SANATTAN… Günlük yaşam ve sanatçı

Güne nasıl başlarsınız, sorusuna hemen hemen herkes benzer yanıt verir. Sabah kalkılır, yüz yıkanır, kahvaltı yapılır, gazete okunur… sonra da herkes işine göre güne başlar.

Bir sanatçının güne nasıl başladığı ya da bir gün içinde neler yaptığı konusunda ise çeşitli görüşler vardır. Sanatçıların, sıradan insanlardan farklı olarak, gün boyunca bir ilhamdan diğerine atlayan, gelen esinleri sürekli, çalıştığı alana göre, kağıda, tuvale, notalara döken kişiler olduğu sanılır. Sanatçıyı, sanatçı yapan da bu özelliği olduğu düşünülür.

 Bu bir mitostur. Sanatçıda herkes gibi kalktıktan sonra hergünki alışılmış programına (rutin) başlar. Sanatçıya göre değişen bu rutinler, değişmeden tekrarlanan alışkanlıklardır. Tekrarın, yaratıyı engellemesi bir yana, gerçekte bu rutinler arasından, sızan düşünceler, göze çarpan farklılıklar, elenen görüntüler yeni düşüncelere, esinlere yolaçar.

Beethoven‘ın sabah ilk yaptığı iş Viyena’da elinde bir eskiz defteriyle dolaşmaktı. Chopin, Bach’ı piyanoda çalardı. İtalyan ressam Giorgio Morandi, onlarca yıl aynı eski, tozlu şişelerin resmini yaptı. Josef Albers 25 yıl boyunca resmini yaptığı kareler içinde gizli bir sır aradı sanki. Japon sanatçı Kawara, 1960’lardan beri, yaklaşık aynı boyutlardaki tuval üzerine, dört beş kat boya üzerine beyazla günün tarihini yazmaktan ibaret olan binlerce “tarih resimleri” yaptı.

İnsanlara özgürlük duygusunu veren de bu rutinlerdir. Yaşamın en zor dönemleri, genellikle, çoğu zaman da farkında olmadan, bu rutinlerin bozulduğu dönemlere rastlamaz mı? Yeni doğan bebeğin varolan rutini tamamen değiştirmesi, yeni birliktelikler ya da ayrılıklarla gelen heyecan ve sürtüşmeler özünde hep bazı alışkanlıklarımızın değişmek zorunda kalmasıyla ilgili değil midir, her ne kadar itiraf edemesek bile?

Eski Platoncu bir yaklaşımdır. Aydınlığı anlamak için karanlığı yaşamanız gerekir, iyiyi takdir etmek için kötüyü görmek gerekir. Aynı şekilde, sıradışı olanı farketmek için de rutini bilmeniz gerekir.

İki, üç hafta kadar önce, Amerikalı sanatçı Melissa İchiuji, Washinton’da Corcoran Sanat Galerisinin önünde küçük bir platfom üzerinde 36 saat geçirerek gerçekleştirdiği performansını; “yaşam içindeki tekrar edilerek belirli bir doku haline gelen davranışlarımızda bir kesinti yaratmak” olarak açıkladı. 16 hafta süren projesinde sanatçı ilk önce kahve , televizyon, ilaç, içki, hazır yiyecekleri bırakır. Sonra, makyaj yapmayı, et yemeği, gazete okumayı bırakır. Daha sonra da, müzik, ayna, cep telefonu, email, araba, seks, kitap, aile ve arkadaşlarını, saati, ayakkabılarını, yiyeceği ve barınağı bırakır.

Sahip olduğumuz şeyleri takdir etmemiz onları kaybetmek gerektiğini hatırlatmaya çalışır sanki bize İchiuji bu işiyle. Yani rutinler içinde yarattığımız özgürlükleri. Ya da rutinler yoluyla bulduğumuz özgürlükleri, yeni yaşamları.

Alışılmadık düşüncelerin ortaya çıkması için çoğu zaman iç kontrollerin gevşemesi gerekir. Günlük tekrarlar süresinde de, dalgınlık ve gün-düşlemesinde olduğu gibi bilinçdışı/altıyla bağlantı kurmak kolaylaşır. Bu nedenle her günkü rutin, mesela sabah traş olurken, çay içerken, otobüste giderken en iyi fikirlerin geldiği anlar olabilir. Bu anlar, her gün yapılması gerektiği için artık sorgulamadığımız, bu bağlamda da, hiçbir şey yapılmayan anlardır. Dış dünyanın sınırları, kontrolları, sınamaları yoktur bu anlarda. Tamamen kendine ait, sorumlusu bireyin olduğu ender anlardır bunlar. Düşüncelerin, serbestçe üreyebileceği, dolaşabileceği  ve yaratıcı ‘karşılaşma’ların ortaya çıktığı alanlardır bu zaman dilimleri.

Bu gevşeme yada gerileme halleri kişinin, yoğun çabaları ve bunlara eşlik eden engellemelerden uzaklaşmasını sağlar, ki yaratıcı itilim kendini ifade etmek üzere dizginlerinden boşansın. Bu, bir tür, uçak motoruyla pervane arasındaki ilişkiye benzer; Motorun uçağın gövdesini itebilmesi için, pervanenin motor önünde sürekli dönerek hava boşluğu yaratması gerekir.

Yine de burada vurgulanması gereken, rutin hareketler süresinde geçen zaman aralıklarında gelen bilinçdışı esinlerin, tesadüfen, durduk yerde gelmeyecekleridir. Bu sıradışı düşünceler kişinin, kendini verdiği, emek harcayarak çalıştığı alanlara bağlı olarak ortaya çıkarlar. Yaşamının tüm düzeylerinde seferberlik yaratan, bireyin tercih ettiği konunun (burada sanat) odaklandığı amaç, ancak istemi yönlendirebilir. Yani, durup durduk yerde yaratıcılığın, yeni düşüncelerin gelmesini isteyemeyiz. Ancak adanmışlık, konuya yoğunluk temelinde ‘karşılaşma’ları bekleyebiliriz.

Bu konuda Nietzsche, “Trajedinin Doğuşu”nda, Yunan Şarap Tanrısının isminden alıp, sarhoşluk ve vecd hali olarak tanımladığı ‘Dionysos’ ilkesi ile, ussal düzen ve biçime ilişkin ‘Apollon’ ilkesinin diyalektik birlikteliğinden bahseder.

Dionysosçu bir karşılaşma, bu anlamda alkolün ya da uyuşturucunun etkisiyle ortaya çıkan bir  sanat eseridir. Bu yolu denemeyen sanatçı hemen hemen yok gibidir. Bu halde ortaya çıkan sanat eserinin kalitesi, genellikle sanatçının düşüncesine göre, tüketilen alkol/uyuşturucunun miktarı ile orantılı olarak artar. Çoğu zamanda uyuşturucunun etkisi geçtiğinde eserin gerçek değeri farkedilir.

Yaratı, bireyin kendi başına, öznel değişmesiyle (uyuşturucu etkisiyle) olabilecek bir şey değil, bireyin nesnel dünyayla olan ilişkisinin, ’karşılaşmasının’ bir sonucudur. Sanatçının çevresi ile olan bu ‘Apollon’ ilkesi temelindeki ilişkisi ancak ona, varolan dışsal gerçekle arasında ‘eleştirisel bir mesafe’ kurmasını sağlar. (Eleştirel mesafeyi, çok büyük boyuttaki bir resme, insanın burnunu dayararak bakması ile bir kaç adım geri çekilerek resmi incelemesi arasındaki fark örneğiyle basitçe açıklayabiliriz. Doğaldır ki burada, gerçeğin sanatsal eleştirisi için gerekli olan mesafe kavramı ile,  edimsel bir alan değil  ussal bir yaklaşım kastedilmektedir.)

Sonuç olarak sanatı, en genel anlamda, yeni bir şeye varlık kazandırma ya da yeni bir gerçekliğe yaşam verme olarak tanımlarsak; Sanatın yaratılış sürecinde, sanatçının kendi özgün gerçeğine yaşam verebilmesi için gerekli olan bu karşılaşmaları yaşayabilmesinde, günlük yaşam içindeki rutinlerin rolü büyüktür. Yinede bu,  sanatçının kendi dışındaki nesnel gerçeklikle kurduğu bağlar düzlemine bağlıdır. İşte Dinysos ve Apollon ilkeleri arasındaki diyalektik bağda bu noktadadır.

1631160cookie-checkSANATTAN… Günlük yaşam ve sanatçı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.