İstanbul…

Sokak isimlerinin hatırlattığı bir anı olmalı muhakkak, kendi sokağının ismi dışında. En güzel şey; şarkıların, sokak isimlerinin, kokuların,  fotoğraflarla birleştiği anlard›r bu kocaman şehirde. Ve hepsinin harmanlandığı bir yalnızlık hali vardır sabah saatlerinde… Kulaklığında  Anastasia’nın güçlü sesiyle…  


Usulca  sokulmak  iskeleden Beşiktaş yönüne doğru, saçlarımı bırakmak rüzgara, serinliğe aldırmadan… Sonra karışmak karşı kıyının insanları arasına, çocukluğumun sindiği bu sokakların, artık yetişkin beni kabullenme sevdasıyla…


Burada güneş her zaman değişik doğar. Burası benim  İstanbul’um, sokağım, yurdum. Etraf bizim mahalle, bizim market, bizim durak. Burası bol yağmurların çamur deryasına çevrildiği tozlu topraklar. Burası benim şehrim, bunlarda benim insanlarım. İlk arkadaşım, ilk sevgilim, annem, babam, dedem ve onların arkadaşları… Acılara acıyan, sevinçlere karışan, yiyen, içen, küfreden yüzyıllarca, onlar benim halam, dayım, atadedem. Hatta avucuma müthis Süleymaniye’yi, Yerebatan Sarayı’nı, Dolmabahçe’yi usulca bırakan yine onlar…  ve burası benim evim… 


Şu çocuk parkı içinde umutlarım, tırmanmaya korktuğum ağaç budanmaktan her bahar yorgun, şu bizim ekmek fırını sıcak hamur kokusunu ilk duyumsadığım. Bisikletim, topum ve diğerleri. Sevdiğim İstanbul şarkıları, “bir tatlı huzur almaya geldiğim Kalamış”, ilk heyecanım ilk aşk sandığım Fenerbahçe Parkı… Parmak arası küçücük terliklerimin her adımda çıkardığı minicik ses. Sıcak leblebi Eminönü Kapalıçarşı, martılara simit fırlattığım vapur serinliği, Salı Pazarı- Amerikan Pazarı, küçük porselen bibloların annemin üzerindeki dayanılmaz cazibesi, sütlü Misbonbon şekerlerinin sayılı konduğu şekerlikten eksildiğinin babam tarafından farkedilmesi, sonra doktora gidişlerimin illaki tek kandırmacası Tipitip sakızları. Ve ve velerle çoğaldığım bir çocukluk  ve gerçek bir İstanbul masalı… 


Bir sabah çok çok erken düşmeli yollara… Çocukluğumu aramalı  geç kalmadan, sabah mahmurluğumu üzerimden atmadan. Okul yolu, dizüstü çoraplarımın topuksuz ayakkabılarımın ve iki omuzumdan sarkan saç örgülerimin tadını yakalamalı. Çok erken düşmeli yollara çok erken, sevdalanmadan gün geceye ki gecelerin de anlatacağı çok şey vardır bu şehrin, hatta her gece Çamlıca’dan dalmak vardır iki kıyı denizine, mavisine yansımış bir kızıl şarap kadehi eşliğinde. Bazı şeyler anlatılamaz ya hani, işte o anlatamadıklarımın içinde gezinir İstanbul belleğimde…


Bir an önce düşmeli yollara ne aradığımı bilerek, bir zamanlar çocuk olduğumu bildiğim sokaklara, şimdinin ben’ini kazıyarak…


Usul usul işlemiş bir özlem içimde. ÷yle bir yerleşmiş öyle bir kanıksanmış   7 tepe … En çok sevdiğim, en çok istediğim, en çok kendimi verdiğim, en çok kendimi bulduğum , en çoklarını en çok yaşadığım şehir, işte İstanbul yine.


Yine o İstanbul,  haylaz bir çocuk gibi beni her dönemimde yakalar. Severim ben haylaz çocukları, çünkü içlerinde biriktirip biriktirip dökemedikleri bir yetişkinlik halleri var. ‹stü örtülü bir hüzün, pimi çekilmeyi  bekleyen bir bomba gibi gününü bekler  patlamak için. İstanbul  yaramaz çocuğum gibi beni bir o yana bir bu yana çeker. Bir kolumda Yeşilköy, bir kolumda Sarıyer… Ve bir sabah çok erken infilak  eder İstanbul kollarımda, mesela bir Beylerbeyi yokuşunda…


Bir sabah çok erken düşmeli sokaklara. Her sokağın kimlik bildiren  geçmişine doğru. Her sokağın farklı kokusuna dalmalı, artık leylak mı, ıhlamur mu, kekik mi ne olur? Ama isterim ki en çok deniz kokusu olsun, yosun kokusu olsun, mangalda balık, bardakta rakı kokusu olsun İstanbul‘da. Bogaz yolu, Bebek sahili, Emirgan, Kireçburnu,  ruhum kıyılarda zibidi olsun. Koşayım, sallanayım, durup bekleyeyim bir balıkçı teknesinin içinde elimde çeyrek ekmeğe bol soğanlı balığı . Tıksın beni bohçasına sıksın götürsün biri Rumeli kavağına, Telli Baba’ya, sırım sırım yağsın yağmur kırılganlığıma, çocukluğuma, şimdiki bana… Kar olsun, kış olsun, fincanımda sıcacık bir kahve olsun.  Deniz göreyim her bakışımı fırlattığımda…


Bir de sen ol, sen ol yanımda.  İstanbul‘u  İstanbul yapan bir bekleyenim olsun denize inen bu sokaklarda…


Çok seveyim, çok öleyim, bir sabah çok erken evine geleyim İstanbul‘da…

677980cookie-checkİstanbul…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.