Sahtesi daha iyi

Roman mı yazıyorsunuz? Yazın gitsin. Siz işi boş yere geniş tutuyorsunuz. Çok abartıyorsunuz canım. İnsanın kendini yıllarca bir romana adaması akıl işi mi? Zaten roman dediğin bakarak yazılmaz kafadan yazılır. Olmuş şeyleri anlatıyor değilsiniz ya. Yazdıklarınız ne kadar kolay okunursa o ölçüde tutulur. Kolayından bir roman çiziktirin, adınız büyük romancıya çıktığı gibi paraları da kırarsınız. Bir arkadaşım geçenlerde beni bu konuda epeyce eleştirdi. Benim eski çayırlarda otlamayı sürdürdüğümü düşünüyordu ki yerden göğe haklıydı. Elin adamı bir roman yazıyor, bir defada üç yüz bin satıyordu. Pekiyi ben ne yapmak istiyordum? Haklısın dedim, ne diyeyim. Vaktiyle Yazko’da yayımlanan bir romanımı yönetici arkadaşımız bir eski romancımızın adına roman ödülü veren bir kuruma göndermiş. Rahmetli Asım Bezirci ağabeyimiz anlatıyordu. “Hadi Asım, Afşar’a bir oy ver de ödülü alsın” demişler. “Veremedim Afşar’cığım, vicdanımla tartıştım, veremedim” diyordu sevgili ağabeyimiz. Nişantaşı’ndan Taksim’e kadar birlikte yürüdük, ağlamaklı bir sesle bana bunları anlattı. “Asım abi, inan ki senden duyuyorum” dedim. “Beni hiç ilgilendirmiyor. Öyle ya, içine elvermediyse ne diye zorlayasın kendini değil mi?” O gene neden bana oy veremediğini yana yakıla anlatıyordu. Zor aslında: bir kefede roman bir kefede vicdan… Neyse, Taksim’e vardık da konu zorunlu olarak kapandı, ikimiz her zaman olduğu gibi ayrı yollara gidecektik.
Ben bu ödül işlerini yakından bilirim ve zerre kadar önemsemem. Hatır için katılmak zorunda olduğum seçici kurullardan da ayağım yanmış gibi kaçıp gitmişimdir. Beyimiz tilki kurnazı, eski toprak ve aynı zamanda yeni toprak, dünya eskise o eskimez çünkü sağlam basar yere, ayrıca solcunun da çifte kavrulmuşu. Daha toplantı başlayıp değerlendirmelere geçilmeden hemen dümeni kavrıyor ihtiyar ve diyor ki: “Yahu, romanı okudunuz mu? Enfes! Ben bu kadar güzel roman ne okudum ne duydum.” Demek istiyor ki hepiniz bu romana oy vereceksiniz yoksa karışmam. O sıra bir başkası topa giriyor: “Gerçekten çok büyük bir roman. Keratanın kısa pantolonlu halini bilirim. Nah şu kadardı evladım, ne de sevimliydi bir bilseniz. Ama onun için olumlu oy verdiğimi düşünüyorsanız üzülürüm.” O sırada genç üyeler başları önlerinde susuyorlar, fincancı katırlarını ürkütmenin kendilerine kaça patlayacağını biliyorlar. Benim için iyi oldu, daha doğrusu bir fırsat oldu, seçici kurul üyeliğinden ayrıldım.
Bir başkası geçenlerde son çıkan kitaplarımdan birini havada sallayarak şöyle diyordu: “Bu kitapla ülkenin yazgısını değiştireceğini mi sanıyorsun? Bunu ne zaman yaparsın biliyor musun? Bundan üç yüz bin sattığın zaman.” Üç yüz bine takıldık demek ki. Ben kim üç yüz bin satmak kim. Çıtayı o kadar yükselttiniz ki benim ondan atlayabilmem için sihirbaz gibi hokkabaz gibi soytarı gibi bir şey olmam gerekir. Altıncı dereceden emekli olmuş ve emekliliğinde sefaleti görmüş Azerbaycan göçmeni rahmetli Abdullah beyin oğluna üç yüz bin kitap sattırırlar mı aptal mısınız? Bu bir. İkincisi, bizim ülkenin yazgısını değiştirmek gibi bir hevesimiz hiç olmadı. Bu saçmalıklardan kendimizi korumayı bildik. Yazarlık yazgı falan değiştirmeler için ancak çok özel durumlarda verimlidir. Bunun için siyasete gireceksin ya da daha başka yollara gireceksin, başka ilişkilerin olacak. Öyle olsa ne üç yüz bini, altı yüz bin de satarsın bana mısın demez. Ülkenin yazgısını değiştirmeyi amaçlayanlar değiştirdiler zaten. Size ülkenin yazgısı değişmiş gibi gelmiyor mu? Pekiyi bu adamlar üç yüz bin tane kitap mı sattılar? Üç yüz bin kitap sattıkları da satmadıkları da olmuştur. Üç yüz bin satanlar hiçbir şeyi değiştirememiş de olsalar en azından durumlarını değiştirdiler. Görünür görünmez her türlü ödülden aslan payını aldılar. Bizim gözümüz olmadı böyle şeylerde. Biz bu toplumun aptal kesimindeniz. Kendi dünyamızda kendi yağımızla kavrulmayı bütün kazançların üstünde tutmuşuzdur.
Dostlarım siz bana bakmayın, ben gerçekten deliyim. Akıllı insanın tuttuğu ve tutması gereken yollar bellidir: düz yollar her zaman güvenlidir. Aklı pırıltılı şeylerde olanlar bu düz yollarda yürümeliler ve zaten de bu yollarda yürüyorlar. Keşke deliler için ayrı bir dünya olabilseydi derim bazen. O kadar da az deli var ki. Siz şimdi bana hayır çok deli var diye karşı çıkacaksınız. Ben deli derken kafayı sıyırmışları söylemiyorum. Kafayı sıyıranların sayımı yapılabilse durumun ne kadar korkunç olduğu çıkar ortaya. Bu toplumun insanı deliliğe kötü gözle baktıkça kafayı sıyırmaktan kurtulamayacak.

644700cookie-checkSahtesi daha iyi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.