Suçluluk duygusunu bastırmak mı?

Avusturya’nın federal futbol liginde on takımı vardır, bunun ikisi Viyana takımıdır, Austria Wien ve Rapid. Bu takımlar bir sezon içinde tam tamına dört defa karşılaşırlardı da, nedeninin takım sayısının azlığından olduğunu düşünememiştim. Pek ilgisizdim futbola karşı.

Her iki takımın yönetiminde de Avusturyalı soysal demokratlar bulunmakta. Birisinin başkanı maliye eski bakanı, diğerinin başkanı ise aynı zamanda bir sendika başkanıdır. Rapid takımının eskiden oldukça saldırgan bir seyirci kitlesi vardı. Dazlaklar Rapid takımının seyircileri arasında etkendiler. Şimdi artık bunun böyle olmadığını söylüyorlar, özellikle dazlakların seyirci çevresinden atıldığı belirtiliyor. Bu gerçekten böyle midir, bilmiyorum. Rapid taraftarları -tanıdıklarım- Rapid’in artık oldukça iyi bir seyirci kitlesine sahip olduğunu, eski yabancı düşmanlığının seyirciler arasında kalmadığını belirtiyorlar. Austria Wien takımı taraftarı olan oğlum bu iddianın doğru olmadığını ifade ediyor.

Yabancı düşmanı bir taraftar çevresinin kalmadığı iddiası doğruysa bunun nedeni Rapid takımında top koşturan futbolculardan bazılarının etkisindendir diyebilirim. Zira son bir kaç yıldır takımda top koşturan önemli futbolcularının arasında eski Yugoslav kökenlilerin olduğu gibi, Türkler de yer almakta. Bunlardan en tanıdık futbolcu Ümit Korkmaz’dır. Hem Avusturya Milli Takımı’nda hem Rapid kulübünde çok sevilen bir futbolcuydu Ümit. Rapid’i bırakıp, Almanya’nın takımlarından birine gitti. Orada şansı pek yaver gitmedi, uzun süre sakat kaldı. Başka bir oyuncu ise benim üniversiteden bir arkadaşımın oğlu Veli Kavlak’tır. Veli de Ümit gibi hem Avusturya Milli Takımı’nın hem de Rapid takımının vazgeçilmezlerinden oldu. Avusturya Milli Takımı oyuncuları olan Veli ve Ümit’in dışında bir oyuncu daha var, Yasin Pehlivan. O da arkadaşları gibi hem takımında hem de gibi Avusturya Milli Takımı’nın top koşturmakta. Bütün bu futbolcuların Rapid takımı içinde top koşturmaları hiç şüphesiz yabancı düşmanı takımı bir biçime soktu denilebilinir. Zira her üçü de takımlarının en sevilen futbolcularıdır.

On beş yirmi yıl önceydi, Galatasaray ile Rapid takımları arasında UEFA Kupa maçı vardı. Üç arkadaş maça gitme kararı almıştık, ben maçtan anlamam da, arkadaşlarımdan Fatih koyu bir Galatasaray taraftarıydı. Tuncelili Rıza’nın da bizimle maça gelmesine sevinmiştik. O gün Galatasaray Rapid’e karşı iki farklı yenilmişti, sonuç ya dörde ikiydi veya üçe birdi. Maç bitmiş, biz üç arkadaş eve gitmek için metro yönüne doğru gitmekteydik. Birden bire Rapid’in dazlak taraftarları bize saldırmışlardı. Beklenmedik bu saldırıda kendimize geldiğimizde Rıza kafasından yaralanmış, kan sızıyordu. Fatih ve ben de tekmeler ve yumruklardan payımıza düşeni almıştık. Ancak bizde bir şey yoktu. Çevrede tanıdıkları toparlamış, ciddi sayıyı bulmuş biz de dazlaklara bir ders vermeye kalkmıştık ki, polis aramıza girdi. Bizim yediğimiz sopa yanımıza kar kalmıştı, Rıza’nın ise kafasından ince ince kan sızıyordu. Dazlakları gönderdikten sonra biz polislerin denetiminde metroya varmıştık. Sanki saldıran bizdik de, polis bizi kontrollü bir şekilde metroya götürüyordu.

Yediğimiz yumruklar ve arkadaşımın yaralanması, atlattığımız bu saldırıyı sadece bir gazeteye haber olarak girmesini sağlamıştım. Gazeteler bir taraftan hassas bir konu, diğer taraftan da önemli bir yaralanma olmadı diyerek beni hep geri çeviriyorlardı.

Haber yaptırmanın dışında dazlaklara bir yumruk bile atamamıştık. Benim can dostlarım daha sonra da Viyana’yı terk edip, biri Fransa’ya diğeri ise Almanya’ya gittiler, oraya yerleştiler. Bu benim ömrümdeki stadyumda ikinci maç izlemem olmuştu.

Stadyumda ilk izlediğim futbol maçı Mersin Tevfik Sırrı Gür Stadında Mersin İdman Yurdu ile Fenerbahçe maçıydı. Orada seyircilerin tezahüratı çok garibime gitmişti de bir daha futbol maçı için stadyuma gitmemeye yemin etmiştim. Aslında o zamanki sözler küfürler bu günkülerin yanında hiç kalırdı. “Levent ananın donunu başına geçir” diye bağırıyorlardı. Ana ile donu futbola niye karıştırıyorlar diye düşünmüştüm.

Avusturya’da da bize yapılan saldırının olduğu gibi, başka protesto biçimleri de var. Rapid takımına sezon başında yeni bir çalıştırıcı getirilmiş. Bazı seyirciler yeni çalıştırıcıyı istemediklerini dile getirirken, bize saldırılan stadyumun girişi ve çıkışlarında yeni antrenörü istemediklerine dair yazılar yazmışlar. Yeni hoca Peter Pacult’a taraftarlar “defol” sözcüğünü bu protestoda çok sık kullanmışlar. Bu defol sözcüğünün Almancası olan “Raus” ülkede en fazla kullanılan kelimedir sanırım. Yabancıları istemediklerini dile getirdikleri zaman hemen “Raus” kelimesine sarılırlar. Bu “Raus” sözcüğüne işyerinde, mahallede, okulda, seçimlerde siyasi parti mitinglerinde, gazetelerin özellikle okuyucu köşelerinde sosyal iletişim alanının her çeşidinde karşılaşılır. Bizler bu kelimeyi sık duyduğumuzdan alıştık artık. Bizi pek etkilemiyor. “Raus” kelimesinin içi boşalmış, anlamı kalmamıştır artık. Ancak bu kelime Yahudiler ile birlikte kullanıldığı zaman Avusturya’da duyarlılık artar. “Yahudi Peter Pacult defol” yazmışlardı giriş kapısına.

Bu tür protestolardan Avusturyalının kötü hisse kapılmasına engel olmak düşünülmüş olacak ki, Avusturya’nın ciddi gazetelerinden sayılan Die Presse gazetesi ülkelere ait ilginç gelenekleri derlemiş. Bakın bu ülkelerde de neler oluyor diyerek örnekler sunmuştu. Bunlara teker teker girmek istemiyorum.

Die Presse yazarı diğer sözlerin dışında “Yahudi Pacult defol” fotoğrafının da bulunduğu haberin yanında İspanya ve Afrika’daki gelenekleri anlattıktan sonra, sözü Türkiye’ye getirmiş. Yazar kendi kabalıklarının üstünü örtmeye çalışırken, diğer ülkelerin olan veya olmayan geleneklerini dile getirmiş. Yazara göre Türkiye’de taraftarlar takımlarına şans getirmesi için sahaya ölü tavuk atarlarmış. Doğru mu bu? Futbol ile ilgili gelenekleri bilmediğimden sahaya ölü tavuk atan takımın kim olduğunu bilmek isterim. Acaba Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzon, Diyarbakır, Denizli veya Sivasspor taraftarları mı bunu yapıyor? Bunlar olmadığına göre kim bilir, bizim bilmediğimiz bir kasaba veya bir köy takımının seyircileri yemedikleri tavuğu sahaya atıyorlardır. Yoksa ciddi gazetenin spor yazarı bilmeden mi atıyor!

1597940cookie-checkSuçluluk duygusunu bastırmak mı?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.