Sarmadımsa da belden

Bu benim hastalığımı erbabı stéréotypie diye adlandırıyor yanılmıyorsam. Bunun türkçesi var mıdır yok mudur, onu bilse bilse ruhtan anlayan hekim arkadaşlarımız bilir. Evet stéréotypie diyorlar yanılmıyorsam bu bendeki sıkıntılı duruma. Tövbe tövbe, o da ne demek diyeceksiniz. Kimsenin başına vermesin, son derece sinir bir iş. Bazen dilime bir söz takılıyor, günlerce dilimden düşmüyor, artık söylemeyeceğim diyorum ama yapamıyorum. Kitaplara bakarsanız durum vahimden de öte. Gerçekte catatonique bir belirtiymiş bu. O ne demek? Yani ben yaşlılık nedeniyle kafayı yemiş oluyorum. Genellikle bunamalarda ve şizofrenilerde görülürmüş, kitap açıp baktım. Bu illet çocukluğumdan beri yakamı bırakmadığına göre sorun catatonique olmaktan çok schizophrénique olmalıdır. Yanılıyorsam lütfen düzeltin diyeceğim ama sizin de bu konuda benden daha donanımlı olduğunuzu sanmıyorum.

Sorunu anlatmadan sorunun tanımına geçmek yöntem açısından hiç doğru olmadı diyeceksiniz ki yerden göğe haklısınız. Aslında söyledim işte, dilime bir şeyi takıp dolaşıyorum. Daha ayrıntılı ne söyleyeyim. İşin incelikli bir yanı yok. Bazen bir türküden bir söz takılıyor dilime, bazen bir şiir parçası, buna benzer bir şey. Söylemekten yoruluyorum ama kendimi engelleyemiyorum. Demek ki ben yıllar yılı iyi kötü bir şizofren olarak yaşamışım da haberim yokmuş. Keşke daha önce kitap karıştırsaymışım! Ben kendimi şizofrenden çok psikopat bilirim: uyumsuz kişiliğimin başka bir açıklamasını bulamıyorum. Bugüne kadar kimseyle düğün kurup bayram etme yatkınlığını gösteremediğime göre işin içinde küçük ölçüde bir psikopatlık olmalıdır bana kalırsa. Şizofreniye gelince, o iş iyice karışık. En iyisi biz bu konuları ruhtan anlayan hekim dostlara bırakalım, daha ileriye gidip kendimizi gülünç etmeyelim.

Efendim birkaç gündür “Sarmadımsa da belden” deyip geziyorum. Şu yaşa gelmiş ağırbaşlı birine böyle bir takıntı yakışmıyor. “Sarmadımsa da belden / Geçmedim bu emelden.” Patla, saracak durumun da kalmamış! Kaldı ki bu “belden sarma” imgesi öteden beri midemi bulandırır. Bu türkçe tangolar gariptir, bir yandan bizi duygulandırırken bir yandan güldürürler. Sait Faik bir öyküsünde artık beni türkçe tangolar bile ağlamaklı ediyor gibilerden bir şey söyler. Bizler duygulu insanlarız. Tensel istekleri duyuran müzik parçalarından çok duygusal müzik parçaları yakındır bize. Son çeyrek yüzyılda, affınıza mağruren söylüyorum, işi iyice ayağa düşürdüler, iş geldi “Amanini kelle kelle”ye kadar dayandı. “Ölü tavuk pişirdiler” falan çok gerilerde kaldı. Bu durumda türkçe tangolar zaman zaman ortaya koydukları insancı bildirilerle bize çok daha yakın duruyorlar. Yanlış söylüyorsam lütfen beni düzeltin.

Kolayından tanı koymak doğru olmasa da bizim gibi tıptan payını almamış insanlar bunu sık sık yapıyorlar şimdi burada benim yaptığım gibi. Hatta tıptan payını almış olanların bile bu konuda pek sakınık davranmadığını görüyoruz. Bundan birkaç yıl önce bir meslek sahibi hanım arkadaşımız bana bir gün yekten sende kas erimesi hastalığı var dedi. Neye göre söylediğini sorduğumda ben adamın gözünden anlarım gibi çok önemli bir belirlemede bulundu. Hatta beni o tür hastaların kurmuş olduğu derneklere götürmeyi önerdi. Ben de iyi kötü feleğin çemberinden geçmişim ya, dur hele dedim ona, hele kaslar bir erimeye başlasın bakalım. Kasların erimeye başlamasını beklerken bu stéréotypie takıntısıyla uğraşmam gerekecek. Keşke, derim zaman zaman, vaktiyle ruhtan anlar bir hekim olmak için tıp okusaydım. Der demez gülerim. Ben mi? Ne tıbbı? Edebiyatla felsefeyi hamur edip sekiz yılda zor paçayı kurtardık bu yüksek öğrenim dedikleri baş derdinden.

Çok da kafaya taktığım yok dostlarım. Dünya bir konukevidir, her gelen bir süre oyalanır gider. Şimdi bir hekim arkadaşa gitsem, beni iyileştir desem, adamın çabasına yazık. Hem kendi yorulacak hem beni yoracak. Bitmeyen sorular soracak bana. İlk olarak bir kadınla ne zaman buluştun? Annen kızlar konusunda gözünü korkutur muydu? Harama uçkur çözdüğün oldu mu? Babandan kaç kere sopa yedin? Konu komşunun karısına kızına kötü gözle bakmışlığın var mı doğru söyle? O Hafize denen kadına aklını neden taktın? Deden ve baban hovarda insanlar mıydı? Hiç karabasan gördüğün oluyor mu, oluyorsa bunda kadınların yeri nedir? Sık sık aşık olur musun? Yetmiş beşe varmış olmakla birlikte genç kadınlarla mutlu olmak düşleri kuruyor musun? Bir şeyi dile takıp gezmek bunlarla uğraşmaktan daha kolay.

645000cookie-checkSarmadımsa da belden

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.