Siyaset zor zenaat…

Yaklaşık yarım asırdır, yaşanmış olayları, her türlü siyasi ve ekonomik gelişmeleri ve de siyaset adamlarını yakından izledim.
Bir gazeteci olarak zaten izlemek zorundaydım.
Ayrıca “özel ilgi” alanı yaptım kendime siyaseti…
Bu siyasetin içine biraz “ekonomi sosu” eklemeyi unutmadım.
Çünkü dünya sadece ve sadece vahşi kapitalizmin pençesindeydi ve her şey onun çevresinde gelişiyordu.
Doğruya yakın tabirle dünyanın merkezi ekonomiydi ve onun kirli yüzü paraydı…
Bakmayın siz “önce insan” safsatasına vurgu yapanlara…
İnsan “gerçek” olarak doğru ama dünyanın yarısına yakın insan açlık sınırının altında kıvranırken, Afrika ülkelerinde insanlar bir dilim ekmek bulamadıkları için ölürken, gelin de siz “Yahu insanlık öldü mü?” sorusuna yanıt arayanlara burun kıvırmayın.
Yani “Önce insan” diyenler dahi politika yapıyorlar açıkcası.
Çünkü üzerinde yaşadığımız gezegende insanlar için yapılanlar öylesi az ki.

Neyse biz siyaset ve insan ilişkilerine dönelim.
Türkiye’deki siyaseti izlerken insan ister istemez bu fotoğraf içinde rol alan aktörleri, yani siyasi liderlerin portrelerini de zihnine kazıyor.
Büyük Kurtarıcı Atatürk hariç, İnönü’den başlayan ve RTE’ye kadar uzanan siyaset arenasında, hemen hemen tüm liderlerin ya seçim gezilerine katıldım, ya da herhangi bir olay nedeniyle yakınlarında bulundum.
Çoğunu ya bakanlar kurulundaki icraatlarında, ya da meclisteki oturumlarda izledim.
Özetle siyasi lider ve kurmay takımını iyi kötü bilenlerdenim.
Bir tek Recep Tayyip Erdoğan ve takımını gazeteci olarak izleyecek zamanım olmadı.
Dahası, zamanım vardı ama bizim gibi gazeteci-muhabir takımını çalıştırmak artık yeni gazete patronlarının işine gelmedi.
Hala da gelmez.
Çünkü doğru yazarız.
Çünkü patrondan laf gelir korkusu yoktur içimizde.
Çünkü haberlerde tarafsız kalırız.
Tarafsız kalırız ki, gazeteyi eline alan okuyucu sayfada yer alan her konunun doğru olduğunu bilsin.
Çünkü dürüst davranmak zorundayız.
Herhangi bir haberimiz yalanlanırsa, kimsenin yüzüne bakamaz hale gelmek kitabımızda yoktur da ondan.
Bu yüzden “eski”lere rağbet kalmadı.
Kalmasın…
Zaten Türk basınında da “etik “ kalmadı.
Bu “ etik zafiyeti” bile teselli olmamıza yeterli.

Neyse yine çizgimizi kaybeder gibi olduk.
Gelelim esas konumuza.

1950 sonrasi siyasi liderlerin hemen hepsi, ya kurmaylarının gevezelikleri, ya da acemilikleri yüzünden gazetecilere bol bol haber malzemesi verirlerdi bizim zamanımızda.
Yani hemen her gün hükümetin bir bakanından veya genel müdüründen, yanlış bir uygulama haberi elimize geçerdi.
Yolsuzluk haberleri hemen her ay bir gazetede yer alırdı.
Gazeteler ve muhabirleri elde ettikleri bilgileri birkaç kanaldan doğrulatıp gazetelerine aktardıklarında akıllarına “yanlış mu yaptım?” sorusu takılmazdı.

Bizim dönem gazetecileri gece başlarını yastığa vicdanları rahat olarak koyarlardı
Hiçbir haberim için “acaba haksızlık mı yaptım?” diye düşünmek zorunda kalmadım..
Hiçbir gece vicdan muhasebesi yapmak zorunda kalmadım.

AKP’den önce de Ulusal gazeteler iktidarı destekleyen ve karşı çıkanlar olmak üzere ikiye ayılırlardı ama bugünkü gibi değil.
Misal: hükümet yanlısı (yandaş) gazete sayısı bir veya ikiyi geçmezdi.
Şimdiki gibi değil.
Hatta bugün tam tersi.

Dikkat ettim son dokuz yılda, Başbakan Erdoğan ve kurmayları yani kader arkadaşları, muhalif gazetelere malzeme vermemek için ellerinden geleni yaptılar.
Korkunç bir disiplin var kendi aralarında.
Akıl almaz bir duvar inşa ettiler muhalif gazetecilerle kendi aralarında…
Aşılmaz duvarlar arkasında neler oldu, ne hatalar yapıldı, hangi olaylar önlendi hiçbir şey sızmadı basına.
Ve “Kol kırılır, yen içinde kalır” denildi büyük ihtimalle.
Belki bu disiplinli davranış için Erdoğan, belki de kurmaylarına, hatta üst düzey bürokratlarına yemin dahi ettirmiş olabilir.
Çünkü böylesine haber sıkıntısının yaşandığı dönemlere hiç rastlamadım.
Yani hatasız bir iktidar kesinlikle olamaz.
Üstelik basit değil, çok vahim hatalar, usulsüzlükler hatta yolsuzuklar dahi yapılır her iktidar döneminde.
İnsanın olduğu yerde hata önlenemez.
Hatanın yapıldığı an ise basın bunu okuyuculara yani halka duyurur.
Zor zenaattır siyaset.
Ama AKP iktidarı bu zoru bir şekilde aşmak için elinden geleni yapıyor.
Ve yandaşların karşısındaki medya, yani muhalif gazete ve televizyonlar haber konusunda nal topluyorlar.

Bu ülkede, dokuz yıl içinde tek bir yolsuzluk olayı yaşanmadı mı yani?
Elimde somut bir belge veya veri yok ama ben hala her iktidar döneminde hata, yanlışlık ve yolsuzluk olabileceğine inananlardanım.
Bu noktada iktidarlar ne kadar disiplin uygulamış olsalar da, medya mensupları için etrafa ne kadar korku salmış bulunsalar da, birileri çıkar eğer güvenilen gazeteci varsa-kalmışsa ona durumu açıklardı.
Bence medya hem halk nezdinde hem iktidar kadrolarında çalışanlar nezdinde güvenilir olmaktan çıktığı için hiçbir hata ve yolsuzluk iddiası kamuoyuna mal edilemiyor.
Mevcut medyanın halkın gözünde hiç bir itibarı yoksa ve kalmamışsa, siyasetciyi masa başında eleştirme gibi ucuz yollara sapmak kaçınılmaz olur.
Masa başı kehanetlerini (!) belgesiz iddiaları da kimse yemez.
Bilgi çağında, belge-bulgu ve kanıtsız haber dönemi kapandı artık.
Siyaset ne kadar zor sanat ise gazetecilik ondan daha zor hale geldi.
Bu böyle biline.

1628080cookie-checkSiyaset zor zenaat…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.