Siyasetin dalgalı dünyası

Bir toplumda olan bitenden öncelikle kimler sorumludur diye sorsalar elbette siyasetçiler deriz. Gerçekten böyle mi? En yakın nedenlerden doğrular türetmek yanıltıcıdır. Temel nedenlere inmek gerekir. İnsanlar kolay anlıyor kolay yargılıyorlar. Toplumsal yaşamın gereklerini görebilmek için belli bir kültür düzeyine ulaşmış olmak gerekir. Toplumların kültür düzeyleri gelişmiş iletişim araçlarına karşın durmadan düşüyor. Bu düşüşü hızlandırmak için yalan makineleri tıkır tıkır çalışıyor. Yetersiz kitleler yalanların da katkısıyla bilinmez bir yöne doğru tıpış tıpış gidiyorlar. Bu gidişte siyasetçilerin payı az değildir. Gözümüzü açmalı, olumsuzlukların nedenlerini önce kendimizde aramalıyız. Siyasetçilere kızalım, ama önce her şeyi siyasetçilerden bekleyen kendimize kızalım. Daha çok da toplumun önünde durur görünen ve yalnızca gündeliği kovalamakla yetinen sözde aydınlara kızalım. Evinden otomobilinden çocuklarından karısından kocasından anasından babasından başka sorunu olmayan okumuş etmişlere kızalım. Doğru dürüst hiçbir şey üretmeyen, ele geçirdiği ya da bir köşesine yerleştiği kurumu babasının çiftliği gibi gören, hizmet üretmekten çok şeytanlık üreten, az çabayla çok şey elde etmeye çalışan insanlara kızalım. Dünyayla ilişkilerini kolay yollardan düzenlemeye özen gösteren, her yanlışını doğru diye pazarlamakta ayak direyen, başkalarının haklarında gözü olan, fırsat buldukça çevresine umutsuzluk tohumları atmaktan zevk alan, bu arada bol bol konuşan insanlara kızalım.

Bütünü suçlayarak siyasetçileri hoş göstermeye çalıştığım düşünülmesin. Bugünün olumsuzluklarında siyasetçilerin payı az değildir. Öte yandan bu siyasetçilere halkın körü körüne verdiği desteği azımsayabilir miyiz? Siyasetin açmazları toplumsal yaşamın dalgalanmaları içinde yalnızca bir sonuçtur, bu sonuç özellikle kitlelerin yetersizliklerinden türemiştir. Siyasetçileri beğenmeyiz ama onlarla benzeştiğimizi de görmek istemeyiz. İnsanın en büyük açmazı kendine bakmayı bilmemesi, kendinde yetkinlikler görüp başkalarında eksikler yanlışlar boşluklar tutarsızlıklar aramasıdır. Suçlu her zaman başkalarıdır, bizler başkalarının düzenlediği kötülüklerin kurbanlarıyız. Böyle düşünmek kolaydır. Bu iyimser görünen bakış bütün kötülüklere kapı açabilecek bir bakıştır. Mağdur edebiyatı her yerde etkilidir. Özeleştirinin olmadığı koşullarda eleştiri bir saldırganlık aracından başka bir şey değildir. Birinin olan ya da olmayan bir yanlışını yakalayalım, bunu onun yüzüne vuralım, boğazından beş kuruş haram para geçmemiş adamı dolandırıcı ilan edelim, sonra da değerlerden yana görünüp günümüzü gün edelim.

Verimsiz zamanları yaşıyoruz. Toplumlar çoktandır yüksek değerler üretmiyor. Boş değerler ya da değersizlikler kol geziyor her yerde. Bugün Descartes Fransa’nın neresinde duruyor? Dünyaya Montaigne’in Rousseau’nun Comte’un Balzac’ın ışığı vuruyor mu? İngilizler bir Shakespeare daha armağan edebilecekler mi insanlığa? Almanca konuşulan topraklarda bir Mozart’a bir Nietzsche’ye bir Goethe’ye bir Beethoven’e daha raslayabilecek miyiz? Koca Rusya’da Turgenyev’in Dostoyevski’nin Çehov’un Tolstoy’un ardılları ne yapıyor? Bir Steinbeck bir Tennessee Williams daha çıkarabilecek mi Amerika? Biz bir Nazım Hikmet bir Sait Faik daha çıkarabilecek miyiz? İnsanlar bundan böyle bir süre belli ki Marquez’lerle yetinecekler, zamanla onları da arayacaklar. Toplumlar korkunç gerçeklerle yüzyüze gelmemek için kalın örtülerin altına sığınmış görünüyorlar. İnsan yakın bir gelecekte bugünkü niteliksiz yaşamından ve değerbilmez eğilimlerinden kendini kurtarabilecek mi?

Suçu siyasetçilerin yetersizliklerine bağlayıp çıkabiliriz. Biraz daha ileriye gidip suçu siyasetçileri besleyen sermayeci düzenin yıkıcı koşullarına bağlayıp çıkabiliriz. Ancak olumsuzlukların hiçbiri gökten inmedi, aymazlıklarımızdan yetersizliklerimizden umursamazlıklarımızdan türedi. Biri bir yere bir sandık koysa da gidip göbek ata ata oy versek diye bakıyoruz. Sandığın bağımlısı olduk. Birileri bize şöyle şöyle yapın diyor, pekiyi diyoruz. Eline kitap almaktan utananlar, bulursa patlayana kadar yiyenler, futboldan başka bir şey düşünmeyenler, istediği zaman yatıp istediği zaman kalkanlar, her konuda bilgi sahibi olanlar, dünya yıkılsa oralı olmayanlar bizler değil miyiz? Belli bir amacı olmayanlar, gün yirmi dört saat boşa vakit geçirebilmek için özel yöntemler bulanlar, kolay kazanmak adına kirli ilişkilere girmekten çekinmeyenler, sabahtan akşama teknolojinin sunduğu oyuncaklarla oynayanlar başka bir dünyanın insanları mı? Biz hiçbir şey yapmayalım, iyilikler kendiliğinden gelsin öyle mi? Biz yalnızca sandığa gidelim birilerine oy verip görevimizi yaptığımızı düşünelim. Gerisi bizi ilgilendirmez, öyle değil mi?

645850cookie-checkSiyasetin dalgalı dünyası

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.