Sakız çiğnemeyin

bu sakızın tadı kaçar ve tepkiselliğin bunca yıllık birikiminden zar, zor sancılı doğumlarla patlayan halk hareketi de zayıf düşüp, gerçek hedefini ve etkisini yitirebilir… Bu da doğuştan ve felekten ballı hükümetin ekmeğine tereyağ sürülmesi anlamına gelir…


O nedenle mitingler bile dozajında yapılmalıdır… Esas dikkat edilecek husus, tepkilerin, körlerle sağırların birbirini ağırladığı bir nötralizasyona dönüşmemesine dikkat edilmesi gerektiğidir. Örneğin, Tuncay Özkan’ın 15 gün arayla Bodrum’da katıldığı panellerin ilkindeki coşkunun, ikincisinde olmamasının sebepleri iyi incelenmelidir… Gazı alınmış coşkuların getirisi yoktur… Zaten Sosyal Demokrat olan bir ilçeye üstüste 2 kez gelip, aynı kitleye panel vermek, diğerlerinden bir kişinin bu tarafa kazanılmasını sağlamış mıdır? Hayır… Hele ısrarla,  “ solcuysanız CHP’ye, sağcıysanız MHP’ye oy verin “ denmesi her nekadar “ AKP’ye vermeyin de nereye verirseniz verin “ anlamındaysa da, MHP’nin ehveni şer addedilmesi, yakın tarihi gerçekler adına, ne kadar doğrudur?


Resmi WEB sitesinde, halkla etkin anlamda aktif ilişki kurabileceği ve seçim öncesi dönem için en etkili kanal olması gereken “ chpbim.org “ adresinin aylardır over quato verip halktan gönderilen maillerin geri gelmesi gibi, ya da interaktif bir panelde soru sormak isteyen izleyicilere verilmesi gereken mikrofonun düşünülmemesi kadardır işte CHP’nin de ufku…  Meydan boş olunca ve de parsel parsel bölünmüş olunca, ak beygirler işte böyle cirit atarlar yeşil meydanlarda…


Bu nedenle İstanbul mitinginde mutlaka yeni şeyler söylenmelidir… Oralarda amatör aydınlar temayüz edebilmelidirler… Ankara’daki o tarihi coşkudan bir adım geriye gidilmesi halinde, gericiler takımı bu akını geride karşılayıp, uzun toplarla ani, toplu ve etkili bir kontraatağa geçebilirler… O zamanki ilk hedefleri ise, profosyonel aydınların zayıf karın boşluklarıdır…


Bizim halkımız bireysel olarak çabuk gaza gelir ama, bunun, toplumsal, kollektif ve çok sesli bir tepkiye dönüşmesi sürecinin olgunlaşması hiç kolay olmamıştır… Aklıselim köşe yazarlarının onyıllardır süregelen, halkın bu tepkisizliğine gösterdikleri tepkilerden yüzlerce kitap olur… Bunun için zor doğum yapan bu denli tepkiler kıymetlidir ve densizlere verilebilecek, hatta bir gıdım sonucu bile şimdiden alınan muhtırasal bir mesajdır…


Aslında tepkinin zapt-ı rapta alınması ve tepkisizliğin ulusumuzun genetik kodlarına çentik çentik kazınması süreci 12 Mart ve 12 Eylül ara rejimlerinden çok eskiye dayanır…


Ülkeye geniş vizyonlar ve geniş çaplı ufuklar vaadedebilecek iken, önce politika sahnesinden ABD ve işbirlikçi taşeronu Derviş tavassutuyla planlı olarak yokedilen, ardından da sağlığını kaybedip, dünya sahnesinden yitirilmesi Türkiye Cumhuriyeti için çok çok büyük bir kayıp olan İsmail Cem’in,                 “ Türkiye’nin Geri Kalmışlık Tarihi “ kitabında değindiği analizlerin, masaya yatırdığı sebep-sonuç ilişkilerinin içinde şu mesaj vardır…


Sivrilenlere, pozitif düşünerek ülkeye katkı için çabalayanlara karşı durmak adına, Cumhuriyet tarihine baş veren çıbanların hepsinin psiko-sosyal çatısı aynı komplekslere ve kompleks sebeplere dayanmaktadır… Nasılsa birbirlerini aşağı çekerler diye, cehennemdeki Türk kazanında kadrolu zebani bulundurulma gereksinimi duyulmaması anekdotundaki gibidir bu kompleks durum…
 
Susturulan, pıstırılan, apolitize edilen nesillerin çocuklarındaki donuk, boş ve durgun bakışlar hiç dikkatinizi çekmiyor mu? Kişiliği tırpanlanan neslin, bir kuşak sonrasının genetik kodlarına taşıyabileceği evrensel, onurlu ve güdümsüz değerlerin yitirilmişliğinin, donukluğunun tezahürüdür o… Gelecek kaygısının endişesidir altında saklı duran… Ekonomik özgürlüğü eline alamamanın ezikliğidir o gencin boş bakış sebebi…  Ki bir önceki nesili oluşturan anaları babaları tepki koyduklarında işkencelerin envayi çeşidini görmüşlerdir… Daha da geriye gidersek, Nazım gibi nice aydınımız içerlerde yatmışlardır, salt tepkiselliklerinden ve fikir suçlarından dolayı… O zaman yıkıl Sezar…


İstibdat devrinin izdüşümleri tavana çarpan grafikler çizmişlerdir Cumhuriyet boyunca… Ama isdibdatın kılık değiştirmiş irtica hali, bunun islamo faşist olgularla karından beslenmesi ve mukaddesatçı kimliğiyle başımıza musallat olması gediği böyle oluşmuştur ve hep bu boşluktan sızmıştır kimliksiz kesimleri içten fethetme seferlerine… Hem de turnusol kağıdı gibi…


Tüm bunların sonucunda Kenan Evren’in “ Çankaya çok sıkıcı bir yerdi, modern hapishaneydi “ demesi, kaybedeceği bir şey kalmamışlığın trajikomik bir itirafıdır… Enver Paşa’nın kendi askerini soykırıma uğrattığı Atatürk kompleksini başka türlü taşıyanların palazlanıp, kademesel olarak 864’e 4 kalana kadar tırmanabilmeleri boşluğunu yaratan süreç de tüm bu geri kalmışlığın iki anlamlı tezahürüdür…


Bu çapraz ateş, kafasal olarak geri kalmışlıkla,  kafatası olarak geri kalmışlığın eksi yüklü bileşkesidir…


 

699310cookie-checkSakız çiğnemeyin

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.