Kulağıma tuhaf sesler geliyor:
Orhan Pamuk davası nedeniyle bütün AB ayağa kalkmış.
Ama, Rektör Yücel Aşkın’a yapılan zulüm karşısında suskunlar..
Orhan Pamuk, mahkeme önüne çıkarılmaz, yargılanmazsa “İrticaya karşı mücadele eden Rektör içerde;’ Türkiye’ de 1 Milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürüldü’ diyen Orhan Pamuk dışarıda” diyen sesler çoğalacak..
Hiç de hoş sesler değildir bu…
Kaç haftadır çok istememe karşın Yücel Aşkın’la ilgili yazı yazamıyorum. Kanım, parmaklarım donuyor. Engizisyona yatırılmış bir insanın başında durup söyleyebilirsiniz?
Bu ne nefret,
Bu ne kin?
“İslami hoşgörü”leri bu mu?
Ellerine verseler, Hallacı Mansur ve Nesimi gibi, Hoca’nın derisini diri diri yüzecekler..
***
Bir arkadaşı, kuyuda zindana atılmış Hazreti Yusuf’a günlerinin nasıl geçtiğini sorar.
Yusuf, şu yanıtı verir:
“ Kuyudan bakılınca bedir halindeki ay, önce küçülmeye başlar, görünmez olur. Fakat sonra, yine önceki haline döner.Buğdayı toprağın altına gömerler, ama sonra ondan başaklar çıkar.”
Sevgili Hocamıza sabır dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor.
***
Van Tabip Odası, Yücel Aşkın’ın duruşmasından iki gün önce bildiri yayımlıyor. Aşkın’ı tedavi eden Araştırma Hastanesi Başhekimi hakkında suç duyurusunda bulunuyorlar.Yani, doktor arkadaşları, Başhekim arkadaşlarını Sağlık Bakanlığı’na ihbar ediyorlar.
Gerekçe:
Başhekim, Yücel Aşkın’ın tedavisini uzatarak onu koruyormuş…
Kara vicdanlılar!
Ey yüreği paslılar!
Hastanede, can derdindeki bir hasta nasıl “korunur”?
Kalp damarlarına sten oyuncak olsun diye mi takıldı?
İsteniyor ki, Hocaya, “Senin bir şeyin yok kardeşim, haydi geldiğin yere marş…marş!” densin. Aşkın, mapusane duvarları arasında hastalıktan, bakımsızlıktan ölsün!
İşte o zaman yürekleri yağ bağlayacak.
Bu nasıl vicdan,
Bu ne nefret,
Bu ne kin!
Bu nasıl Müslümanlık?
Van Tabip Odası’nın Başkanı Doç. Dr. Özkan Ünal, Hipokrat yemini etmiş bir kişi. Darwin’i tanımayan kişi, Hipokrat’ı mı dinleyecek? Aynı zat, Mahkemece davaya bilirkişi olarak da atanmış..Hem,Yücel Aşkın hakkında suçlayıcı rapor hazırlayan bilirkişi ; hem de Hastane’de tedavi edilmesini “korunuyor” diye ihbar eden kişi..
Bilime gel.
Adalete gel.
Ne ala memleket…
Bu, sadece bir insanlık ayıbı değil.
Aynı zamanda bir bilim ayıbı,
Bir tıp ayıbı…
***
Avrupa Birliği, Orhan Pamuk Davası nedeniyle ayağa kalkarken,Yücel Aşkın konusunda sessiz kalıyorsa, o da AB’nin ayıbıdır, ne diyelim..
Orhan Pamuk’un fikirlerini benimseyelim, ya da benimsemeyelim, fark etmez.
Yücel Aşkın’a zulüm yapılıyor diye, Orhan Pamuk’a da Zulmü reva göremeyiz!
Bunu isteyenin;
Kısasa kısas,
Şeriat mantığını savunanlardan bir farkı kalmaz.
İnsanlığa yakışmaz…
Bu “çifte standart”,
Bizde hep var..
Polis, sokaklarda kadınları coplayarak süründürür.
“İnsan Hakları” dediğinizde lafı ağzınıza tıkarlar:
“ Ya polisin insan hakkı?”
Kadın hakları dersiniz;
“Ya erkek hakları…”
Adama, kasaptan kedisine ciğer bile aldırmazlar.
“İnsanlar yiyecek ekmek bulamazken kediye ciğer mi alınırmış!”
İnsanlar et yiyemiyorsa,
“Diğer canlılar da yemesin!..”
*
Bu,
Şeriatın,
Kısasa kısas,
İntikamcı mantığının bir öngörüsüdür.
Veremli kız istermiş ki,
Başkaları da veremli olsun..
Yücel Aşkın için yakalarımıza beyaz kurdeleler takalım.
Bu eylemin adı, Meral Tamer’in dediği gibi, “Sivil itaatsizlik” olsun!
Ama, demokrasi adına, düşünce özgürlüğü adına Orhan Pamuk’un yargılanmasına da karşı çıkalım!
Orhan Pamuk, mahkeme önüne çıkarılarak yargılanırsa, onun için de yakamıza beyaz kurdeleler takalım.
Yargılanmazsa sevinelim!
Özgürlük, hepimiz için gerekli.
Nefret ve kin duyguları, intikam hırsı,
Ortaçağ’dan kalma dinsel düşüncenin ürünüdür.
Kendimizi o kirlerden, paslardan arındıralım,
Pir u pak olalım…