Çocukluğumuzda, ulusal bayram günlerinde, göğsümüzü gere gere okuduğumuz bir şiir vardı;
”Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandırr/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır”
Bir bayrağın, bayrak olabilmesinin koşulu, üstündeki kandı, yani uğruna kan akıtılmış olmasıydı. Bir kara parçasının vatan olabilmesi için de, o toprağın üzerinde insanca yaşamak yerine uğrunda ölünmesi gerekiyordu.
Bayrağı ve vatanı sevmek, ancak o uğurda kan dökmeyi göze alabilenlerin hakkıydı. Bunu göze alamayanların ise bayrağı ve vatanı sevmeye hiç hakları yoktu.
İsveç’ten, Türkiye üzerine yazılar yazdığımda, biraz ”zülfüyare” dokunmuşsam, tuhaf bazı iletiler alırım:
”Sen bu ülkeyi terk edip gittiğine göre, artık bu ülke ile ilgili yazı yazamazsın, üzerinde söz hakkkın kalmadı.” demeye getirirler.
Bu kişilerin, ulusal değerleri ülke ile sınırlıdır. Yurtseverliği, yurt dışına çıkınca biten , ya da bitmesi gereken bir duygu olarak görürler…
Bu anlayışa göre, çeşitli nedenlerle Türkiye’nin sınırları dışında yaşana milyonlarca insan,
yurt sevgileri azalmış insanlardır.
Bu iletileri okurken kendime, bulunduğum ülkede ayaklarımı uzatarak rahat rahat yaşamak varken, beni Türkiye’nin sorunları üzerinde bu denli kafa yormaya zorlayan itici gücün ne olduğunu sorarım.
Yılları devirdikçe yaşadığımız ülkelerin de birer parçası haline geliyoruz.
Buralardayken ülkemizi, oraya gittiğimizde buraları özlüyoruz.Havasını soluduğumuz ikinci adresimizle ilgili söylenen her kem söz bizi de yaralıyor.
Bu durumda biz, ana yurtlarına sevgileri azalmış insanlar haline gelmiş mi oluyoruz.?
Buralarda doğan çocuklarımızın durumu daha da karışık. Onlar artık doğdukları yerlerde yaşayayacaklar, çok azı geriye dönebilecek. Bizler gibi geriye dönüş özlemleri yok. Doğıdukları ülkelerin değer yargılarıyla büyüyorlar. “ Vatanın neresi?” diye sorduğunuzda, “Hem orası, hem burası” diyorlar.Odalarına, hem tatile gittikleri anne- babalarının ülkesinin, hem de kendilerinin doğduğu, halen yaşadıkları, okullarında okudukları ülkenin bayrağını asıyorlar.
Bu çocuklarımız, iki bayraklı, iki vatanlı bir kuşağı temsil ediyorlar. Benim kızım bu ikilemi “kardeş vatan” olarak adlandırıyor..Zaten yönetenlerimiz de, her fırsatta çifte yurttaşlığı özendirmiyorlar mı?
Bir Avrupa ülkesinde doğan genç, eğer AB değerlerini de benimsiyorsa bu kez iki yerine üç bayrağa sahip oluyor. Çok yıldızlı AB bayrağını da diğer bayraklarının yanına koyuyor..İlerleyen süreçte, AB ülkeleri arasındaki sınırların kalkmasıyla, “ vatan toprağı” nın nereden başlayıp nerede bittiği, uğruna ölünmesi gereken bayrağın ve toprağın hangisi olduğu da iyice anlaşılmaz bir hale geliyor..Milliyetçilik duygusu ise içinden çıkılmaz, giderek anlamını yitiren bir kavram şeklini alıyor.
Ülkelerin geçmişleri ne kadar parlak olursa olsun, bayrakların , futbol takımlarının flamalarından fazla bir farkı ve anlamı kalmıyor.
Bu süreç içinde bizim için anlam kazanan can alıcı soru şu:
AB’nin dayatmalarına karşı çıkmakla birlikte, gelişen ve değişen çağa ve dünya koşullarına ayak uyduracak mıyız?
Yoksa, “Arş ileri, marş ileri/ Salla bayrağı düşman üstüne!” diyerek, yeniden Viyana önlerinne at koşturma düşleri mi kuracağız?
_____________
EDİTÖR’DEN: SAYIN OKUYUCULAR, ŞİMDİYE KADAR YALNIZCA HAKARET İÇERMEYEN YORUMLARI YAYINLIYORDUK… BUNDAN SONRA İSİM VE SOYAD BELİRTİLMEYEN YORUMLAR DA YAYINLANMAYACAKTIR…