Schelling

Alman ülkücülüğünün üç adından en çok bilineni din filozofu Hegel’dir. Öznelci Fichte’nin adını duymuş olanlar da vardır. Üçüncü kişiyle, doğa filozofu Friedrich Wilhelm Joseph Schelling’le (1775-1854) pek ilgilenen olmaz. İnsanın bilim inancından uzaklaşıp yeniden gizemciliğin yollarına düşmeye başladığı zamanlarda Schelling’in unutulmuş olması belki de doğaldır. XIX. yüzyılda birileri hızlı bilimsel gelişmelerden ve onun yarattığı sonuçlardan yorgun düşmüş gibiydi: biraz da içe dönmek gerekiyordu. XIX. yüzyıl felsefesinin bilimsel bakış açısı yerini gizemciliğe kadar uzanan bir öznelciliğe bırakmaya başladı. Usçu temellere dayanan fransız felsefesi bile Bergson’la bir başka yola girdi. Schelling’in bilimsel bakışa ağırlık veren felsefesi belki de bu yüzden çok ilgi çekmeyen bir felsefe oldu. Onun felsefesi bütüncü bir felsefedir. Hegel’e göre daha gerçekçi bir yol izlemiş olan Schelling bilimsel kavrayışa dayalı bir düşünce anlayışı geliştirdi. Hegel’in inanç temeline dayalı tam anlamında dizgeci felsefesine karşılık Schelling felsefesi doğa kavramını temel alan ve tüm sorunları evrensel düzeyde tartışan ve çözmeye çalışan bir felsefe oldu. Hegel gibi Schelling de bir konu zenginliği içinde kurdu felsefesini: hiçbir sorun yoktu ki onun öğretisinde yerini bulmasın. Bilimlerin konuları ve yöntemleri, devletin yapısı, bitki ve hayvan dünyası, sanatın ve ahlakın ne olup ne olmadığı, toplumsal yaşamda özgürlüğün ne anlama geldiği gibi konular Schelling’in başlıca ilgi alanlarıydı.

Schelling bilgi sorunlarını derinlemesine ele aldı. Buna göre ilginç bir bilgikuramı geliştirdi, özne ve nesne ilişkisini geniş çerçevede inceledi. Birbirine ilgisiz gibi duran bilimlerin başlıca sorunlarını bir bütünde tartışmaya çalıştı. Kuramla uygulamanın sıkı sıkıya birbirine bağlı olduğu ya da birbirini tümlediği bu felsefe bilimlerin kendilerine özgü somut sorunlarını tartışacak kadar atılgandı. Schelling insanlığın sorunlarını ve özellikle bilim dünyasının sorunlarını bir ya da birkaç yüzüyle değil bütün yüzleriyle görmeye çalıştı, felsefe tarihini bilimsel düşünceye giden yolda en önemli dayanak diye değerlendirdi. İnsanlığın evrimini kavrayabilmek için düşünsel geçmişimizin birbirini izleyen evrelerini çok iyi bilmek gerektiğini düşünüyordu. İyi bir dünya için insanın kendi geçmişi üzerine bilinçlenmesi gerekiyordu. Bunun için de düşünce dünyasının evrensel düzeydeki gelişim koşullarını araştırmak gerekiyordu. Schelling alman düşüncesinin geçmişini anlamaya çalışırken ilk alman filozofu Leibniz’den de yararlandı. İlerleme fikrinin ilk belirleyicisi olan Leibniz insanlığın evrimsel gelişimi konusunda Schelling’i derinden etkilemişti. Kant’ın ereklilik kavrayışı da Schelling’in felsefesini oluşturmasında etkili oldu.

Bütün bunlar bize bu dizge filozofunun görüşlerini büyük ölçüde önderlerinin görüşlerine dayandırdığını gösteriyor. Onun evrimci heptanrıcılık diye belirleyebileceğimiz nesnel ülkücülüğü felsefe tarihinin güçlü ve zengin kaynaklarından beslenmiştir. Schelling bize her zaman gerçek felsefenin geleneksel dayanakları olması gerektiğini esinler. Doğa hem kendisi olarak hem de felsefi çıkış noktası olarak önemlidir. Ama doğa kadar önemli olan bir şey vardır, o da kendi kendinin bilincidir. Bu çerçevede “doğa” ve “ben” bir bütün oluştururlar. Doğa en kaba kesimlerinde bile canlıdır. Bu canlı yapıda karşıt güçler belirleyicidir. Doğanın düzeni diyalektiktir. Ruhun kendi üzerine dönüşü nesnelle öznelin kökel özdeşliğinin kavranılmasını sağlar. Nesnelle öznelin kökel özdeşliği iki biçimde kendini gösterir. Çıkış noktası olarak özneli alabiliriz ya da nesnele dayanarak özneli gösterebiliriz: nesnelle öznel arasında indirgenemez bir bütünlük vardır. Doğa bilimleri de doğa felsefesi de bu nesnelden yola çıkma yöntemini kullanırlar. Öznelden yola çıktığımızda da nesnele ulaşabiliriz, nesnelin kökenini gösterebiliriz. Doğa felsefesi de zihin felsefesi de bir bütünün parçalarıdır. Doğa bilimlerinin amacı doğa olgularının temelindeki düşünselliği kavramaktır.

Schelling’in yaşamında bize ilginç gelecek şeyler yoktur. O Hölderlin’in ve Hegel’in arkadaşıydı. Tübingen’de ve Leipzig’de felsefe ve dinbilim okudu. Yirmi iki yaşında Jena’da felsefe profesörü oldu. Bu konuda Schiller’in ve Goethe’nin yardımını gördü. Sonra Würzburg’da Erlangen’de Münih’de felsefe profesörü olarak çalıştı. Münih Bilimler Akademisi’nin başkanlığını yaptı. 1841’de Berlin’de felsefe profesörü olarak çalışmaya başladığında Prusya’nın resmi filozofu olarak biliniyordu.

Şimdi Schelling’e ne gerek vardı derseniz yerden göğe haklısınız.

645270cookie-checkSchelling

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.