Romanla kurtulmak

Romancılarımız romanı kurtaramayınca romanlarında ülkeyi kurtarmaya kalkıyorlar. Kurtarabiliyorlar mı? Durum ortada… Kendileriyle yapılan ilginç konuşmalarda romancı olarak neyin peşinde olduklarını anlatıyorlar. Kimi falanca dönemdeki aydın ihanetini açık ettiğini kimi falanca dönemdeki toplumsal olayları eleştiriye tuttuğunu anlatıyor. Bu işe kimi tarihçi kimliğiyle kimi gazeteci kimliğiyle kimi siyaset adamı kimliğiyle kimi de kimliksiz giriyor. Karanlık siyasal yaşamlarını cilalayıp romanlaştıranlar bile var: o zaman roman bir kendini savunma aracı oluyor. Bu durum günümüz edebiyatında estetik kavrayışın ne boyutlarda olduğunu gösterirken öncelikle iflah olmaz bir bilinç yetmezliğine tanıklık ediyor. Geçmişinde roman olmayan bir toplumda insanlar roman yazmaya kalkarlarsa böyle olur diyebilirsiniz. Evet ama ne yaptığını bilmek diye bir şey de yok mu? Romancı en azından dünya romanının başlıca örneklerini okumuş olmak zorunda değil mi? Edebiyat tarihçilerinin ve edebiyat toplumbilimcilerinin yapıtlarını incelemiş olmak zorunda değil mi?

Ev kadını kardeşlerimiz boş duracaklarına roman yazıyorlar. Gazeteci dostlarımız belli bir yaşa geldikten sonra roman yazma gereği duyuyorlar. Siyaset adamlarımız etkisiz savaşımlarının sonunda romana gönül veriyorlar. Ömründe doğru dürüst iş tutmamış biri roman yazıp sesini dünyaya duyurmaya çalışıyor ve duyuruyor. Bu yazıcılarımız yazık ki bir edebiyat adamı olarak insan yaşamına bir yorum getirme ya da açıklayıcı bir bakışla bakma becerisini gösteremiyorlar. İnsan yaşamı mı, o da ne? Dostlarım kısa ve kolay yollardan çıksa çıksa gündelik olana çıkabilir insan. Kendini bilmeyen birileri reklama kanıp bu pişmemiş ürünleri kafa fesadına uğramak pahasına hemen edinecek kadar basiretsiz olabiliyorlar. Doğruysa yüz ellinci baskı üç yüz bin satış. Bereket ne yaptığını bilen okuyucular var, onlar azçok seçici davranıyorlar. Bu sözde yapıtlar göründükten az sonra sönüp gidiyorlar. Kurulu düzen sevdalıları kurulu düzene doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak su taşıyan bu gibi yaratıları gazetelerde ve televizyonlarda övmekle bitiremezken iyi ki onların tarihe kalmasını sağlayacak kadar etkili olamıyorlar. Yarına kalabilmek için bir halkın sanatsız yapamayan bilinçli insanlarının onayını almak gerekir.

Yaşama emek vermeden yaşayanların sözde yapıtları karanlık yollardan gelip toplumun kültür ortamına yerleşiyor, bir süre bilinçleri bozma işini bihakkın yerine getirdikten sonra uçup gidiyor. O zaman onun yerine bir benzerini ya da benzerlerini koymak gerekiyor. Kurulu düzen bu konuda çok istekli olduğu için ve toplumda sanatla ilgisi olmasa da kendini sanatçı sayan birçok kişi olduğu için o yer hiç boş kalmıyor. Boşluğun boşlukla doldurulması diyebiliriz buna. Kitlelerin yeterince eğitilemiyor olması bu uydurma yapıtları en azından belli bir zaman için yürürlükte tutmaya yetiyor. Bu tür yapıtların kurulu düzene arka çıkmak açısından korunması gerektiği inancını sürdüren topluluklar hatta kurumlar var. Bu toplulukların ya da kurumların edebiyat önderleri kendilerini şöyle savunabilirler: daha iyileri olmadığı için bunlarla yetinmek ve bunları önermek durumunda kalıyoruz. Bu savın gerçekle bir ilgisi yoktur. Değerli sanat yapıtları az da olsa vardır ama onların insanlara ulaşmaması için ellerinden geleni yapanlar da vardır. Öte yandan kurulu düzenin ateşli temsilcileri toplumda gerçek sanatı geçerli kılmaya çalışanların sonlarının hiç de iyi olmayacağını şu ya da bu yoldan herkese duyururlar.

Romancılarımız romanı kurtaramadıkça ülkeyi kurtarmaya kalkıyorlar. Ülkenin ne gibi bir kurtulmuşluk içinde olduğunu hepimiz dünya gözüyle pek güzel görüyoruz. Bu estetik yoksunu kitaplar halkın beğenisini zedeliyor. Öte yandan değerli halkımızın estetik düzeyde geniş ve derin bir beğenisi olduğu konusunda sizi bilmem ama benim gerçekten kuşkularım var. İkide bir Karacaoğlan’dan Pir Sultan Abdal’dan Hasan Dede’den dem vuran aydınların bile şu içinde bulunduğumuz yaşam koşullarında beğenilerini geliştirecek vakti ve olanakları bulabildiğini sanmıyorum. Şiirin ve öykünün durumu da ortada. İçkili dost toplantılarında Nazım Hikmet’e hayranlık gösterisi yapıp akıyordu su diye konuya girenlerin ya da yurtseverlik üzerinden yaşamanın tek ve özgür ve kardeşçesine olduğunu bildirenlerin de edebiyat konusunda gönülden istekli olduklarını söylemek hiç kolay değil. Bu bir çeşit uyku durumudur, her şeyden önce olanla yetinmek ve olmayanın peşine düşmemek kolaycılığına dayanır. Dünyadan çok şeyler beklermiş gibi yapmak, bu yolda büyük çabalar gösterir görünmek aydın insan olmanın şanındandır. İyi şeyler isteyelim ama çizginin dışına çıkmadan isteyelim, bu arada bizden bir şey beklemesinler. Bu arada yeni romanlar yazalım yeni romanlar okuyalım. Günümüzü gün edelim.

645630cookie-checkRomanla kurtulmak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.