Savaşa hayır!

Türkiye’nin son günlerde tehlikeli Orta Doğu bataklığına çekilmeye çalışıldığı açıkça görülüyor. İki ülkeyi savaştırıp ikisine de silah satan küresel güçlerin Türkiye’yi bir piyon gibi kullanma planlarının başarılı olmaması için hepimiz elimizden geleni yapmalıyız.

TBMM’de TSK’nın sınır ötesi askeri müdahalesi konusunda Hükümete izin vermeye dönük kritik tezkere oylamasında, AKP’li milletvekilinin CHP’ye yönelik olarak “Esad’tan yana mısınız, Türkiye’den yana mısınız?” sorusuna tarihi bir yanıt veren CHP’li Muharrem İnce’nin sözünü hatırlatmakta yara vardır : “Esad’ın canı cehenneme. Esas siz Türkiye’den mi yanasınız, Obama’dan yana mı?”

Aşağıdaki yazıyı daha önce kaleme alıp yayımlamıştım. Türkiye’nin savaş batağına sürüklendiği kritik günlerde bu yazıyı yeniden dikkatlerinize getirmeyi uygun buluyorum.

***

Bu yazıyı saklamanızı istiyorum. Bu yazıda savunacaklarım, yalnızca bugün ülkeyi yönetenlere değil, bundan yıllar sonra da ülke yönetimine talip olanlara ders olacak nitelikte bir değerlendirme içermektedir.

Gelelim konumuza. Bugün Türkiye’yi, bölgemizi ve hatta dünyayı ilgilendiren en önemli sorun, küresel güçlerin Orta Doğu coğrafyasında oynadıkları tehlikeli oyundur. Bu oyun sonucunda bazı ülkelerde yönetimler değiştirildi. Tunus ve Mısır gibi ülkelerde yönetim değişiklikleri daha kolay olmuşken, Libya’da küresel güçlerin silahlı müdahalesi ile binlerce insanın hayatına mal olan bir iktidar değişikliği gerçekleştirildi. Sırada ise Suriye ve İran olduğu görülüyor.

Suriye’de yapılan hesaplardan kolay bir sonuç elde edilemedi. Suriye’de istenilen yönetim değişikliği başarılamayınca da İran’a yönelik planlar askıda kalmaya devam ediyor.

Küresel güçlerin Soğuk Savaş sonrası planı, hayali bir küresel düşman (küresel terör) yaratarak dünyayı yeniden biçimlendirmek oldu. Küresel odakların yarattığı düşman (El Kaide), ABD’de yaşanan 11 Eylül gibi, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birkaç ülkede sahneye çıktı. Bunun ardından Afganistan ve Irak işgal edildi. Bugün Irak’tan çekilmek zorunda kalan küresel güçler, kendi elleriyle yarattıkları işbirlikçi iktidarı bile denetleyemeyecek noktaya geldiler. İşbirlikçi bazı iktidar uzantılarının ülkeden kaçmak zorunda kalması gösteriyor ki, Irak, küresel planların güdümünden çıkmaya doğru ilerlemektedir. Küresel işgalciler, Afganistan’dan ise yakın zamanda çekilmek zorunda kalacaklar.

Küresel güçler, Tunus’ta rejimi değiştirip istedikleri bir rejimi kurmak konusunda başarılı olsalar da Mısır’da Mübarek sonrasında planlanan iktidar değişimini gerçekleştirmekte zorlanıyorlar. Bu nedenle Mısır, askeri bir yönetim tarafından küresel planlara hazırlanıyor. İşbirlikçi hükümetin ömrünün çok uzun olmayacağı ise görülecek.

Küresel yeniden yapılanma projesinin en önemli ayağı olan petrol coğrafyaları arasında Libya yer alıyordu. Libya’da Kaddafi iktidarı post modern işgal yöntemiyle silahlı işbirlikçiler ve NATO desteğiyle devrildi ve geçici bir yönetim oluşturuldu. Sırada ise Suriye ve İran bulunuyor.

Bütün bunlar bizleri neden ilgilendiriyor? Küresel güçlerin yeni emperyalist politikalarının hedefinde olan iki ülke, Türkiye’ye sınır komşusudur. Özellikle Suriye’deki küresel planlar, Türkiye üzerinden yönetilmekte olup Suriye’de Esad yönetimi iç müdahaleler ile devrilemeyince Türkiye’nin müdahil yapılacağı silahlı bir müdahale planları yürürlüğe girmek üzere. Eğer Suriye planı başarılı olur ve Esad yönetimi devrilirse, sıraya hemen İran rejiminin de aynı yöntemle devrilip işbirlikçi bir yönetimin getirilmesi planı işlemeye başlayacak.

Bu noktada Türkiye’de ülkeyi yönetenleri ilgilendiren önemli bir konu gündeme geliyor. Yazımızdaki temel iddiamız şu:

“Ülkesini savaşa sokan hükümetlerin sonu, güçlü olsalar bile iktidarı kaybetmeleridir.”

Bu konuda sayısız örnek vermek olasıdır. Aklımıza ilk gelen örnek, ülkesini II. Dünya Savaşı’na sokan Hitler’dir. Aynı savaştan sonra 1945 yılında Churchill’in iktidarı kaybettiğini de hatırlamak gerekir. Aynı Churchill, I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale yenilgisinden sonra da Bakanlık görevini bırakmak durumunda kalmıştı. Yalnızca savaşları kaybeden II. Dünya Savaşı öncesi liderler Mussolini, Franco, Salazar gibiler değil, ülkesini savaşa sokup savaşları kazanan liderler de iktidarlarını çoklukla kaybetmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’nı kaybetmesi ile Talat Paşa hükümetinin istifa ettiğini ve Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihe karıştığını hatırlamak gerekir. Kurtuluş Savaşı sonrası denize dökülen Yunan hükümeti istifa etmiştir. Kıbrıs’ta savaş ortamını yaratıp 1974 müdahalesi sonrası iktidarı kaybeden askeri cunta da bir diğer örnektir.

Ülkelerini haksız savaşlara sürükleyen liderler ve iktidarlar, çok büyük halk desteğine sahip olsalar bile iktidarı kaybetmek durumunda kalıyorlar. Her savaşın faturası, ülkesini savaşa sürükleyen hükümetlere çıkar. Savaşlarda kazananlar, genellikle silah tekelleri ve küresel güçlerken, savaşta yer alan hükümetler ise savaşı kazansalar bile iktidarları çok kısa ömürlü olmaktadır. Özellikle ülkelerini haksız savaşa sürükleyen ülkelerde iktidar değişiklikleri kaçınılmazdır.

Türkiye, küresel güçlerin zorlamasıyla Suriye ve İran ile haksız bir savaşa girişmesi durumunda hükümetin ülkeyi yönetemeyeceği ve iktidardan gitmesinin kaçınılmaz olacağı bilinmelidir. Bu gerçeği, herkesten önce ülkeyi yönetenlerin bilmesi gerekir.

“21. yüzyılda ülkesini savaşa sokan hükümetlerin sonu, güçlü halk destekleri olsa bile iktidarı kaybetmeleri olacaktır.” Şunu da unutmayalım : Savaşları korkaklar ve zenginler çıkarsalar da savaşlarda cesurlar ve yoksul halk çocukları ölür.

Savaşa Hayır!

674000cookie-checkSavaşa hayır!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.