Sırın olduğu yerde demokrasi olmaz

Ülkemizin tarihi sırlar ile bezenmiştir. Kuruluşumuzdan başlayan ve bugüne gelen süreç içinde, devlet yapımız sırlarını genelde kendisine saklamıştır. Sırların yoğun olması nedeni ile doğru kararlar / sonuçlar ortaya çıkmamaktadır. Kim, hangi rolü oynadığını tesadüfler sonucu öğrenmekteyiz.

Osmanlı devletinden kalan bir özellik gibidir devlet sırı. Beklide daha öncelerine dayanmaktadır. Sır bir olayı daha çekici yapmakta ve anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Sırın içinde mistik özellilerde gizlidir. Kabala kavramı sır kavramının içinden çıkar. Tek ve çok tanrılı dinlerinde sırları vardır, belki o sırlar sayesinde bugün hayattadırlar ve bu hayatta olmalarının nedeni, sırlara verilen anlamlardır.

Devletin varlığı da bu sırlara dayanmaktadır. Devlet sırları olmaz iseydi, her şey gözler önünde olmuş olsaydı, bu kadar çekici ve korkunç olabilir miydi? Hem çekici hem de korkunç, iki ayrı kavramları aynı pota içine alan şeyin kendisi sırdır.

Gelişmiş ülkelerde, belirli süre sonra sırların bir bölümü açıklanmaktadır. Bazı sırlar ise, sırı saklayanlar ile birlikte sonsuzluğa gitmektedir. Çünkü sırın oluştuğu ortamda yer alanlar, sırın derecesine göre belgeleri ya muhafaza ediyorlar ya da yok ediyorlar. Sır, yok edilmiş ama bir şekilde varlığını korumaktadır. Bir düşüncenin ya da duruşun ruhunu belirleyen işte bu adı konmamış, dillendirilmemiş sırlardır. Devletlerin yazılı olmayan yasaları bu sırlar üzerine yükselir. Bazı sırlara ahlaki öğreti deriz, fakat bu öğretinin kaynağını bir türlü öğrenemeyiz. Tahminlerde bulunuruz, anlamlar yükleriz ama sır ortada durduğu sürece geleceğimizi, duruşumuzu belirlemeye devam eder.

Sırların ortadan kalması, her şeyin konuşuluyor ve tartışılıyor olması, doğru kavramını ortaya çıkarmaz, çünkü her dönemin ve çağın doğruları farklıdır. Toplumun genel kabul gördüğü şeyleri doğru kabul ederiz, fakat bu doğru zaman içinde yanlışa dönüşebilmekte ve geçmişin doğrularına başka anlamlar yükleyerek, yeni sırlar yaratmaktayız, çünkü doğruların içinde de belirsiz ve kör noktalar olabilmektedir. Bu kör noktalar sırları içinde saklar.

Eğer tarih sırlardan arındırılmış olarak yazılmış olmuş olsaydı, bugün adını caddelere verdiğimiz tarihi kişilerin, kaçının adı cadde ismi olarak kalırdı? Kahramanların hepsinin sırları vardır, çünkü sır küçük düşürülmeyi ortadan kaldırır. Sırları çok olanın ise, kahraman statüsüne çıkması o kadar zor değildir. Bir anda bakmışsınız, sırları içinde yaşayan kahraman olmuş olur! Toplumların ulusal katilleri bile zaman içinde kahramana dönüşebilir, hatta sırlarla bezenmiş masal varlıkları bile, bir anda gerçekmiş gibi algılanabilir. Çünkü sır, var olduğu vücuda, yeni bir elbise gibi biçim verir.

Devlet sırı kavramı, devlet var olduğu sürece varlığını koruyacaktır, eğer sır ortadan kalkarsa, devletin kendisi ortadan kalkar. İnsanlığın nihai hedefi, sınıfsız, devletsiz bir yaşam alanı yaramak ise, devleti olabildiğince sırlarından arındırabilmek için çareler düşünmek zorundadır.

Bizim ülkemiz, sırlar ülkesidir. Her adımın başında bir sır duvarına çarpabilirsiniz. Devletin sırı vardır, inancın sırı vardır, kişinin sırı vardır. Sır yaşamı kuşatmış gibidir. Sırı olan cemaatler, sırı olan aileler, sırı olan aşiretler… Sır, devletin ve toplumun en küçük birimine kadar sızmıştır. Benliğimiz, tarihimiz olmuştur.

Osmanlı dönemimin açılmayan sırları vardır. O açılmayan sırlar, bugünkü koşullar içinde hiçbir zaman açılmayacaktır. Eğer açılması karar verilirse, o zaman doğal afetler sonucu ortadan kalması büyük muhtemeldir, çünkü yakın / uzak tarihimiz içinde arşivlerin bir bölümünü fareler yemiştir, seller almıştır, yangınlar kül yapmıştır. Tarihçiler, kendi önyargılarına uygun olarak tarih bilgisine sansür yapmışlardır. Eski devletin devlet adamlarının günlüğünü günümüzde sansürlendikten sonra okuyabiliyoruz. Çünkü o sırları öğrenirsek, toplum geleceği tehlikeye düşer. Sır korkuyu yaratır ve besler. Tarihçi öncelikle devletini düşünür!

Sırlar hastalıkları da ortaya çıkarır. Sırlarımızı birine anlatamadığımızda başımıza neler geldiğini psikiyatristler iyi bilir. Toplumsal sırları açıklayamadığımızda neler yaşadığımızı tarihçiler bizden daha iyi bilirler. Devlet erkini elinde bulunduranlar, sırların üzerine gidilmemesi gerektiğini, normlar içinde kısa zamanda öğrenirler, örtülü ödenekten ödemeye devam ederler. Örtülü ödenekler sırları besler.

İki kişinin bildiği şey sır değildir lafı laftır, çünkü iki kişinin bildiği bir çok şey hala sır özelliğini koruyor. Örnek mi, yakın zaman içinde bir Başbakan ve Genelkurmay Başkanın baş başa görüşmesi. Sır yaratmaya devam ediyorsak eğer, devlet güçlenmeye devam ediyor demektir. Devletin bekası için sır zorunludur. Toplumun ve insanın bekası ise laftır, sır karşısında.


—————————————
http://cemoezkan.blogcu.com

1585660cookie-checkSırın olduğu yerde demokrasi olmaz

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.