Seller doğal değil, doğal ormanların azaltılmasının sonucu!

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – “Tarım ve Orman Bakanının sellerle ilgili açıklamalarına bakılırsa, bölgede hemen hemen her yıl yaşanan bu tür yıkımlardan hiç ama hiç ders çıkarılmamıştır.”

Türkiye ormancılığı konusunda önemli çalışmalara imza atan Doç. Dr. Yücel Çağlar, Doğu Karadeniz Bölgesindeki seller, toprak kaymaları ve su baskınlarının doğal afet olmadığını belirterek, “Bölgedeki seller, çoğu kez olduğu gibi bu kez yalnızca deniz seviyesindeki kentsel yerleşmelerdeki alt yapı yetersizliği ile ‘betonlaşmadan’ kaynaklanan bir sonuç değildir; hemen hemen tümüyle, 500-700 metrelerdeki, kısmen de daha yüksek yerlerdeki arazi kullanım biçiminden, doğal ağaçsı bitki örtüsünün özellikle de doğal orman ekosistemlerinin azaltılmasından kaynaklanıyor. Sellerin temel nedenin yalnızca alçak yerlerdeki ‘betonlaşmalar’ olarak algılanmasına yol açabilecek söylemler, ‘sorumlu sorumsuzların’ yine gözlerden kaçırılmasına yol açabilecektir. Tarım ve Orman Bakanı’nın sellerle ilgili açıklamalarına bakılırsa, bölgede hemen hemen her yıl yaşanan bu tür yıkımlardan hiç ama hiç ders çıkarılmamıştır” görüşünü dile getirdi.

Doç. Dr. Yücel Çağlar.

‘Türkiye Ormancılık Tarihi’ ve ‘Türkiye’de Ormancılık Politikası’ gibi başvuru kaynağı kitapların yanında orman ekosistemi ve ormancılık politikalarını ele alan birçok kitaba imza atan Doç. Dr. Yücel Çağlar, Doğu Karadeniz’deki sel ve su baskınlarına ilişkin değerlendirmede bulundu.

‘YAĞIŞLAR DOĞAL ANCAK SONUÇLARI KESİNLİKLE DOĞAL DEĞİL’

Seller, toprak kaymaları ve su baskınlarıyla ilgili gözden kaçırılan gerçeklerin artık görülmesi gerektiğine işaret eden Çağlar, bölgedeki yağışların uzun süreli ya da yoğun olmasının doğal olduğunu ancak yaşanan sonuçların kesinlikle doğal olmadığını dile getirdi. Sellerin ve su baskınlarının neden önlememediğinin sorgulanması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Yücel Çağlar, yapılması gereken sorgulamanın inşaat, yerleşim planlaması, tarım, ormancılık ve toplum bilim üzerine temellendirilmesi gerektiğini kaydettiği değerlendirmesinde şu görüşleri dile getirdi:

‘SELLER SAÇMA SAPAN SÖYLEMLERLE GEÇİŞTİRİLİYOR’

“Ülkemizde, böylesi bir yaklaşım yerine, doğrular ve yanlışlar birbirleriyle karıştırılıyor, dolayısıyla da anlamsızlaşan çoğu kez kısır tartışmalar yeğleniyor. Ayrıca bu, son derece yalın gerçeklikler, en bilgili olması gereken ilgili meslek örgütleri, bilimciler tarafında da çoğunlukla görülmüyor, dolayısıyla da, deyim yerindeyse, sıkça ‘sapla saman karıştırılıyor.’ Giresun’daki son seller, toprak kaymaları ile su baskınlarının yol açtığı can ve ‘mal’ yitimlerine de çoğunlukla böyle yaklaşılıyor; yine içtenliksiz yazıklanmalar, yüzeysel, daha doğrusu ‘suya tirit’ basın açıklamaları, ‘doğanın intikamı’, ‘doğanın öfkesi’ vb. saçma sapan söylemlerle geçiştirilmeye çalışılıyor.

sel

SELLERE YOL AÇAN YAĞIŞLAR YÜKSEKLERDE YOĞUNLAŞTI

Öte yandan; sellerin alçak yerlerdeki ‘betonlaşmadan’, dahası, küresel iklim değişikliğinden kaynaklandığı anlamına gelen nedensel değil de sonuç temelli açıklamalara katılabilmek olanaksızdır: Sellere yol açan son yağışlar denizden yüksekliği en fazla 500-700 metreler, kısmen de daha yüksek yerlerde yoğunlaşmıştır. Bilindiği gibi bu yükseltilerde ‘betonlaşma’ yok denebilecek düzeydedir ve son derece dağınık biçimdedir. Ancak, bölgede bile ender olarak görülen şiddetli yağışların yanı sıra aşağıda başlıcalarına değinilen olumsuzluklar, bu türden yıkımları kaçınılmazlaştırıyor.”

ORMANLAR YOK EDİLDİ, GERİYE ÇAYIR, MISIR VE FINDIKLIK KALDI

Bölgede deniz seviyesi ile 700 metre arasındaki yükseltilerde, çoğunlukla yok edilen orman ekosistemlerinin yerlerinde sığ kök yapısına sahip çaylıklar, kısmen de fındık ve mısırlıkların yaygın olduğuna dikkati çeken Çağlar, “Böylesi tarımsal etkinliklerin yapıldığı hemen hemen hiçbir yörede sekileme çalışmaları ise hemen hemen hiç yapılmıyor. Bu, özellikle yüksek eğimli yerlerde toprakların su tutma kapasitesini ve tutunma gücünü zayıflatıyor. Bu durum, belirli bir düzey üzerine çıkıldığında ise, özellikle de herhangi bir önlem alınmadığında, toprak kaymalarını daha da kolaylaştırıyor” diye konuştu.   

İSTEYEN İSTEDİĞİ YERDE ÇOK KATLI BİNA YAPABİLİYOR

Bölgedeki köy ve mahallelerdeki yapılaşmaların denetimsiz olduğuna da işaret eden Doç. Dr. Yücel Çağlar, “Öyle ki, engelleyici kimi hukuksal düzenlemelere karşın isteyen istediği yerlerde istediği gibi ve istediğince çok katlı yapılar yapabiliyor; sonra da sıkça çıkarılan imar affı yasalarıyla bu durum kalıcılaştırılıyor. Sözgelimi, 1985 yılında yürürlüğe konulan, 1999 yılında yeniden düzenlenen ve 2001 yılında da adı Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği olarak değiştirilen Yönetmelik genel olarak tüm köylerde, özel olarak da Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki kırsal yerleşmelerde gerektiği gibi uygulanmıyor” dedi.

MUHTAR İZNİYLE YAPILAŞMA VAR AMA YAPILANLARA DENETİM YOK

Plansız Alanlar İmar Yönetmeliğinin 1999 yılında değiştirilen 4. Maddesinde yer verilen Muhtarlık izni hükmüne değinen Çağlar, ‘Köy ve mezraların yerleşik alanı ve civarında, köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlarca, konut, hayvancılık veya tarımsal amaçlı yapı yapılabilmesi için ilgili köy ihtiyar heyetince verilen yazılı izin’ şeklinde tanımlanan düzenlemenin günümüzde de geçerliliğini koruduğuna dikkat çekerek  “Açıktır, uygulanmasından birinci derecede valiliklerin sorumlu olduğu bu kuralların yerine getirilmemesi de, özellikle yerleşme yerlerindeki toprak kaymalarını kolaylaştırıyor” diye konuştu.

KIRSALDA ARAZİ KULLANIMINDAKİ BAŞIBOZUKLUK PEKİŞTİRİLDİ

Doğu Karadeniz Bölgesinde sıklıkla yinelenen sellerle ilgili değerlendirmesinde Şubat 2020’de yapılan düzenleme (7221 Nolu kanun) ile ‘Belediye ve mücavir alanlar dışında köylerin köy yerleşik alanlarında, civarında ve mezralarda yapılacak konut, entegre tesis niteliğinde olmayan ve imar planı gerektirmeyen tarım ve hayvancılık amaçlı yapılar ile köyde oturanların ihtiyaçlarını karşılayacak bakkal, manav, berber, köy fırını, köy kahvesi, köy lokantası, tanıtım ve teşhir büfeleri ve köy halkı tarafından kurulan ve işletilen kooperatiflerin işletme binası gibi yapılar için yapı ruhsatı aranmaz’ hükmü getirildiğine işaret ederek,  bu düzenleme ile kırsal yerleşimlerdeki arazi kullanımında yaşanan başıbozuk durumun ve denetimsizliğin iyiden iyiye pekiştirildiğini savundu.

HER TÜRLÜ ARAZİ KULLANIMI YÖRE İNSANININ KEYFİNE BIRAKILDI

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 27 maddesinde yapılan değişiklik ile “Köy yerleşik alan sınırı içerisinde, 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri uygulanmaz” kuralının getirildiğine değinen Çağlar, “Böylece, her türlü bilim dışı arazi kullanımı da yöre insanının istencine ve keyfine bırakılmıştır” diye konuştu.

KİMSE ‘YAYLALARDA YAPILAN TAHSİSLER NE OLDU?’ DİYE SORMUYOR

3194 sayılı yasaya eklenen düzenlemeyle yaylak ve kışlakların geçici olarak yapılaşmaya açılmasının sağlandığını da anımsatan Doç. Dr. Yücel Çağlar, “Bu düzenlemeyle yaylalardaki yapılaşmalara yeni boyutlar kazandırılmıştı. Ancak Madde 2014 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. İlginçtir, bir tek meraklı çıkıp da ‘Peki, tahsis edilen bu gibi yerler ne oldu?’ sorusunu sormuyor. Denizden daha yüksek yerlerde orman ekosistemlerinin yönetilmesindeki teknik yanlışlıkların yol açtığı orman yıkımları, sanıldığının tersine, bölgede son derece yaygın bir ormansızlaşmaya; yerine kök yapıları sığ ağaççıkların, otlukların yaygınlaşmasına yol açmıştır. Bu durum toprakların yağışları tutma kapasitesinin azaltmasının yanı sıra, daha önce de belirtildiği gibi, toprakların tutunabilme olanağını da azaltmıştır” dedi.

HES’LERİN YARATTIĞI YIKIM YAĞIŞ-BİTKİ ÖRTÜSÜ DENGESİNİ BOZDU

Yaylalardaki yoğun otlatma, yapılaşma ve kullanıcı yoğunluğunun bitkisel örtüsüzleşmeyi daha da hızlandırdığını belirten Çağlar,  şöyle konuştu: “Sahi; aklıma gelmişken Havva Ana’ya da sevgilerimi gönderip ben sorayım bari. Nasıl olsa artık kimseler dert edinip de sormuyor: Bölgeyi baştan sona yaracak biçimde geçirilen şu ünlü ‘Yeşil Yol Projesi’ bitti mi? Bittiyse eğer bölgede arazi kullanımında ne gibi değişiklikler oldu acaba? Bölgedeki akarsularda selleri önleme, en aza indirme amaçlı alt yapı çalışmalarının hemen hemen hiç yapılmamış olması, selleri hem tetiklemiş hem de yaygınlaştırmıştır. Son yirmi yıldır yapılanlar ile hiç ya da gerektiğince yapılmayanların tek sorumlusu siyasal iktidarın bu yaşananlarda hiçbir sorumluluğu yok mu? Bölge genelinde HES’lerin yapım sürecinde yaşanan bitki örtüsü, özellikle de orman ekosistemi yıkımlarının bölgedeki yağışlar-bitki örtüsü dengesini iyiden iyiye bozduğu açıktır.”

SELLER DOĞAL ORMANLARIN AZALTILMASINDAN KAYNAKLANIYOR

Doğu Karadeniz Bölgesindeki sellerin çoğu kez olduğu gibi bu kez yalnızca deniz seviyesindeki kentsel yerleşmelerin altyapı yetersizliği ve betonlaşmadan kaynaklanan bir sonuç olmadığı görüşünü savunan Doç. Dr. Yücel Çağlar, bu sorunun 500-700 metreler ile daha yüksek yerlerdeki arazi kullanım biçiminin yanı sıra doğal bitki ve orman ekosistemlerinin azaltılmasından kaynaklandığını kaydetti.

BAKAN’IN AÇIKLAMALARI: YIKIMDAN HİÇ DERS ÇIKARILMAMIŞ

Sellerin temel nedenin yalnızca alçak yerlerdeki ‘betonlaşmalar’ olarak algılanmasına yol açabilecek söylemlerin bölgedeki yapısal nedenlerin ve sorumluların gözden kaçırılmasına yol açabileceğine işaret eden Çağlar, “Tarım ve Orman Bakanı’nın sellerle ilgili açıklamalarına bakılırsa, bölgede hemen hemen her yıl yaşanan bu tür yıkımlardan hiç ama hiç ders çıkarılmamıştır. Bu, söz konusu Bakan yönünden hiç de şaşılacak bir durum değildir. Böylesi açıklamalar onun ‘fıtratındadır’ çünkü. Şaşılacak durum; başta bölgelerdeki eskisiyle yenisiyle üniversiteler olmak üzere ‘ilgisiz ilgililer’ ve ‘bilgisiz bilgililerin’ akıl almaz denli yüzeysel açıklamalardır” ifadelerini kullandı.

2444590cookie-checkSeller doğal değil, doğal ormanların azaltılmasının sonucu!
Önceki haberTürkiye’den ABD’nin Hamas eleştirisine sert yanıt
Sonraki haberCovid-19’un uğramadığı 10 ülke: Virüsü engellediler ama yenebildiler mi?
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.