Satılıyoruuuz… Satıldık…

Ürün olduk, cürüm yapıyorlar, çürüyoruz ve sürüm sürüm sürünüyoruz taban yapıp, ama farkında değiliz.  


Facebook sitesini yapıp, 24 yaşında köşe olan zeki çocuk, havadan kazandığı paralar yetmemiş, 150 milyon üyenin bilgilerini büyük firmalara veri tabanı olarak satacağını açıklamış. İyi para… Global elitism… Yani küresel ahlak erozyonu… Ozon deliğinden daha derin ve büyük bir karadelik… Kul eliyle gerdek… Kaçtan gidecek acaba Facebookçular ? Bilgilerimiz para ediyor ama bizler ucuzlatıldık… Bilgilerimizi alana bir tane de bizden veriyorlar nerdeyse… Tıpkı ülkemizi alanlara içindekileri bedava verdikleri gibi… İçindekilerin haberi yok… Oysa satıldık ey dünyalılar… 


Ünlülerimizin ünleri satılıyor ucuz magazin haberlerinde, ikoncanlarımızın şenlikleri, Gazze’de can çekişen çocuğun hüznü satılıyor… İnternette çocuklar satılıyor, böbrekler satılıyor… Tahterevallicilere Ferrari’ler satılıyor fakir ülkelerde… İDO iskelelerinde yandaş çikolatalar, bisküiler, İBB’nin deniz otobüslerinde tek yanlı kanalların yerel  ve güdümlü akılları satılıyor haksız rekabetle… Denizler, fenerleriyle birlikte üçotuz paraya devletleştirilirken, devletlerin derinlikleri tavan yaptı şimdi… Ormanların yeşermesine satış şerhleri konurken, geleceğimiz ipoteklenip, zamanımız satılıyor zamane çocuklarına… Onurlarımız satıldı batılılara, tüketildi, bitti, şimdi tavırlarımız, satılıyor yeni pazar orta doğululara, nominal üstü anlık suni yükseliş iştahı ile… Halife fonları sokuldu devreye… Başımız, böyle primler yapıp, göklere yükselse de, Ortadoğudaki zenginlere satıp kurtulsak…  


Akdeniz’e sahip olduk ama ne Akdeniz kadar ak olduk tarih boyunca, ne karadeniz kadar kara olduk. Ne Kafkaslar kadar yüksek olduk ne Balkanlar kadar sarp ve soğuk olduk dünyaya… Soğuk savaşın yanardönerliğini kullanıp “ürün konumlandırma “ yaparken rahattık, ağırdan satıyorduk… Şimdi hafif satıcılar var… Soğuk savaş bitti biteli, politik bir dik duruş asla gösteremedik sağımıza solumuza… Ve şimdi Ortadoğu kadar ortalık malı olmaya soyunuyoruz… Doğuya giden trende batıya koşma taklidi yapanlar bizi “hop kucağa“ yaptılar, makas değiştirirken… Ve koskoca bir ülke halkı olarak geçip giden trene bakıyoruz… 1517 lere döndük, Yavuz’un, Mısır’dan halifeliği getirdiği zamanı yaşıyoruz… 


Ki Osmanlıların çöküş temellerinin atılmasının, yani sonun başlangıcıdır…  İkinci lale devri sanılmıştı… İslam aleminin lideri olmuştuk… Arap etkilerinin genetik kodlarımızı tetiklediği ve şuursuz sefahatin şii-pençe hastalığına ülkeyi gark ettiği o gurk dönemde,   babası sofu Beyazıd’ın  üstüne yürüyüp iktidarı alan Yavuz’un getirdiği zihniyete, oğlu Süleyman’ın batı aşkı bile liman olamamıştır… Kardeş kavgalarından köhnemiş cihan imparatorluğunun sefahat aleminde, Kanuni’nin, sadece ülke fethetmeye vakit ayırıp, oğullarının eğitimini ve saray dolaplarının içlerini gözden kaçırması sonunda, muhteşem hanedan, Avrupalı Mustafa’nın yerine, Hürrem’in timsah gözyaşlarıyla, Sarı Selim’e gitti… Doruktan düşüşe geçişin  başlangıcıdır… Duraklama devri diye anılır… Kendisini zirvede mutlak muktedir sanan hanedanların, ülkeyi öyle halim selim biçimde geriye döndürmesinin izdüşümüdür bugünkü öykünmeler… 


Önce o zamanlara özlemler üretildi labaratuvarlarda, halka halka halka aşılandı sanal kudretler, tuvalet kağıtlarıyla ambalajlandı, satışa sunuldu… Sidik yarışında ıslanana kadar pazarda kalacak… Sonra ambalaj dağılıp, eriyecek ve ürün sırıtacak bütün prostatıyla, ama satıldı bir kere… Satılan mal geri alınmaz… Peki mal kim…  


Yarınların çalındığı yetmedi, bugünlere kömür karası çalındığı yetmedi, dünden fikirler de çalınmaya başladı… Makineleştirilmiş, cıvatalara yalama olmuş somunlar monte edilmiş beyaz fırınlar koyuyorlar gri mutfaklara, ulufe misali… Kendi kirli çamaşırlarını halka yıkatmak için titrek çamaşır makineleri veriyorlar onura muhtaçlara… Yanında micro wave bedava, kısa sürede pişirmek için çiğlikleri… Ve bulaşık makineleri, vıcık vıcık bulaşıkların tarihe bıraktığı izleri çıkaramıyor ki, hala kul eliyle yıkanıyor geçmiş vurgunlar köpük köpük, katkılı arap sabunlarıyla…  


Din duygularımıza kanserojen kimyasallar kondu tacirlerce,  karanlıklara hüzmeler serpiştirildi donuk fecirlerce…  Evrene ayak uydurabilmek için, ışık hızının yakalanması gereken devirlerde, ülke olarak pili bitmiş el fenerinin ışığına talimiz… Ortadoğu çekimiyle Ortaçağa talipiz… Ne kıymetli bir ticari ürünmüşüz ki, bu krizde bile satılabiliyoruz,  içinde kaşarı unutulmuş çift kaşarlı tost gibiyiz… Çay alana bedava… 

714500cookie-checkSatılıyoruuuz… Satıldık…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.