar!

Orta çağ işkencelerinin sulandırılmış ‘new age’ versiyonu, ’12 adım’lık kurtuluş programlarından birinin kapanına kısılarak, şekerin her türlüsüne küsmüş aydınlanmayı beklerken, kendini depresyonun tatsız girdabında buluverdi’ Bu eziyete azimle devam kararına gösterdiğim isyan dolu tepki onun samimi arayışının saflığında eriyip gitti.  Ama düşündüm’ hâlâ düşünüyorum, aşırıya kaçmayan orta şekerli bir çözümü.

Prenslikten feragat ederek, insanlığın acılarına son verebilmek amacıyla ormandaki bir ağacın altını mekan tutan Buda’nın öyküsünü bilirsiniz. Vücudunun ihtiyaçlarını hiçe sayarak, yeme içmeden kesilmiş, devamlı meditasyon yapıyordu aydınlıkla bütünleşebilmek için. Bir gün, yakınındaki nehirden geçmekte olan bir sandaldan kulağına çalınan şu sözlerle derin uykusundan uyanıverdi.  Sandaldaki öğretmen öğrencisine şöyle diyordu : ‘Sazın telini fazla gerersen kopar, gevşek bırakırsan ses vermez. En iyi sesi çıkarabilmek, teli kıvamında germekle mümkündür’.

Kanımca bu kıvamı tutturmak, mistik anlayışın özünde yatan güven ve teslimiyettedir.  Kendimizi  zora koşarak, kontrol edilemeyeni kontrol etme illüzyonuna kapılmak, gereksiz bir ruhsal mazoşizm yaratır.  Akıntıya karşı kürek çeksek de, kendimizi suyun akışına salıversek de  varılacak hedef hep aynıdır. Yaşamdaki tüm arayışlarımızın ardında gizlenen ümit, huzura kavuşmak değil midir ‘

Ruhanî arayış aydınlanmak için hem engeldir, hem de vasıta. İnsan aramaktan, her yolu denemekten  yorgun düştüğünde artık yapabilecek neyi kalmıştır ki, kendini Tanrıya, hayatın tabiî akışına teslim etmekten gayri’ 

Gencecik yaşında aydınlığı bulan Pamela Wilson, yazar John Parker’ın Dialogues With Emerging Spiritual Teachers kitabında uyanışı şöyle açıklıyor : ‘Asude birinin yanında varılacak durağanlık halidir’

O yalnızca bir titreşim gücüdür.  Bilgiyle ve pratikle hiç bir alâkası yoktur. Sükûnet ve sevginin titreşimi çok yüksektir. Bununla temas eden herşey durağanlaşır ve uyuma girer’sadece gidin, asude bir dostunuzun yanına oturun.’

Çanağımızdaki  eski bilgi ve şartlanmaları boşaltabilmenin yaratacağı boşluk ve ferahlık, teslimiyetle gelen yüksek enerjilere doğal olarak açılmamızı sağlayacaktır. Artık demode olduğu her fırsatta ‘yeni çağ’ akımı tarafından sürekli olarak vurgulanan, ‘acı çekme’ kavramını bilincimizden silmeliyiz.  Sevginin gücü, teslimiyetin huzuru, şu anda ve burada olanı kabullenmeyi kolaylaştıracaktır. Acının kısırdöngüsünden kurtaracaktır bizi.

Hani şarkının da dediği gibi :
‘Que sera sera,
Whatever will be, will be,
The future is not ours to see.’

Bırakın da, herşey oluruna varsın’
________________

*Işık Menderes’in bu yazısı Radikal Gazetesinin Cumartesi ekinde de yayınlandı.

1089410cookie-checkQue Sera Sera…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.