Suriyeli mülteciler yeni bir toplumsal patlamanın kıvılcımı olmasın!

Resmi rakkamlara göre Türkiye’deki 22 kampta 218 bin 632 Suriyeli sığınmacı var. Bir milyonun üzerinde Suriyeli ise ülkenin dört bir yanında, normal yaşama ayak uydurmaya çalışıyor.

Üç yıl önce patlak veren Suriye krizi ardından Türkiye’nin, çatışmalardan kaçan sivil halka kapılarını açmasını, insani yardım sağlamasını, çekincelerimizi dile getirerek de olsa desteklemiştik. En önemli eleştiri konularından biri, Türkiye’nin sığınmacılara mülteci statüsü vermekten kaçınması, Suriyelileri ‘misafir’ diye nitelemesiydi.

Amaç, sınırda oluşturulan kamplarda, Suriyeli muhaliflere verilen lojistik desteğin uluslararası örgütlerin denetiminden ve gözetiminden uzak sürdürülebilmesiydi.

Ancak, mülteci akını hızlandıkça, insani ve maddi yük arttıkça, dış yardımı reddetme politikası devam ettirilemez hale geldi. Nitekim, son bir yıl içinde Türkiye, uluslararası yardım kuruluşlarıyla daha yakın bir işbirliği içinde.

Suriyeli mülteciler konusunda dış yardımın bir nebze de olsa Türkiye’nin yükünü hafiflettiğine kuşku yok ancak orta ve uzun erimde sığınmacıların barındırılması ve ülke nüfusuna entegre edilmesi için Türkiye hükümetinin etkili bazı mekanizmaları yürürlüğe koyması gerekiyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Türkiye’deki Suriyeli mülteci çoçukların sayısını 800 bin civarında tahmin ediyor. Bunların 500 bin kadarı okul çağında. Kamplar dışında yaşayan Suriyeli çoçukların sadece küçük bir oranı eğitim alabiliyor.

Mülteciler arasında tehlikeye en fazla açık grup, çoçukların yanısıra kadınlar. Yaşam mücadelesi veren Suriyeli kadınlar, ekonomik güçlüklere ek olarak cinsel taciz ve istismarla karşı karşıya. Gazeteci Amberin Zaman’ın the Economist’te, insan hakları savunucusu örgüt Mazlum-Der’in ‘“Kamp Dışında Yaşayan Suriyeli Kadın Sığınmacılar” raporunda dile getirdiği cinsel taciz ve fuhuşa zorlanma gibi sorunların ciddi şekilde soruşturulması lazım.

Kahramanmaraş ve Adana’da tanık olunan linç girişimleri, kınanması ve engellenmesi gereken olaylar. Ancak Gaziantep, Urfa, Hatay ve Kilis de dahil, son zamanlarda diğer kentlerde gerçekleşen gösteriler, yerli halk açısından haklı endişelerin sonucunda ortaya çıkan orantısız öfkeye dönüşse de gözardı edilmemeli.

Zıra mültecilere yönelik toplumsal tepkinin ardında yatan nedenler arasında, artan işsizlik, yasadışı göçmenlerin düşük ücretle, sigortasız çalıştırılması, artan talep yüzünden ev kiralarındaki artış gibi meşru endişeler var. Pek çok kentte Suriyeli dilencilerin, fuhuşa zorlanan kadınların varlığı, Suriyeli kadınlarla çok eşli evlilikler, tepki yaratan diğer etkenler.

Belki de en önemlisi, Suriye’deki içsavaşın Türkiye-Suriye sınırında yarattığı güvenlik tehdidi ve son haftaların gelişmeleri ışığında ülke genelinde artan olası bir terörist saldırı tehlikesi.

Aslında bu sorunların her biri, tek başına, hükümeti durup düşünmeye, kamuoyuna güvence vermeye zorlayamaya yetecek türden.

Türkiye’nin, son yıllarda çeşitli uluslararası araştırmalarla da tescillenmiş yabancılara ve azınlıklara yönelik önyargıları ve ayrımcılık eğilimi gözönünde tutulduğunda, toplum içinde artan gerginliğin hafife alınmaması gerekiyor. Hükümet, olaylar çığırından çıkmadan derhal adım atmalı, mültecilere ihtiyaç duydukları koruma ve kollamayı sağlarken, kamuoyunun endişelerine de acilen yanıt vermeli.

_______________________________

* Yazarın diğer yazıları için lütfen tıklayınız:

http://www.firdevstalkturkey.com/tr/

1564300cookie-checkSuriyeli mülteciler yeni bir toplumsal patlamanın kıvılcımı olmasın!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.