Suçsuz ayağa kalk

İnsanlar durmadan birbirlerini suçlarlar. Suçlayıcı kişiler genelde yetersiz kişilerdir, bir başka deyişle suç işlemeye eğilimli kişilerdir. Bilge kişi eleştirir ama suçlamaz. En büyük suçlayıcılar siyaset adamlarıdır. Onlar için suçlamak da suçlanmak da dünyanın sıradan olguları arasındadır. Bugün falanca kişiye ağız dolusu suçlamalar yönelten bir siyaset adamı yarın o kişiyle bir güzel kadeh tokuşturabilir. Yetersizliklerimizi karşımızdakine yansıtmakta büyük ustalıklar kazanmışızdır çoğumuz. Birine bencil der çıkarız. O sıra biri karşımıza geçip bizim bencilliklerimizi bir bir saymaya kalksa kaçacak delik arayabiliriz. Kaçacak delik mi ararız yoksa onun ortaya koyduğu her örneği yalanlarla da olsa çürütmeye ve hiç de bencil olmadığımızı göstermeye mi çalışırız? Burada kirli bir önyargılılık kadar kendimizle ilgili aptallıklarımız belirleyici olur. Onca bencillikler ortaya koymuş olmamıza karşın biz kendimizi son derece özverili biri diye görebiliriz.
Kimse kendini kötü görmez. İnsanın ben kötüyüm diyebilmesi için üst düzeyde bir bilince ulaşmış olması gerekir. Üst düzeyde bir bilince ulaşmış olan insan da zaten kötü değildir. Geriysek kötülüklerimizi göremeyiz, geri değilsek kötülüklerimiz yoktur. Bu yüzden insanlığın en büyük dayanaklarından biri ya da başlıcası iyi bir bilinç düzeyine ulaşmış olmaktır. Yetersiz bilinçte ahlak çardağa asılmış asma kabağı gibi durur. İnsan kendi yoksunluklarını hiç mi sezmez, kötü yanlarını hiç mi sezmez, yetersizliklerini hiç mi sezmez? Sezer elbet, ama onları sezdiği anda hemen kendini savunma ve başkalarını suçlama tutumunu alıverir. En aklı başında görünen kişilerin bile çok zaman geriliklerini başkalarının sırtına yıkmaya çalıştığını görürsünüz. Öncelikle de analar ve babalar suçlanır. Annemiz cahil olmasaydı, babamız dalgacı olmasaydı, yaşam koşullarımız kötü olmasaydı bak biz neler olurduk! Acaba diyenin üstüne yürür müsünüz?

Kitap okumaya vaktimiz yok. Neden? Neden olacak sabahtan akşama kadar işte canımız çıkıyor. Hem paramız mı var ki kitap alabilelim, kitap çok pahalı! İyi ama hacım rakı da çok pahalı. Hem zaten doğru dürüst kitap da yok okunacak. Ne diyorsun, şu yaşa geldin dünya edebiyatının öncelikle okunması gereken temel kitaplarını okumadın, Dostoyevski’yi de okumadın, Flaubert’i de okumadın, Çehov’u da okumadın. Bak neden okumadığımı söyleyeyim: bir kere o Dostoyevski tam bir iç sıkıntısı, Flaubert hani şu kendini öldüren kadını yazan değil mi, o da bayıyor beni, Çehov’un öyküleri de aynen rahmetli Burhan Felek amcamızın pazar şakalarına benziyor.

Bu ne yaptığını bilmez sözde kültür adamları dünya bilgisinin orta yerinde görünmek için edebiyat yerine yazın derler de o edebiyat ya da yazın olan şeyin ne demek olduğunu bilmezler. Edebiyata gönül vermiş gibi yapıp ortalığı toza dumana bulayan cahil insanlar arasında babasına mektup yazamayacak kadar zavallı olanlarını gördüm. Boşluğunu şirretlikle ve ahlakdışı ilişkilerle kapayan, daha doğrusu kapamaya kalkan, kapayabileceğini sanan insandan bucak bucak kaçalım dostlarım ama nereye kaçalım? Yöremizde böyle birçok insan var. Böyle bir insan tehlikelidir dostlarım. Yetersiz insan tehlikelidir. Yetersiz insan suçlar, saldırır, büyük adam pozu atar hatta açık açık kendi uydurma büyüklüğünün pazarlamasını yapmaya girişir. Böyle bir insan, dostlarım, gidip birinin ayağının altına karpuz kabuğu koyabilir, götürüp öz babasını eşek pazarında satmaya kalkabilir, kendi öz çocuğunu tanımaz duruma gelebilir. O her türlü gerçek büyüklükten, tüm iyi niteliklerden uzak olmanın, tüm ahlak değerlerinden arınmış olmanın rahatlığıyla, yırtıklığın verdiği rahatlıkla her türlü hainliği yapmaya yatkındır.

Kirlenmişliklerin büyük boyutlara ulaştığı bir toplumda suçsuzlar tehdit altındadırlar. Ahlaksızlık tutarlı ve vazgeçilmez bir ahlak niteliği kazanınca, insanlar ahlaksızlıklarından utanmaz duruma gelince borçlu alacaklıdan, cahil okumuştan, bilmeyen bilenden, yalancı yalan nedir bilmeyenden, terbiyesiz terbiyeliden, tembel çalışkandan daha sağlam bir yerde durur. O zaman üstünüze gelirler. O zaman ne yapmalı? Ah, dostlarım, bilsem size söylemez miyim? Biliyorum da domuzuna söylemiyorum diye mi düşünüyorsunuz? İkide bir kulağımda çınlayan “Suçsuz ayağa kalk” sözünün beni ne kadar yaraladığını bilemezsiniz. Ben kendimi savunabilsem size de kendi savunma yöntemimin kurallarını söylerdim. Onlar saldırıyı artırdıkça siz kendi kuytularınıza çekilin. Size önereceğim ancak bu olabilir. Yani savaşa devam.

641930cookie-checkSuçsuz ayağa kalk

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.