Referandum, yürütme organı (iktidar) tarafından teklif edilen bir kanun veya düzenlemenin yurttaÅŸların tamamının oyuna sunulmasıdır. Referandumun en çok baÅŸvurulduÄŸu ülke İsviçre’dir. Orada belirli sayıda yurttaşın talebi üzerine de referandumlar yapılıyor. Fakat herhangi bir örgüt, bir sendika, bir ÅŸirket, vb. de üyelerine bir sorunu oylatma yoluna gidebilir. Oylama evet-hayır veya onaylama-reddetme ÅŸeklinde tezahür ediyor. Yüzde elli den bir fazla oy alan taraf kazanıyor ve diÄŸer taraf sonucu kabulleniyor…
Fakat, AKP’nin son referandum hamlesinde durum farklı. Hayır yasak… Dolayısıyla yapılan ÅŸey referanduma benzemiyor… Lâkin çeliÅŸik bir durum var: sandık kurulacağına göre hayır ı engellemek mümkün deÄŸil. O zaman hayır oylarını olabildiÄŸince küçültmek için sorunun tartışılmasını, anlaşılmasını engellemeyi bir çare olarak görüyorlar… Ayıbın üstünü örterek durumu kurtarmak istiyorlar, zira “ayıbı açığa vurmak daha büyük ayıptır” denmiÅŸtir… Aslında AKP’nin iÅŸi zor, zira referandum konusu problemli. Sorulan soru ÅŸu: “Bir dikta rejimi, bir tek adam rejimi istiyor musunuz?”. Böyle bir soruya insanların evet demesi pek mümkün olmadığına göre, geriye neyin oylandığını gizlemek, görünmez kılmak kalıyor. BoÅŸuna, “iktidar gizlemesini bilenindir” denmemiÅŸtir… İşte, hayır cephesine yönelik baskıların, yasakların, yalanların, hakaretlerin, telaşın nedeni bu… EÄŸer tek adam rejimi [dikta rejimi] kurulursa, bunun istikrar ve güçlü devlet demek olacağı, refahın artacağı, terörün önleneceÄŸi, Türkiye’nin uçacağı söyleniyor. Tabii insanlar da haklı olarak, “iyi de 15 yıldır neden uçurmadın?” diyeceklerdir… Buna AKP’nin cevabı şöyle: “Uçmak için tek adam rejimi ÅŸart, biz bunu 15 yıl sonra anladık!”… Aslında dinci iktidarın asıl amacı baÅŸka: TC’yi bir İslam devletine dönüştürmek istiyorlar, bunu da mümkünse 2023’den önce kotarmak istiyorlar. 1923-2023 aralığını bir sapma olarak görüyorlar ve güya “parantezi” kapatmak istiyorlar. Gönüllerinde Hilafeti ihya etmek yatıyor. Hilafeti/Saltanatı ihya edip, ilelebet iktidar olmayı amaçlıyorlar… Elbette aç tavuÄŸun kendini darı ambarında görmesine bir mani yoktur…
AKP, merkez-saÄŸ partilerin iflası üzerine iktidar oldu. BaÄŸnaz neoliberal ama aynı zamanda politik İslamcı bir parti. BaÅŸlarda İslamcı yüzünü gizledi, diÄŸerleri gibi bir merkez-saÄŸ parti olduÄŸu izlenimi yaratmayı baÅŸardı. Gücünü artırdıkça, iktidarını saÄŸlamlaÅŸtırdıkça, devlet aygına daha çok hakim oldukça, rejimi bir “parti- devlet” rejimine dönüştürdükçe, gerçek niyetini gizlemeye artık gerek duymadı. BaÅŸlardaki sloganı güya, yoksullukla, yolsuzlukla, yasaklarla mücadeleydi. Cumhuriyet tarihinin hiç bir dönemimde yolsuzluk, yoksulluk, iÅŸsizlik ve yasaklar AKP dönemindeki boyutlara çıkmadı. Hukuk hiç bu kadar ayaklar altına alınmadı, zaten her zaman sınırlı olan özgürlükler de bu kadar budanmadı, etik deÄŸerler böylesine aşınmadı…
Bu referandumun bir meÅŸruiyeti yokÂ
Bu ülke, içerde ve dışarda acil çözüm bekleyen onca sorunla cebelleÅŸirken, AKP neden referandumda ısrarcı? Bu sorunun iki cevabı olabilir: Birincisi artık yönetemiyorlar; ikincisi, yolsuzluÄŸa, kanunsuzluÄŸa, kuralsızlığı, ahlaksızlığa öylesine bulaÅŸmış durumdalar ki, iktidardan düştükleri anda mutlaka yargılanacaklarını biliyorlar. O zaman ne yapıp edip iktidarda kalmaktan baÅŸka çareleri yok! İşte 18 Maddelik (aslında nerdeyse anayasanın tamamını angaje eden) anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸini dayatmalarının asıl nedenlerinden biri bu ama çok önemli bir neden daha var: Geride kalan 15 yılda yaÄŸma ve talanın tadına öylesine vardılar, bütçeyi ve hazineyi öylesine yaÄŸmaladılar ki, ballı börekten ellerini çekmek istemiyorlar. Nitekim, geride kalan 15 yılda yaÄŸmalanmamış, talan edilmemiÅŸ bir ÅŸey bırakmadılar. Bu referandum meÅŸru deÄŸil. Birincisi, açık-serbest tartışma gerektiren anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸinin olaÄŸanüstü hal koÅŸullarında yapılması uygun deÄŸildir; ikincisi, anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi ilgili tüm tarafların sürece aktif ve yaygın katılımını ve tartışmayı varsayar. Bu ülkenin üçüncü büyük partisinin eÅŸ-baÅŸkanları, milletvekilleri, belediye baÅŸkanları, il ve içe yöneticileri, üyeleri, sempatizanları… hapisteyken, gerçek anlamdaki gazeteciler hapisteyken, gazeteler, dergiler, dernekler, vakıflar kapatılmışken, medya medya olmaktan çıkmış AKP’nin borazanı haline gelmiÅŸken, hayır diyenlere saldırılar aralıksız sürerken yapılan bir referandum gerçekten referandum adını hak eder mi?
Bu aÅŸamada haklı olarak şöyle bir soru akla geliyor: Bunca olumsuzluÄŸa raÄŸmen, ekonomiden, dış politikaya tüm alanlarda tam bir iflas tablosu ortaya çıkmışken, bütün gösterge ışıkları  kırmızıda veya kırmızıya dönmekteyken, neden hâlâ AKP’nin izini süren oldukça geniÅŸ bir kitle var? AKP, kelimenin pejoratif anlamında popülist bir parti. Kimlik siyasetini bir iktidar yöntemi olarak kullandı ve kullanmaya devam ediyor. Toplumu kutuplaÅŸtırmayı, toplumun bir yarısını diÄŸer yarısına düşman etmeyi marifet sayıyor ve bir iktidar tarzı olarak benimsemiÅŸ durumda. BaÅŸlarda “Beyaz Türkler- Zenciler” karşıtlığını kullandılar. Åžimdilerde de “Yerli-Milli ve Gayri Milli” ikiliÄŸini dillerine doladılar. Aslında bu tür ayrımlar İslam devletlerindeki Dar-ül İslam – Dar-ül Harp ikiliÄŸini çaÄŸrıştırıyor… Bir toplumun bir yarısını diÄŸer yarısına düşman eden bir  hükümet, bir devlet yönetimi olabilir mi? Bunun dünyada baÅŸka bir örneÄŸi var mıdır? Bu sürdürülebilir bir durum mudur?
AKP, 15 yıllık iktidarında bir tek parti iktidarı gibi görünse de, aslında ÅŸimdilerde Fetocu terör örgütü deyip lânetledikleriyle bir koalisyon söz konusuydu. Ve Üstelik koalisyonun “belirleyici” ortağı da Fetocu kanattı. AKP 2001 de kuruldu ama Fetocu dediklerinin epey zamandır iktidara hazırlandığı anlaşılıyor… Neyi nasıl yapacağını ortağından daha iyi biliyordu… Koalisyon 17-25 Aralık yolsuzluk skandalıyla çatırdadı ve 15 Temmuz darbe teÅŸebbüsüyle de sona erdi. Åžimdilerde ondan boÅŸalan yer baÅŸka cemaatler tarafından dolduruluyor. Devlet aygıtında çürüme kaldığı yerden devam ediyor. Oysa, liyakatin sıfırlandığı, hukukun by-pass edildiÄŸi bir devlet mümkün deÄŸildir. Bu iktidar gününü doldurdu. Hiç bir inandırıcılığı kalmadı. Hiç bir sorun çözme yeteneÄŸi yok. AKP rejiminin umut yaratma yeteneÄŸi veya aynı anlama gelmek üzere kitleleri aldatma-oyalama yeteneÄŸi aşındı. Bir rejim deÄŸiÅŸikliÄŸi demek olan anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸini dayatmak istemelerinin nedeni çaresizlik, yönetememe krizi… Ancak baskı, ÅŸiddet ve terör ortamında yönetebileceklerini, iktidarlarını sürdürebileceklerini düşünüyorlar. Fakat bu kadarı iktidarı sürdürmek için yeterli olmaz. Her iktidar doÄŸası gereÄŸi ÅŸiddeti varsayar ama sadece ÅŸiddete dayanarak da yönetmek mümkün deÄŸildir. İnsanlara baÅŸka söyler de önermesi bir ideolojik hegemonya veya aynı anlama gelmek üzere, kitleler katında bir gönüllü kabullenme üretebilmesi de gerekir…
16 Nisan toplumun tarihinde önemli bir kırılma noktası olacak. Bu herhangi bir referandum deÄŸil. Bu anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸinden öte bir ÅŸey. Bundan önceki anayasa deÄŸiÅŸikliklerinden farklı… Dolayısıyla, 16 Nisan, toplumun geleceÄŸini angaje eden kritik bir kavÅŸak… Fakat kesin olan bir ÅŸey var: Bu toplumun yaklaşık iki yüz yıllık birikimi bu sefil oyunu bozacak potansiyele sahiptir. Ve o potansiyelin heba olmaması için insanların sorumlu yurttaÅŸlar olarak davranmaları, ikirciksiz bir ÅŸekilde sandığa gitmeleri ve hayır demeleri gerekiyor. Zira orada söz konusu olan senin kaderin, senin geleceÄŸindir denecektir… Unutmamak gerekir ki, sahip olduÄŸunu koruyamayanların, bulundukları mevzilerin gerisine püskürtülenlerin yeni ÅŸeyler kazanmaları zorlaşır… Son bir ÅŸey: 16 Nisan  sadece saldırıyı püskürtmekle sınırlı kalmayacak, toplumun özgürlük, sosyal eÅŸitlik, demokrasi yolunda ilerlemesinin yolunu da açacak…
Â