Soylu’dan Müezzinoğlu’na, çalışma yaşamı

İSMAİL BAYER – Hükümet değişmedi, Bakan değişti sadece. Aslında değişen bir şey de yok doğrusu. Süleyman Soylu gitti. Mehmet Müezzinoğlu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı oldu. Neden Müezzinoğlu da, bir başkası, örneğin bir sendikacı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olamıyor.
İşçi ya da memur sendikalarında seçilmiş olarak görev yapmış olan, çalışmış olan, akademisyen olan, TBMM’nde milletvekili onca kişi var. Neredeyse on beş yıl olacak, Başbakanlar değişiyor, Hükümet değişiyor. Ama bir sendikacının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olması, hiç gerçekleşmiyor.
AK Parti hükümetleri ile sendikacıların bakan olması, artık olanaksız hale geldi diyebiliriz. Bu durumda. TBMM’nde bu gelişmelere yorum yapan, bir tek sendikacı veya sendikalarda çalışmış milletvekilinin olmaması ise, işin bir başka ilginç yönü.
Ve Süleyman Soylu’dan sonra, Mehmet Müezzinoğlu da, herhalde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın kapısından, Bakan olarak ilk kez girmiş oldular.
Efkan Ala’nın, İçişleri Bakanlığı’ndan istifa etmesi üzerine, bir başka partiden ve başkanlığından, AK Parti saflarına katılıp, milletvekili olur olmaz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bajanlığı’na getirilen Soylu. Burada ki çalışmaları başarılı bulundu ki, bu kez de İçişleri Bakanlığı’na getiriliyor.
Mehmet Müezzinoğlu’na gelince ise, Sağlık Bakanlığı’nı devir aldığı eski bakana devrettikten sonra, yeniden Bakanlar Kurulu’nda. Bu kez Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na getirilmiş oluyor.
Bu gelişmeleri nasıl açıklamak gerekir bilemiyorum ama, Başbakan’ın takdiri ve Cumhurbaşkanı’nın onayı ile diyelim ve noktayı koyalım.
Süleyman Soylu, Bakanlığa gelir gelmez, ilk milletvekili ve bakanlık tecrübesine, olumlu bir adım atarak başlamıştı. Bunu belirtmeden geçmeyelim. Yıllardır toplanmayan Çalışma Meclisi’ni toplayarak, bir öğleden sonra, sosyal tarafları dinleyerek işe başlamıştı. Bu bir öğrenme sürecidir herşeyden önce. “Ben nerdeyim”, arayışı olarak da değerlendirilebilir. Olumlu bir karar ve uygulama.
Peki ya sonra, sonrası yok. Sosyal tarafların dile getirdiği sorunlar hakkında, çözümü konusunda bir gelişme var mı, yok. Ama en azından, dinleme ve diyalog var. Bu da olumlu bir gellişme.
Peki, Müezzinoğlu ne yapacak. Çalışma yaşamına farklı bir bakış getirebilecek mi, sanmıyoruz. Var olan uygulamaları sürdürecek. Kendine göre, yeni bir kadrolaşmaya da gidecek. Bürokrasi içinde biraz hareketlilik olacak tabi.
Sosyal tarafların, yani işçi ve işveren sendikaları ve konfederasyonlarının, yeni bir beklenti ve istemleri de zaten yok. Çalışma yaşamı kendi hailnde seyrini sürdürecek.
Asgari ücret ile ilgili gelişmeler, bireysel emeklilik ile ilgili zorunlu üyelik gibi düzenlemeler, işçi yararına olmakdan ziyade, olanaklar bu kadar ya da tasarruf yapılsın söylemleri ile karışacak.
İşsizlik rakkamları, verilen sayıların ötesinde hızla daha da artıyor. İstihdam olanaklarının yaratılması, geliştirimesi konusunda yeni söylemler, planlar yok.
İşsizlik ve istihdam konusu, 2017’ye damga vuracak bir konu. Bu konunun ağırlığının çok hissedileceği bir yıl olacak. Hazır olalım buna.
Sosyal Güvenlik konusu. Tek çatı oldu. Reform oldu. Sorunlar bitmedi, yenileri eklendi. Sağlık konusunda ki, cicim ayları da sona erdi. Gerçekler bir bir yaşanılarak ortaya çıkıyor. Yeni binalar, eski binaların dışlarının mantolanması dışında, hizmet alanın da, gelişmelerin olduğunu söylemek gerçekten zor.
Özel hastanelere gitme ve sonrası karşılaşılan faturalarla, bu yoldan yavaş yavaş dönülmeğe başlandı. İlaç fiyatları başta olmak üzere, sağlık gittikçe daha da pahalılaşıyor.
Bakan Müezzinoğlu’ndan, Sağlık Bakanlığı tecübesinden sonra, yeni konumunun gerektirdiği durum nedeniyle, sağlık alanında olumlu gelişmeler beklemek doğal değil mi. Ama şimdiden peşin peşin söyleyelim, bu konuda hiç umutlu olmayın. Dileriz bu değerlendirmemizi, uygulama yalanlar ve biz de özür dilemek zorunda kalırız, hem de seve seve.
Sedikalardan şimdilik pek ses çıkmıyor ama, 2017 de sendikaların sesi çok çıkmağa başlıyacak. Buna hazır olmak lazım. Özel sektörde, özellikle metal işkolunda, bu yıl sözleşme yılı. Grup sözleşmeleri adeta yeniden masaya yatırılacak. Uyuşmazlıkların öyle kolay çözülebileceğine ilişkin bir ışık da görülmüyor.
Sonra kamu işyerlerinde ki sayıları, her geçen gün azalan, kamu işçileri için de, önce yetki, sonra görüşmeler başlıyacak. Türk’İş’in belirleyeceği strateji, Hak-İş’in bu durumu dikate alarak, son anda ortaya çıkması da yaşanacak.
Ama asıl sorun. Kamu’da ki alt işveren yani taşeron işçilerin durumu. Seçimlar öncesi afişleri hatırlayın, kamuda ki taşeron işçileri kadroya alınacak.
Seçimler çoktan bitti. Hükümetler değişti, Başbakan değişti, Bakan değişti. Ama bu konuda bir adım ne atıldı, ne de bir arpa boyu yol alındı.
Herşey eskisi gibi. Eskisi gibi de değil, eskinin sorunları giderek büyüyor. Bir milyonun üzerinde, kamu işyerlerinde taşeron aracılığı ile işçi çalıştırdığını söylersek, bu işin önemi daha da anlaşılır sanırırım. En büyük taşeron işçisi kamu da. Yani Devlet, taşeron aracılığı ile işleri yürütmeye çalışıyor.
Konuyu, toplu iş sözleşmesi sistemini, Yüksek Hakem Kurulu’na havale etmekle, zorunlu tahkim yolunda ilerleme de, çözüm değil, çözümsüzlük yumağını büyütüyor.
Hiç bir kamu işyerinde, örgütlenen bir işçi sendikasının, (a) veya (b) farketmez, toplu iş sözleşmesi yapması imkansız ve yok da. Maliye Bakanlığı diyor ki, ancak Yüksek Hakem Kurulu’ndan çıkan sözleşmeleri kabul ediyorum. Yüzde 1 zam ve işler bittikden sonra çoğu zaman da. Bu konuda ayrıca gelişmeleri yazmayı sürdüreceğiz.
Sonuç. Yeni Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Mehmet Müezzinoğlu’nun işi, Sağlık Bakanlığı’nda ki işinden daha zor. Biz yine de iyi niyetle, başarılar dileyelim ve izlemeyi sürdürelim.
____________________
Ankara,  25 Ekim 2016. Salı.  [email protected]
2056150cookie-checkSoylu’dan Müezzinoğlu’na, çalışma yaşamı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.