Sömürge yasası değişmeden Türkiye’deki madenci yağması bitmeyecek!

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE- Sömürge ülkelerinde bile görülmeyecek türden imtiyazların yanı sıra, teşvikler, ÇED muafiyetleri ve denizin kumundan derenin çakılına kadar her şeyi “maden” kapsamına alan bu yasayı anlamadan bugün Türkiye’nin dört bir yanında süren vahşi madencilik yıkımı da anlaşılmaz.

Çanakkale Kirazlı’daki altın madeni için Kanadalı şirketin yetkilisinin yaptığı, 100 bin dolarlık yatırımla 1 milyon dolarlık kolay kazanç sağlayacakları öngörüsü ve “Türkler taş taşımada çok iyiler” ifadelerine gösterilen tepkiler elbette haklıdır ama aynı tepkilerin Kanadalı şirket yetkilisine bu cümleleri kurdurabilecek cüreti sağlayan yasayı çıkaranlara da göstermeleri gerekir. Çünkü Kanadalı maden şirketi yetkilisiyle, maden kanunu hazırlayanlar aynı safta yer alıyor.

“Yer kabuğunda ve su kaynaklarında tabii olarak bulunan, ekonomik ve ticarî değeri olan petrol, doğal gaz, jeotermal ve su kaynakları dışında kalan her türlü madde bu Kanuna göre madendir…”

Bu ifadeler, 2004 yılında AKP hükümetinin değiştirerek yeniden yürürlüğe soktuğu Maden Yasası’nın 2. Maddesinde yer alıyor…

Sömürge ülkelerinde bile görülmeyecek türden imtiyazların yanı sıra, teşvikler, ÇED muafiyetleri ve denizin kumundan derenin çakılına kadar her şeyi “maden” kapsamına alan bu yasayı anlamadan bugün Türkiye’nin dört bir yanında süren vahşi madencilik yıkımı da anlaşılmaz.

KAZ DAĞININ GÖRÜNMEYEN YÜZÜ

Kaz Dağları, Murat Dağı, Munzur, Cerattepe,  Toroslar… Bunlar son dönemde öne çıkan bölgeler. Ancak örneğin Niğde Ulukışla’da, Erzincan Çöpler’de, İzmir Efemçukurunda, Uşak Kışladağı’nda, Çanakkale Lapseki’de, Balıkesir Sındırgı’da, Kayseri Himmetdede’de, Eskişehir Sivrihisar’da sessiz sedasız benzer bir madencilik uygulanıyor.

TÜRKİYE’NİN DÖRT BİR YANI DELİK DEŞİK

Sadece altın değil, yasada belirtildiği gibi yer kabuğunun üstünde ve suyun altında para edebilecek ne varsa şirketlerin hizmetine sunulmuş durumda. Türkiye’nin dört bir yanında dağlar delik deşik, su kaynakları, ormanlar, tarım arazileri, meralar, zeytinlikler ve hatta binlerce yıllık arkeolojik miras hiçe sayılarak vahşi bir madencilik yürütülüyor. En çok öne çıkanlar ise mermer ocakları…

BURAYA DA RUHSAT VERİLMEZ Kİ DENİLEN ALANLARDA DEV OYUKLAR

İzmir’in Selçuk ilçesine bağlı ünlü turizm merkezi Şirince’de bile mermer ocağı açmak için ÇED başvurusu yapılmasına kamuoyundan tepkiler yükseldi. İnsanlar ancak kendi bulundukları bölgede bir yıkımla karşılaştıklarında vahşi madenciliğin gerçek yüzünü görüyorlar ancak o zaman da çok geç kalınmış oluyor. Çoğu yerde “buraya da ruhsat verilmez ki” denilen alanlarda bugün dev oyuklar açılmış, ormanlar yağmalanmış, sular kirletilmiş, hayvancılık, arıcılık bitmiş durumda.

TÜRKİYE’NİN ARDIÇ VE SEDİR ORMANLARINDA KATLİAM SÜRÜYOR

Örneğin tek bir dalının dahi kesilmesi yasak olan ardıç ağaçlarının Türkiye’de en verimli ormanlarının olduğu bölgede, Isparta Sütçüler’de onlarca mermer ocağı şu sıralar bu ormanların kalbinde durmaksızın ardıç ağacı katliamı yapıyor. Antalya’nın sedir ormanları da aynı katliamdan payına düşeni yıllardır alıyor. Bir yandan ardıç fidanı üretmek ve ormanlara dikmek için eylem planı hazırlayan bakanlık, bir yandan da ardıç ormanlarında vahşi madencilik yapılmasında bir sakınca görmüyor.

YAĞMAYA YÖNELİK TEPKİLER HAKLI AMA GECİKMİŞ BİR TEPKİ

Bugün gecikmiş de olsa yaşamı hiçe sayarak yalnızca şirketlerin kazancını kollayan hatalı madencilik uygulamalarına gösterilen tepkiler yerinde ve haklıdır. Ancak öncelikle yürürlükteki maden yasasının içeriğini anlamak ve bundan sonrası için bu yasanın acilen değiştirilmesi, yaşamı koruyan, kamunun ve halkın çıkarlarını öne alan bir düzenleme yapılması için çaba harcanması gerekiyor.

ŞİRKETLERİN ÖNÜNÜ AÇMAK İÇİN 2004’TE MADEN KANUNU DEĞİŞTİRİLDİ

Tam adı, ‘Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’ olan düzenleme, Ocak 2003’te Abdullah Gül’ün Başbakanlığı döneminde Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’na getirildi. Uzun süren tartışmaların ardından, 25 Mayıs 2004’te Meclis’te kabul edilen yeni düzenlemeler, 5 Haziran 2004 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kanunlaşan tasarının genel gerekçesine kısaca göz atıldığında, aslında bugün Türkiye’nin hemen her bölgesinde büyük bir orman yağmasına, tarihi ve doğal varlıkların tahribine, su kaynaklarının zehirlenmesine, yaban hayatının yok edilmesine neden olan madencilik uygulamalarının yasal zemininin devleti yönetenler eliyle oluşturulduğu ortaya çıkıyor.

MADEN ŞİRKETLERİ İSTEDİ, HÜKÜMET GEREĞİNİ YAPTI

Türkiye’deki madenciliğin zor şartlar adlında bulunduğuna dikkat çekilen tasarının gerekçesinde, o dönemde sektöre olan ilginin azaldığından şikâyet edilerek şöyle deniyor:

“Bunun başlıca nedenleri madencilik mevzuatı dışındaki mevzuatlar, çevresel endişeler, madenciliğe getirilen kısıtlama ve yasaklamalar ile ağır ve çok süre alan bürokratik işlemlerdir. Ayrıca maden mevzuatından kaynaklanan bazı olumsuzluklar da mevcuttur. Bu olumsuzlukları gidermek maksadı ile madencilik faaliyetlerinin kendine özgü şartları dikkate alınarak madencilik faaliyetlerine başlayabilmek için alınması gerekli izinler ve uyulması gerekli hususların bir yönetmelikle belirlenmesi gerekli görülmüş ve bu yönde bir düzenlemeye gidilmiştir.”

TÜRKİYE TOPRAKLARINDA ALTINA HÜCUM ÇAĞRISI GİBİ DÜZENLEME

Türkiye topraklarında yeterince maden aranmadığı kaydedilen tasarının gerekçesinde, özel sektöre adeta bir altına hücum çağrısı yapılırken, bazı alanların yasal olarak madencilik faaliyetine kapatılmış olması da eleştiriliyor. Madenciliğe kapatılan alanlarda bulunabilecek madenlerin ekonomiye katkısının, kısıtlama gerekçesindeki faydadan çok daha fazla olmasının mümkün olabileceği iddiasına yer verilen kanun tasarısında, “Yapılan değişiklik ile ilgili bakanlıklarla gerekli koordinasyon sağlanarak bu alanlarda madencilik faaliyetlerine olanak sağlanmıştır. Madencilik sektörünü desteklemek maksadıyla teşviklerden yararlandırılması ayrıca rezerv tüketim payı ve taşıma masraflarından belli oranda vergi indirimi getirilmesi öngörülmüştür” ifadelerine yer veriliyor.

BETON SEKTÖRÜNÜN İHTİYACI MADEN YASASIYLA KARŞILANDI

Maden kanununda köklü değişiklikler getiren düzenlemeyle kamu çıkarları ile doğal alanları korumak yerine şirketlerin çıkarlarını koruyan yasla hükümler getirilirken, çimento, inşaat ve kireç sanayi ham maddeleri ile tuğla-kiremit sanayi ham maddeleri de Maden Kanunu kapsamına alındı. Buna gerekçe olarak ise, “Ülkemizde önemli bir potansiyeli ve büyüme temayülü olan bu sektörün gelişmesine katkı sağlamak amaçlanmıştır” görüşü savunuldu.

İNŞAAT İÇİN DAĞI TAŞI YAĞMAYA AÇAN DÜZENLEMELER

Dekoratif taşların giderek önem kazanması ve bazı taşların parlatılmadan kullanımının yaygınlaşması nedeni ile kanundaki mermer tanımının yeniden düzenlenmesine ihtiyaç duyulduğu kaydedilen düzenlemede, “kesilip parlatılarak kullanma” kıstası kaldırılarak, dekoratif taşlar da bu madde kapsamına alınırken bu düzenlemenin yaratacağı değişiklik hakkında ise şu görüşlere yer verildi: “Bu değişiklik sonucunda mermer ve dekoratif taşların inşaat sektöründe kullanımı ile önemli gelişmeler beklenmektedir. Seramik sektöründe, döküm sanayinde ve diğer sanayi kollarında kullanılan kil alanları ile tuğla-kiremit sanayinde kullanılan kil alanlarının çakışması nedeniyle ortaya çıkan sorunları kaldırmak ve tuğla-kiremit sanayi için gerekli kil ihtiyacının karşılanmasında yaşanan güçlükleri ortadan kaldırmak amacıyla tuğla-kiremit kili tasarı kapsamına alınmıştır.”

 ‘YAPILAN DÜZENLEMELERLE KOLAYLIKLAR GETİRİLDİ’

Madenin aranıp işletilebilmesi için 10’dan fazla değişik bakanlıktan 20’nin üzerinde izin ve onay alınmasının yatırımcı üzerinde caydırıcı etkisi olduğu savunulan tasarının gerekçesinde, “Yapılan düzenlemeler ile uygulama kolaylıkları getirilmiştir” ifadelerine yer verilerek, Türkiye’nin dört bir yanındaki vahşi madenciliğin önünü açan kanun adeta müjdelendi.

MADENCİLİK İZİNLERİNE KOLAYLIKLAR SAĞLANDI

Bazı bakanlıkların mevzuatının, madencilik faaliyetlerine birçok kısıtlama ve yasaklamalar getirdiğine değinilen tasarıda, bu durumun yer altı kaynaklarının ülke ekonomisine kazandırılmasının engellendiği görüşü savunularak, şu ifadelere yer veriliyor: “Bu olumsuzlukları gidermek için madencilik faaliyetlerinin hangi izinlere tâbi olacağının, ilgili mevzuatın madenciliğe ne şekilde uygulanacağı, bu çerçevede madencilik faaliyetlerinin çevre ve kaynak koruma ilkeleri çerçevesinde ne şekilde sürdürüleceği ve ortaya çıkacak olumsuzlukların nasıl halledileceği konularının ilgili bakanlıkların uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelik ile çözümlenmesi amaçlanmıştır.

 

MADEN ARAMA FAALİYETLERİ ÇED KAPSAMINDAN ÇIKARILDI

Arama faaliyetlerinde ruhsat sahibinin yasa gereği ne arayacağı belirli değildir. Bu faaliyetlerde sadece prospeksiyon, harita faaliyetler sonrası ulaşılan bulgulara göre yönlendirilmektedir. Bu nedenle başlangıçta, sonuçta ne yapılacağı belli olmayan bir arama faaliyetinin ÇED kapsamında değerlendirilmesi çevresel, bilimsel ve teknik hiçbir anlam ifade etmemektedir. Ayrıca madencilik açısından arama faaliyetinde süreklilik esas olduğundan ve arama yapılacak alanın geniş ve değişken olması nedeni ile belirli bir bölgede yoğunlaşması söz konusu değildir. Bazen büyük alanlar arama sonrası prospeksiyon sonrası değerli bulunmayıp terk edilebilmektedir. Bu nedenle üretim yapılmadan yürütülecek arama faaliyetleri ÇED prosedürü kapsamı dışına alınmıştır.”

MADEN YASASI İLE MERA VE ORMANLARDAKİ YIKIMIN ÖNÜ AÇILDI

Maden şirketlerinin yürüttüğü lobiciliğin sonucu olarak adeta sektörün elinden çıkan ifadelerle dolu olan tasarıda, ormanlardan meralara, su kaynaklarından zeytinciliğe birçok alan koruması bırakılırken bu alanlara ilişkin yeni düzenlemeler ise şöyle özetlenebilir:

HAYVAN OTLAYAN ALANLAR İŞ ARTIK MAKİNELERİNİN SAHASI OLDU

“Orman Kanunun 16. maddesine benzer şekilde bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu madde değişikliği ile bu tür arazilerde bulunabilecek yer altı kaynaklarının belli şartlarda gerekli tedbirleri alarak maden ve petrol faaliyetlerine imkân sağlanmıştır. İşletme ruhsat aşamasında mera alanlarında çalışılması haline, “mera tahsis amacı değişikliğinin” yapılması öngörülmüştür. Ruhsat sahibinin, mera tahsis amacı değişikliği ile ilgili olarak müracaat ettiği tarihten itibaren üç ay içinde tahsis amacı değişikliğinin sonuçlanması hükmü getirilmiştir. Meralarda üretim yapılmaksızın, maden arama faaliyetlerinin herhangi bir izne ve kısıtlamaya tabi olmadan yapılacağı hükmü getirilmiştir.

SU HAVZALARI BİLE MADENCİLİĞE AÇILDI

Su havzalarında faaliyetlerinin ilgili bakanlıkların belirleyeceği kriterlere uyulmak kaydıyla madencilik faaliyetlerine müsaade edilmesi gerektiği hususu öngörülmüştür. Bu konuda çıkarılacak Yönetmelikte Çevre Bakanlığının bu konularla ilgili düzenlemelerin ötesinde herhangi bir kısıtlama ve yasaklama getirilemeyeceği öngörülmüştür. Doğal kaynakların başka yerlere taşınması mümkün olmayıp bulundukları yerden çıkarılması zorunludur. İşletme ruhsatı safhasında, işletme faaliyetlerine geçilmesine bağlı olarak her türlü yeraltı ve yerüstü tesisleri için ihtiyaç duyulan gayrimenkullerin kamulaştırılmasına gidilerek gerçek veya tüzel kişilere ait gayrimenkullerde bulunan madenlerin atıl kalmaması ve ekonomiye kazandırılması sağlanmıştır.

ZEYTİNLİKLERDE MADENCİ YIKIMINA KAPI ARALANDI

Zeytinlikler ile ilgili Kanun ve Yönetmeliklerle getirilen yasaklamalar nedeniyle Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde ve Karadeniz bölgesinin bazı kesimlerinde madencilik faaliyetleri yapılamaz hale gelmiştir. Bu maddede yapılan değişiklik ile taş, kum, çakıl, kireç ocağı dışındaki diğer madencilik faaliyetlerinin yapılabilmesine imkân getirilmiştir. Bu faaliyetlere bağlı olarak üretilen madenin satış değeri üzerinden ‘zeytincilik özel’ hesabına yüzde  0,1 pay ödenmesi öngörülerek zeytinlik sahaların iyileştirilmesine destek sağlanmıştır.

‘SİT ALANLARINI BELİRLEMEDE ENERJİ BAKANLIĞININ GÖRÜŞÜ ALINSIN’

Korunması gerekli taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının tespitinin, Kültür Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınarak daha sağlıklı yapılacağı hususu benimsenmiştir. Bu alanların belirlenmesinde Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının da görüşü de alınacağından madencilik faaliyetlerinin engellenmemesi böylece sağlanmış olacaktır… Koruma Kurullarında, madencilikle ilgili yeterince uzman kişi/kuruluşların bulunmaması nedeniyle önceden verilmiş maden ve petrol ruhsatlarına ait müktesep haklar korunmamakta ve süregelen faaliyetler alınan kararlar ile engellenebilmektedir. Bu mahzurlu durumun ortadan kaldırılması için Koruma Kurullarında Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ile ilgili diğer bakanlıkların da yer alması öngörülmüş olup bu uygulamanın yatırımların faydalı sonuçlar vereceği beklenmektedir.

ORMANLARDA MADENCİLİK SERBEST HALE GETİRİLDİ

4122 sayılı Kanun kapsamına giren alanlarda bulunan maden ve petrol kaynaklarının ekonomiye kazandırılması, devam eden yatırımların kesintiye uğramaması için, kanunda yer alan kısıtlama ve yasaklamaların kaldırılarak Orman Kanunun 16’ncı maddesine benzer şekilde bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu madde değişikliği ile bu tür arazilerde bulunabilecek yer altı kaynaklarının belli şartlarda gerekli tedbirleri alarak maden ve petrol faaliyetlerine imkân sağlanmıştır.”

YASADA ‘MADENCİLİK GÖÇÜ ÖNLER’ İDDİASI

Madencilik, yatırımcı için riskli ve yatırılan sermayenin geri dönüş sürecinin uzun olduğu hatta bazen geri dönmediği bir sektördür. Son derece riskli bir yatırım alanı olan madenciliğin diğer ülkelerde olduğu gibi desteğe ve teşvike ihtiyacı vardır. Madenciliği diğer sektörlerden ayıran özellikler kısaca şunlardır: Madencilik sektörü, sanayi başta olmak üzere, ekonominin diğer sektörlerinin temel hammadde gereksinimlerini sağlar. Madencilik sektörü, ekonomik kalkınmayı başlatan ‘öncü sektör’ konumundadır. Madencilik faaliyetlerinin kısa süreli de olsa durdurulması mümkün değildir, süreklilik gerektirir. Madenciliğin yapıldığı bölgeler sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan oldukça hızlı kalkınır. Madencilik faaliyetlerinin yol, su, elektrik, haberleşme gibi alt yapılara ihtiyacı vardır. Bu alt yapılar kalkınmanın temel unsurlarıdır. Madencilik, istihdam ağırlıklı bir sektör olup, genelde, kırsal kesimde faaliyet gösteren bir üretim dalıdır. Bu nitelikleriyle, göçü sınırlayıcı bir rol üstlenir.” (1)

‘YER KABUĞUNDA VE SULARDA NE VARSA HEPSİ MADENDİR’ TANIMI

AKP hükümetinin hazırladığı ve 5 Haziran 2004 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3213 sayılı Maden kanununun ilk maddesi, daha önce geçerli olan, 1985 tarihli düzenlemedeki 2. Maddeyi değiştirdi. Değiştirilen 2. Maddeyle, “Yer kabuğunda ve su kaynaklarında tabii olarak bulunan, ekonomik ve ticarî değeri olan petrol, doğal gaz, jeotermal ve su kaynakları dışında kalan her türlü madde bu Kanuna göre madendir” hükmü getirildi. Tek başına bu maddede yer alan ifadeler bile yasa hazırlayıcılarının madenciliğe nasıl baktığını gözler önüne seriyor: Yer kabuğunda ve sularda paraya tahvil edilebilecek her şey madendir!

DENİZİN KUMUNA BİLE RUHSAT VERİLDİ

Denizlerdeki kum ve çakıl, SiO2 oranına bakılmaksızın I. Grup (a) bendi maden sayılır” tanımı getiren yeni yasal düzenleme, madenciliğin kapsama alanını denizlere de çeviriyordu. Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı Altınova beldesinde özel bir firmanın kıyıdan başlayarak denizin 22 metre derinliğine kadar olan alanda ‘madencilik’ yapmak için Kasım 2017’de ÇED başvurusunda bulunması kamuoyunda hem şaşkınlık hem de tepkiyle karşılanmıştı.

MADEN ŞİRKETLERİNE TEŞVİK VE KİRA MUAFİYETİ GETİRİLDİ

Değiştirilen maden kanununun getirdiği düzenlemeler bununla da bitmiyor. Kanunun 9. Maddesi, “Madencilik faaliyetleri Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen teşviklerden yararlandırılır” hükmü getirirken, ürettiği madeni yurt içinde ve kendi tesisinde işleyip ek katma değer sağlayanlardan, bu tesislerde üretimde değerlendirilen maden miktarı için devlet hakkının yüzde 50’sinin alınmayacağı karara bağlandı. Hazinenin özel mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufundaki yerlerde yapılan madencilik faaliyetleri için de ecri-misil ve kira alınmaması yasalaşmış oldu.

MTA RUHSA YA DA İZİN ALMADAN HER YERDE ARAMA YAPABİLİR

Grup madenler ve mıcır ile kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddesi için kamulaştırma hükümleri uygulanmazken,  Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün herhangi bir ruhsat veya izne gerek kalmadan, madencilik yapılabilecek bütün sahalarda, Kurumun yürüttüğü bir projeye bağlı olarak arama faaliyetlerinde bulunabilmesinin önü açıldı.  Böylece sıkı bir denetim altında ve titizlikle sürdürülmesi gereken bir faaliyet alanı olan madencilik konusunda adeta Türkiye’nin coğrafyasını bir yağma alanı haline getirildi.

AĞAÇLANDIRMA SEFERBERLİĞİ KANUNU RAFA KALDIRILDI

Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanununa ekleme yapılan düzenlemede,  bu kanuna göre “tahsis edilen sahada halen petrol ve madencilik faaliyeti yapılmakta ise bu faaliyetin izin süresinin bitimine kadar, ruhsat süresinin uzatılması halinde de bu süre bitimine kadar bu sahalar hakkında ormansız alan statüsü uygulanır” düzenlemesi getirildi.

‘DEVLET ORMANLARINDA HER TÜRLÜ YOL, BİNA VE TESİS YAPILABİLİR’

Devlet ormanları hudutları içerisinde maden aranması ve işletilmesinin, Maden Kanununun 7. maddesinde belirtilen şartlara uyularak, ruhsat grubu gözetilmeksizin yapılmasının karara bağlandığı yasada, “Orman hudutları içinde alınan muvafakat süresi, temdit dâhil işletme ruhsat süresi sonuna kadar devam eder. Ayrıca madencilik faaliyetleri için zorunlu; tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve alt yapı tesislerine fon bedelleri hariç olmak üzere orman mevzuatı hükümlerine göre bedeli alınarak izin verilir… Madencilik faaliyetlerinin ve faaliyetlerle ilgili her türlü yer, yol, bina ile tesislerin hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlarda veya özel ormanlarda yapılmak istenmesi halinde Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebilir. Bu takdirde kullanım bedeli, kullanım süresi, yapılan bina ve tesislerin devri gibi hususlar genel hükümlere uygun olarak taraflarca tespit edilir” hükümleri getirildi. (2)

MADENLER ELBETTE ÇIKARILMALI AMA YOLU BU DEĞİL

Madenler elbette bir ülkenin önemli kaynakları arasındadır ancak bu kaynakları çıkarıp işlemenin yolu yaşamın tümünü hiçe sayarak yalnızca şirketlerin kazancını düşünmek değil. Maden yasası için öne sürülen gerekçelerde savunulanların gerçek hayatta fazla bir karşılığı bulunmuyor. Örneğin madencilik göçü önlemiyor, bilakis üretim alanları yok edilen, suları kirletilen ve sağlıkları tehdit altına giren insanlar yaşadıkları yerlerden göç ediyor. Kısacası vahşi madencilik öldürüyor. Kimi yerde hızla, kimi yerde ise ağır ağır ve uzun vadede.

KANADALI MADEN ŞİRKETİ İLE YASAYI HAZIRLAYANLAR AYNI SAFTA

Bugün Türkiye’nin acı sonuçlarını en ağır biçimde yaşadığı vahşi madencilik, bundan tam 15 yıl önce çıkarılan, ilerleyen yıllarda ise açılan kimi davalar nedeniyle bazı küçük değişikliklere gidilen maden yasasının sonuçlarıdır. Çanakkale Kirazlı’daki altın madeni için Kanadalı şirketin yetkilisinin yaptığı, 100 bin dolarlık yatırımla 1 milyon dolarlık kolay kazanç sağlayacakları öngörüsü ve “Türkler taş taşımada çok iyiler” ifadelerine gösterilen tepkiler elbette haklıdır ama aynı tepkilerin Kanadalı şirket yetkilisine bu cümleleri kurdurabilecek cüreti sağlayan yasayı çıkaranlara da göstermeleri gerekir. Çünkü Kanadalı maden şirketi yetkilisiyle, maden kanunu hazırlayanlar aynı safta yer alıyor. Yasaya göstermelik olarak konulan denetim mekanizmasının bile doğru dürüst uygulanmadığı bir ülkede bu sömürge yasası değiştirilmeden yer kabuğunun üzerinde ve suların altında hiçbir canlıya yaşam hakkı yok.

Kaynaklar:

(1): TBMM, 22. Dönem, 2 Yasama Yılı Tutanakları.

(2): 5 Haziran 2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3213 sayılı Maden Kanunu.

2322540cookie-checkSömürge yasası değişmeden Türkiye’deki madenci yağması bitmeyecek!
Önceki haberİşte AKP’nin Salda Gölü’nde millet bahçesi ısrarının gerekçesi!
Sonraki haberİNGİLTERE… Türkiye’de doğal değerlerin korunması korunması konusunda hassasiyet artıyor mu?
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.