SANATTAN… Bana mutluluğu öğretebilir misin Tony?

Geçtiğimiz günlerde yapılan bir açıklamaya göre önümüzdeki yıldan itibaren İngiltere’deki ortaokullarda ‘mutluluk’ dersleri okutulacak. Ülkedeki ikibine yakın ortaokulda eğitim veren öğretmenleri eğitmek amacıyla da ABD’den psikolog Prof. Martin Seligman getiriliyor.

Bu habere ilk tepki, mutluluk da öğretilir mi, olur doğal olarak. Üzerinde biraz daha düşünüldüğünde belki, gençler arasında anti sosyal davranışların, suç oranının artması sonucu düşünülen, bir tür rehabilitasyon dersleri akla gelebilir. Poltik arenada son yıllarda süregiden mutluluk söylemlerine baktığımız zaman ise, İngiltere’de gündeme gelen ‘mutluluk’ deslerinin içeriği ve  arkasındaki amaçların oldukça farklı olduğunu görebiliriz.

İngiltere’de görecelide olsa artan ekonomik refah ve toplumsal gelişmelerle paralel olarak yükselen halk arasındaki depresyon, bir süredir hükümeti meşgul ediyordu. Depresyonun ortaokul çağındaki çocuklara kadar uzanması da son yıllara ait bir fenomen. Araştırmalar, normalde 30 yaşlarındaki yetişkinlerde görülen depresyonun bugün 14 yaşındakileri etkilemeye başladığına işaret ediyor. Hükümetin yeni ‘mutluluk gurusu’, LSE’de (London School of Economics) profesör Lord Richard Layard’ın Nisan ayında Guardian gazetesinde verdiği rakamlara göre Britanya nüfusunun yüzde 15’i depresyon ve anksiyete geçiriyor. Yani mutsuz. Yine bu konudaki istatistikler, ruhsal hastalıkları olduğu gerekçesiyle yardım alanların sayısının, işsiz sayısını da aşarak bir milyona ulaştığını ve bunun ülke ekonomisine yükünün 17 milyar sterline dayandığını gösteriyor. Bu konuda Layard’ın hükümete önerisi ise, 10 bin yeni terapist.
 
Fiziksel varlığı olmayan duyguları istatistiklere, ruhsal hastalıkları ekonomik verilere dönüştürerek, insanın iç dünyasını politikanın bir nesnesi yapan Blair hükümeti ‘saadet politikaları’nı 2002 yılında gündeme getirmişti. Richard Layard’ın da kısaca özetlediği gibi, bir toplumun başarısı artık, ekonomik gelişme, işsizliğin oranı gibi geleneksel göstergelerle değil, mutluluk ya da mutsuzluğun ortadan kaldırılma oranlarıyla ölçülmektedir.

Politikada mutluluk söylemi öylesine yaygınlaştı ki, Muhafazakar Parti Başkanı Cameron’da mutluluğun, hükümetin “merkezi görevlerinden biri” olduğu konusunda Başbakan Tony Blair’le hemfikir olduğunu açıkladı. Bazı eğitimciler de bu koroya katıldı. Bunlar, çocuklara kendilerini nasıl iyi hissedeceklerini öğretmenin, matematik, yabancı dil, bilim öğretmekten daha kolay olduğu görüşündeler. Özel Wellington Koleji müdürü, Cambridge Üniversitesi’ne bağlı ‘Saadet Enstitüsü’ ile ortaklaşa çalışıp mutlu gençler yetiştireceğini  açıkladı.

Kim mutlu çocuklar yetiştirmek istemez ki? Ancak bunlar, yaşamın sorularıyla ilgili yanıtlar bulmaya çalışmak amacıyla okullara getirilmiş dersler değil, varolanlarla hoşnut olmayı öğretmenin planlarıdır. Mutluluk politikalarının savunucularının söylemek istediği, refah ve ekonomik kalkınmanın, duygusal yaşamımızı sekteye uğrattığı ve bizi mutsuz ettiğidir. Cameron’un yakın bir zaman önce BBC muhabirine söyledikleri özetliyor bu düşünceyi: “insanların cebine para koymanın ne kadar iyi olduğunu değil, kalplerine sevinç koymanın ne kadar iyi olduğu üzerinde düşünmeliyiz.”

‘Para ile saadet olmaz’ ata sözünde doğru bir yan bulabilirsiniz. Eğer kanserden iki ay ömrünüz kalmışsa, milyoner olmanın bir faydası yoktur ama diğer taraftan milyonerseniz, NHS (İngiltere Ulusal Sağlık Sistemi) sırasında kanser testi yapmak için beklemeniz de gerekmez. Bu projenin savunucuları ısrarla, mutsuzluk ve refah arasında bir bağlantı kurmaya çalışmaktadır. Burada hedef, ilk başta bireyi, toplumsal ve kültürel yaşamın merkezine yerleştirmek ve giderek onu, toplumsal düşünceden uzaklaştırarak, kolektif ilerleme projelerinden, küresel sorunlardan uzak tutmaktır. Politik anlamda topluma söyleyeceği ve vereceği hiçbir şey olmayan politik elitin böyle koşullanmış bir bireyden alacağı meyve de, beklentileri az olan seçmenlerdir.

İnsanın içdünyasının politik önlemlerle düzenlenmeye çalışılması, herşeyden önce politik tükenmişliğin, etiksel çöküşün bir göstergesidir. Devlet yapısı, sosyal devletten, terapi devletine doğru yol aldıkça, okulların da bilimsel eğitimden, duygusal öğretiye geçtiğini gözlemliyoruz.

Toplumsal değişiklikler varolandan hoşnutsuzlukla başlar. Tarihte mutsuzlukların, hoşnutsuzlukların toplumsal değişimlerin motoru olduğuna sık sık şahit olunmuştur. İnsanlar rahatsız, mutsuz hissettikleri zaman değişim ve sonucunda ilerleme gündeme gelir. İnsan tekerleği bulmakla durmadı. Ona bir araç ekledi. Sonra da bir motor.

Gerçek mutluluk, bireyin yaşamla olan mücadelesinde karşısına çıkan zorluklarla olan interaktivitesi içinde oluşur. Diğer bir deyişle, yaşam deneyiminin bir meyvesidir.

Böyle derken, mutsuzluğun tercih edilmesi gerektiği önerilmiyor elbette.

Mutluluk, çağlar boyunca insanın ulaşmak istediği bir hedef olmuştur. Böyle kalması da gerekiyor belkide; ufuk çizgisi gibi, orada. Yaklaştıkça uzaklaşan, uzaklaştıkça arzuyu artıran soyut bir hedef gibi.

1631750cookie-checkSANATTAN… Bana mutluluğu öğretebilir misin Tony?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.