Sevdiğinin gözünün içine bakarak şiir okuyamama…

“Sevdiğinin Gözünün İçine Bakarak Şiir Okuyamamaktır, Engelli.” Bu tanım beni çok şaşırttığı gibi, bir haftadr dilimden de düşmüyor. Bu konuyu aktarırken bazı sorularda yöneltiyorum. Bu nedenle, çalışma yaşamına ilişkin bu salı yazımıza, bu tanımı başlık olarak da aldım. Şimdi sorularımızı yöneltelim.

1. Şiir okumayan,
2. Şiir okumayı sevmediğini söyleyen,
3. Sevgilisinin gözünün içine bakarak şiir okuma gereğini aklına bile getirmeyen,
4. Yaşamında bir karşı cinse karşı hiç şiir okumayan,
5. Şiir okuma gereğini duymayan,

İnsanlar engelli değil mi ? Yoksa daha “Ağır Vaka mı?”

Panel de konuşulanlar önemliydi. Özellikle engellilerin kendilerini tanımlarken ve istemlerini açıklarken söyledikleri, umarım siyasilere de ulaşır. Bize acımayın, yardım diye yapmayın, bizim haklarımızı verin yeter diyorlardı, işin özü, ortaya çıkan sonuç.

Ama o söz yine dilime dolanıyor doğrusu. “Sevdiğinin gözününü içine bakarak şiir okuyamamaktır, engelli.”

Kaldırımlarda bize ayrılan şeridlerinin üzerine arabanızı park etmeyin diyorlardı en basit olarak. Kaldırımlardan inerken tekerlikli sandalyemizi kullanmamamız için mi yapıyorsunuz bu kadar yüksekliği, diyorlardı. Acıyarak, yüzünüzü buruşturarak bakmayın diyorlardı.

90’lı yıllara gittim. Güzel bir dostu anarak. Özürlüler İdaresi Başkanlığı yeni kurulmuştu. Başkanılığına getirilmişti. Ailelerinde özürlü olanlaraın bunu saklamaları ve özürlüleri toplumdan soyutlayarak eve kapatmamalarını aşıyoruz. Sosyal yaşama katmak için önce bu bilinci oluşturmaya çalışıyoruz demişti. Başarlılı da oldular bu süreç te. Dönemin Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin de, konuya sahip çıkması bu başarınını bir başka yönüydü.

Oysa bürokrasi ve hırs konusu, bazen ne denli olumsuzluklarıda içerebiliyor. O göreve gelmemesi için, bir dizi karalama kampanyası yapanların, iddialarının gerçek olmadığı da çıktı sonra. Son nefesine kadar, bu görevi sürdürdü, Süleyman Yançatoral. Yukarıda buluştukları ile görüşüyordur belki, neden bana engel olmak istediniz diye, sağolanlar da belki hata yaptık diye düşünüyorlardır.

Süleyman Yamçatoral’ı ışıklar içine yolladıkdan sonra, Devlet Bakanı Hasan Gemici beni çağırdı. Görev teklif etti, Teşekkür ettim sadece. Görevi kabul etmeyeceğini biliyordum ama şöyle söyleyeyim dedi. Süleymanın bıraktığı yerden devam etmeni istiyorum diye de ekledi. Bu söz karşısında söyleyecek söz bulamadım. Benzer ekipler daha duyar duymaz yine harekete geçmişler, Bakan, bunu ilettiğinde de teşekkür ederek, tartışma ortamına çekilmek istemiyorum diye de, teşekkür etmiştim.

Bu birim kamu oyu yaratmada ve hizmetlerin tek elden koordinasyonunun sağlanmasında önemli bir işlev gördü. Ancak daha sonra politik tavır değişikliği ve bu değişiklik çerçevesinde gelen yöneticiler nedeniye, kurumun o günkü yapısı günümüzde farklı bir yapılanmaya doğru yöneldi.

Türkiye Engelsiz Yaşam ve Sosyal Hizmet Vakfı’nın, bu gün ile ilgili düzenlediği, “Engelliler ve Çalışma Hayatı” konulu panelde engelli olan konuşanlar, içten yşadıklarını anlatarak dileklerini aktardılar. Ama en önemlisi bize acıyarak bakıp, yardım diye yapmayın bunları diyorlardı. Yurttaş olma bilinci bu denli güzel aktarılabilir.

Panel’in ilk oturumu, konunun sahibi olan engellilere ayrılmıştı. Aktardığım tanım da orada yapıldı.

Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Hizmet Bölümü öğretim üyesi meslektaşım, Prof.Dr. Kasım Karataş, engelliler ili ilgili yaptığı çalışmaların bulgularından hareketle sürdürdü konuşmasını. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çalışma Genel Müdür Yardımcısı, iş müfettişi kökenli meslektaşım Nurcan Önder de, dile getirilen istemlerin yerine getirilmesi için notlarını aldığını belirterek başladı konuşmasına. İstihdam Stratejisi’n de engellilerle ilgili ele alınan konulara ilişkin bilgileri de aktardı. Daha sonra ayrılmak zorunda kaldığımdan izleyemediğim konuşmalar ve katkılar da vardı.

Konunun gündeme getirilmesi ve bu etkinliğin oluşturulmasındaki katkısı nedeniye, değerli sendikacı, Türk-İş önceki genel başkanlkarından ve halen SGK Yönetim Kurulu üyesi Salih Kılıç’ı da Vakfın Başkanı olarak anmadan ve kutlamadan geçmek te haksızlık olur.

Bu yazı, okul arkadaşım, meslektaşım, dostum, üstadım, güzel insan Süleyman Yançatoral anısına, ışıklar içinde olsun diye, bir anma ve selam gönderme yazısıdır.

Bu toplantıya,emeği geçen ve katkı verenlere içtenlikle teşekkürler, sağolsunlar. Ama o söz yine dilimin ucunda.

“Sevdiğinin gözünün içine bakarak, şiir okuyamamaktır, engelli.”

Şöyle seslenmek istiyorum. Senin gönül gözünle görerek sevgiline okuduğun şiiri duyumsayamayanlar da, senin ulaşabildiğin, sevgi, gönül ve şiir üçgenine keşke ulaşabilseler.

Siz şiir okumayı sürdürün yeter ki.

______________

Ankara. 9 Aralık 2014. Salı. [email protected]

1568240cookie-checkSevdiğinin gözünün içine bakarak şiir okuyamama…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.