Örfi ve keyfi hukuk

Fakat böyle bir zamanda Bülent Arınç’ın yine muhafazakar politikacıların sık sık sığındığı bir liman olan “bizim örf adet ve geleneğimizde böyle bir şey yok” gibisinden bilindik ve kendisinden beklenen bir yaklaşımla gelmesi o satırları okurken bende o tanımı, çerçevesi belirli olmayan örf adet ve geleneğe bir tepki oluşturdu yine. Örf ve adetle ilgili kısımda çok bir problem yok. Sonuçta bir kurallar bütündür ki kısmen kültür dediğimiz elle tutulamaz gözle görülemez çerçevesi pek de belirlenemez kavramın parçasını oluşturur. Zamanla toplumların ihtiyaçları doğrultusunda oluşan bir sosyal anayasadan bahsediyoruz ve burada ihtiyaçlar arasına egemen kesimlerin manipülasyonaları, dayatmaları sonucunda oluşanları da katmak lazım, herşey toplumun içinden doğal olarak çıkmıyor sonuçta. Her kuralın da yaygın toplum tarafından kabul edilmesi, sindirilmesi zaman aldığı için aslında bu yasalara herhangi bir zaman kesitinde baktığınız zaman o günü değil geçmişi görürsünüz. Buraya kadar da bir problem yok aslında, toplumlar illaki bir şekilde özgürlükçü veya kısıtçı kendi kurallar bütününü yaratacaktır.

Problem toplumda bazı kişilerin aslen hızlı veya yavaş bu kuralların evrimi sürerken bu soyut kavramın savunuculuğunu kurumsal olarak üstlenmesinde. Bu günümüzde her devletin parlementosunda gördüğümüz kendisini muhafazakar olarak adlandıran partiler işin parlementer kısmında bu görevi kendilerine biçiyorlar. Belki bunu kendini tanımlama arayışının bir parçası olarak ifade etmek lazım çünkü daha önce de söylediğim gibi örf adet kavramına verilen referanslar aslında kavramın akışkan doğasına aykırı. Kaldı ki günümüz teknolojisinin yarattığı hızlı sosyal değişimler, toplumun gerçekliği ve kuralların arasındaki uçurumu git gide derinleştiriyor. Bu konumda kendini konuşlandıran partiler de ne yaparsa yapsın gerici söylemlerin dışına çıkamıyorlar.

Bir başka nokta, örf ve adetler aslında iki yüzlüdür. Daha yeni tecavüz ve kadın ölümleri vakalarından sonra iktidardaki kendini muhafazakar olarak adlandıran AKP’nin konumu partiyi destekleyen kalabalıkların olaya bakışı üzerinde etkili oldu. Yani demek ki o kurallar toplumun içinde de net yaptırımlara işaret etmiyor. Etiksellik, hak ve adalet kavramlarının içini tam olarak dolduramıyor. Toplumun büyük ayıplarının çıkarabileceği beklenen yüksek sesler kol kırılır yen içinde kalır mantığıyla ailenin, köyün, şehrin nüfuzlu kişilerinin çıkarlarına veya politik çıkarlara bağlı olarak sönümleniyor.

Ben tam bunları yazarken az önce İstanbul Valisi Avni Mutlu açık (!) Gezi Parkı’nın tekrar açılışı sırasında bir vatandaşın sorusuyla karşı karşıya kaldı. Vatandaş “Ben şimdi parkta kocamla öpüşebilecek miyim?” diye sordu. Vali de kendisinin hukuk alanında ne kadar eğitimli biri olduğundan uzun uzun bahsettikten sonra hukuğun örf ve adetlerin hukuğun bileşenlerinden olduğuna dair bir tanımlama yaptı. Yine en başta yazdığım nedenlerle bir sevgi gösterisinin nasıl canavarlaştırıldığı ve bunun da nasıl örf ve adet kalkanının arkasından yapıldığına bir kez daha şahit olduk.

Devletlerin ve politikacıların bunun gibi soyut kavramları kendi hukuk anlayışlarının çizgisini belirtmek için öne sürmeleri kendilerine adalet ve yönetimde tanımsız bir oyun alanı yaratma çabasındandır. Doğruları irdelemek ve tartışmaktansa halkın desteğinin de çantada keklik görüldüğü düşünsel ve politik kolaycılıktır aslında yapılan. Doğal akışında evrilme, değişme şansı olan birçok kavram da kurumsallaşıp kısırlaştırıldığından toplumsal olması beklenen bu kurallar zamanla yapay bir dayatmaya dönüşür.

___________________

* Çağrı Tozluoğlu [email protected]

848690cookie-checkÖrfi ve keyfi hukuk

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.