Bir kaç gün içinde, RecepTayyip Erdoğan, en yetkili kişi olarak avuçlarının içinde tuttuğu devlet kuşunu havalandıracak ve kuş kimin başına konarsa o Cumhurbaşkanı seçilecek.
Kuşun seçeceği kişinin kadın veya erkek olması, seçilmeye ehil olup olmaması, geçmişinde düzenlenmiş bir dosyanın bulunup bulunmaması, Keloğlan gibi kafasının kel olup olmaması, yaşlı, genç, soylu veya çoban olması hiç önemli değildir.
Bir bakarsınız. kuş meydanlara toplanan mahşeri kalabalıktan ürker, onlara burun kıvırır, döner dolaşır kendisini serbest bırakanın omzuna konar, belli mi olur.
”Talih kuşu” ne derse o…
Bu iktidar değil miydi ülkeyi AB’ye taşımak, ülkenin Batı kurallarına göre yönetilmesini isteyen.
Böyle durumlarda oralarda işleyen kuralların bizim için de geçerli olması gerekmez mi?
Örneğin, o ülkelerde Cumhurbaşkanı adayları bir, iki ay öncesinden açıklanr.Adaylar kamuoyunda tartışılır. Her birinin kirli çamaşırları ortaya dökülür. Hangi konuda ne düşündüğü araştırılır, tatışılır ve ona göre bir karar verilir.
Ancak bizim için bunlar geçerli değildir.
Bizde belirleyici olan,kamuoyu, yasalar, hukuk kurallardan ziyade talih kuşudur.
Biz, eskiden padişahlarımızı da böyle seçmiyor muyduk?
O talih kuşu değil miydi, iki koyunu, dört keçiyi gütmesini bilmeyen kel çobanı padişah yapan, ya da padişşahın kızının koynuna girme mutluluğuna erdiren..
Bugün de bir kişiyi züğürtken milyoner yapan yine o talih kuşu değil midir?
He ne kadar AB’ci ve Batılı gibi görünmeye çalışsak da bizim yoğurt yiyiş tarzımızda Osmanlı’nın etkileri görülür.
Hher şeyimizde olduğu gibi demokrasiye kuş kondurmada da üstümüze yoktur.
Haydi bakalım, ya kuzgun leşe, ya devlet başa…