Sorular, sorular!

Che sigaraları, puroları, tişörtleri ve şu anda aklıma gelmeyen ürünler ile Che, şimdi bir mitleştirilmiş figür konumuna döndü. Onu pazarlayanlar kasalarını doldurmaya devam ediyor.


Sadece Che mi? Ülkemizde Deniz Gezmiş’te aynı işlevi görmeye başladı. Siyah beyaz kartlar ile başladı fakat Che kadar evrenselleşemediğinden olsa gerek, ürün sayısı şimdilik sınırlı! Yılmaz Güney de aynı şekilde tüketilmeye devam ediyor. Yılmaz Güney’in farklı bir konumu da var, çünkü onun Kürt tarafı daha geniş bir çevreye seslenmeyi de beraberinde getiriyor. Son dönemlerde Ahmet Kaya’da mitleştirilme yönüne girdi ve onun ismi altında ticaret yapılıyor.


Günümüz dünyasında hiç bir etik kural işlemiyor, her şey paraya döndürülebiliyor.


Dinci bir tv kanalı, sol kesime seslenmek için sol söylemli bir tv kanalı kurabiliyor, onlara sesleniyor. Bir başkası sessizlerin sesi söylemi ile başka kesime sesleniyor, sonuçta her şey ticaret.


*********


İşçileri düşünüyorum, patronlarının hangi görüşü savunup savunmaması onlar için önemli değil, önemli olan onların aylık gelirlerinin olması ve evde bekleyen çocuklarına bir parça ekmek götürme mücadelesi. İşverenlerinin kendi ulusundan olup olmaması hiç fark etmez, hangi ırksal temelden geldiğine, firmanın kökünün hangi ulusal sermaye birikime dayanıp dayanmadığına bakmadan kendine verilen işi yerine getirir. İşçi bu gibi konuları düşünmez, daha doğrusu düşünemez, çünkü onun için acil olan ekmek mücadelesi. Eğer işinden olursa aç kalacak.


İşçi her türlü koşulda üretime emeği ile katılandır. Ürettiği değerden küçük bir pay alandır. Artı değer her zaman hiç yüzünü görmediği kişi ya da kişilere gider. iş yerinin global dünyadaki konumundan da pek haberi olmaz, çünkü işçi için borsa izlemek kadar anlamsız bir şey olamaz! Onun için önemli olan verilen görevi sağlıklı bir şekilde yerine getirmek. Vicdan rahatlığı ile akşam evine dönebilmesi.


Çok iyi kar ettiğine inandığı firmanın bir gün iflası istendiğinde işçi şaşırır ya da bir gün aniden patronların değişmesi. Ne olduğunu anlamaya çalışır, sırf çalıştığı alan kaybetme korkusu ile. Bu el değiştirmeler döneminde işçi sabırsız olur, tepkicidir. Çaresizdir aynı zamanda, çünkü değişim onun konumunda değişmesi anlamına gelebilir. Yani işsiz de olabilir. Yeni düzen her şeyi altüst edebilir. O yüzden işçiler biraz da tutucudurlar, değişimden pek yana değildirler. Teknolojik gelişmenim kendi alanlarında hızlı bir şekilde olmasını istemezler, çünkü işler azalacağından, işçi arkadaşlarını ve kendi alanını kaybetme korkusu yaşar. İşini kaybetmemek için eskisine göre daha fazla çalışır, daha çok üretim yapar. İşler düzelene ve bir düzene girene kadar, her türlü özveriyi gösterir.


İşçinin en büyük korkusudur, işsizlik. Bir ülkede veya alanda işsizlik artarsa orada kendisini rahatsız edecek koşullarında olmasına anlamına gelir. Çünkü işsizliğin çok olduğu ortamda işverenler işçiler üzerinde daha rahat baskı kurarak, istedikleri şartlar ile işçi çalıştırabilir. İşsizliğin yüksek olduğu yerde sosyal devlet olmaz! Olsa da büyük bir yara almış şekilde bulunur.


İşsizliğin giderek yükselmesi, yüzyıllar boyunca mücadele sonucunda elde edilen haklarında teker teker ve hızlı bir şekilde kaybolmasını da beraberinde getirir, çünkü işçinin en güvendiği ve kendi emekleri ile kurduğu sendika, yöneticileri kendi işlerini kaybetmemek için işverene istedikleri tavizleri rahat rahat verebilmektedirler.


Bütün bu giriş cümleleri ile işçinin kısaca günümüzdeki durumu üzerinde kabaca bir resim çizdiğimi düşünüyorum. Benim kafamı başka bir şey kurcalıyor. Kendi kendime sormaktayım, her kişi her iş kolunda çalışmalı mı? Patronlarının ve firmanın hizmet ettiği politika ile ilgisiz olması ne kadar etik?


Düşünelim bir kere, diyelim ki Hitler iktidarı dönemindeyiz. Toplama kamlarında kurulan fırınlarda çalışan ateşleyici bir işçi olsanız. İyi bir de maaş verilse, acaba orada o maaşa çalışır mıydınız? Eğer işçi her yerde çalışabiliyorsa ve çalıştığı ve yaptığı işten sorumlu değilse, bu durumdaki işçi vicdan rahatlığı ile akşamları evine gidebilir mi?


Bu örnek çok ekstrem oldu değil mi? peki başka bir örnek seçelim. Diyelim ki Kırıkkale’de kurulu olan fabrikaların birinde çalışsın işçimiz. MKE fabrikalarında olsun. Bu fabrikalar bildiğimiz gibi silah üretiyor. Bu işçinin ürettiği kurşun bir canı alacak sonuçta. Üretilen kurşun bir silah için üretiliyor ve o kurşun kullanılacak bir gün. Sonuçta belki bir can alacak. Şimdi burada çalışan işçimiz ne düşünür?


Diyelim ki, Amerika’da bir silah fabrikasında çalışan işçi, o ne düşünür? Yaptığı silahların ve bombaların Irak’ta bir çocuğu öldürdüğünü düşünecek mi? Çocuklar öldürülmesin! Evet, belki bu slogan ile yapılan bir yürüyüşe katılacak, ertesi günde gidip fabrikada çalışacak!


Diyelim ki, Sabancı Holding bünyesinde yer alan bir araba fabrikasında çalışan işçi olsun. Biliyoruz ki, araba egzozlarından çıkan duman ozon tabakasının incelmesine yol açıyor. Havayı her geçen gün solunmaz hale getiriyor. Yani bu arabanın montajında yer alan işçi, bu suça ortak olur mu? Akşam rahat rahat evine gönül rahatlığı ile gidip çocukları ile kucaklaşır mı? Elbette kucaklaşacak, çünkü kendisini suçlu görmeyecek!


Son yıllarda değişik gazeteciler değişik gazetelere gidip gelmekte, kim parayı iyi verirse oraya gidip çalışmakta, hangi görüşte olduğu önemli değildir. Her gittiği gazetenin patronunu da övmeden duramaz, her ayrıldığını da nasıl karalayacağını bilir. Renkleri belli olmayan gazeteciler, her an her yerde çalışmaya devam ederler. Çünkü her biri profesyonel işçidir. Profesyonel işçi her koşulda verilen görevi yerine getirendir!


Çalıştığı gazetenin ya da işyerinin duvarına da Che ya da Deniz Gezmiş resmi asarak bir ah çeker, fakat görevini yapmaya devam eder.


Günümüz dünyası içinde her şey paraya dönderilebilinir. Geçmişte yaratılan bütün değerlerin altları boşaltılır ve birer mit haline getirilir, sonra mit hale gelen değerler teker teker tezgâhlarda yerlerini alırlar. Kısa yoldan sesini duyurmak isteyen biri bir Ahmet Kaya görüntüsü eşliğinde onun türküsünü okur sahnede, seyirciler ellerinde çakmaklarını yakar ve şarkıya eşlik ederler!


Eğer sol kesme seslenen bir tv kanalı mı kurdunuz, koyun ekrana Denizlerin resmini, Che’nin ve Yılmaz Güney’in.. İzleyen mutlaka bulunur! Yok sol kesme değil de İslami kesme mi seslenmek istiyorsunuz, ekrana koyun bir Saidi Nursi görüntüsü, arkasından da kuran okuyan hocaların sesini, mutlaka izleyen biri bulunur. O görüntüler eşliğinde sizde ekranın altından para kazandıran sms mesajlarını geçirin! Halkımız açta olsa parasını verir!


Şimdi kafamda ki sorulara yanıt bulabildim mi, bu kadar cümleden sonra?


Kısaca yanıtlayayım, hayır kafamda daha başka soruların oluşmasına neden olduğunu düşünüyorum, sizce oluşmadı mı?


İşçilerin işyeri ve patron seçme özgürlüğü günümüzde var mı? Her isteyen her istediği alanda ve ülkede çalışabilir mi? Yok yok ben bunları şimdi yanıtlamayacağım, çünkü gereğinden fazla cümle kurdum, bundan sonraki cümleleri siz kurun!

690190cookie-checkSorular, sorular!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.